Etrafınızda olmadığı birisi gibi kendisini gösteren, yapmadığı işleri yapmış gibi anlatan ve bunu bir alışkanlık haline getirmiş insanlar her geçen artıyor değil mi? En azından benim gözlemlediğim kadarıyla bu durum ziyadesiyle artmış vaziyette. Üstelik bunu yapan tiplerin bir kısmı aslında kişisel ya da kariyer anlamında hiçte fena konumda değiller. Buna rağmen konuşurlarken laf aralarında anlattıkları şeylerin ilerleyen zamanlarda yalan olduğunu fark edince şaşırmamak elde olmuyor.

Bu mesele bende insanlara karşı bir güven sorunu yaratma riski taşımaya başlamıştı. Öyle ki, artık bana koca koca meselelerden ve deneyimlerden bahsedenlerin nerede yalan söylemeye başlayacaklarını bekler bir hale geldiğimi ifade edebilirim. Bunun da ötesinde artık yalan söyleme riskine karşı diğer söylediklerinin bir kıymeti kalmamaya başlamıştı da denebilir.

Söylediklerimi abartılı bulabilirsiniz. Ama birkaç örnek verince öyle olmadığını görebileceksiniz. Hasbelkader tanıştığım birisinin ‘’Reis-i Cumhur’’ ile olan ilişkisini dinledim aylarca. Hatta öyle ki bu kişinin söylediklerinin siyaset ve bürokrasi de bir karşılığı olduğunu görmekteydim. Yalnız bariz tutarsız kimi çıkışlar ve birbirini yalanlayan hatıralar ister istemez zihnimde bir şüphe doğurmuştu. Yine de etrafındaki isimlere ve poz verdiği kişilere bakınca da şüphelerim azalmak durumunda kalıyordu. Benim için Cumhurbaşkanıyla bir kişinin bağlantısının olmasının günlük hayatta bir karşılığı da yok üstelik. Ancak birisinin yalan söylüyor olması canımı sıkıyordu. Sonra kendi kendime dedim ki ‘’muhtemelen bir bağı var ama anlatırken biraz abartıyor.’’ Meseleyi uzatmadan söyleyeyim ki, bu şahsın en yakındakilerinin de tespitiyle anlatılanların tamamının yalan olduğunu görmüş olduk.

İşte burada zihnimde oturtamadığım hadise ise buradan bir kazancında olmamasıydı. Bu yalanlar ile bir kazanç elde edildiği hikayeleri duyuyorduk. Ancak burada böyle bir durumda söz konusu değildi.

Bu örnek uç noktada bir örnek gibi gözüküyor olsa da çevremizde bunların arttığını ne yazık ki görmekteyiz. Bu artış ile ilgili olarak başka bir konuda çalışma yaparken karşılaştığım bilgi ilgimi çekmişti. Sosyal medyanın mitomani ile olan ilişkisi muhakkak üzerinde durulması gereken bir nokta gibi.

Sosyal medyanın ve bu alanlardaki bilgi paylaşımlarının ‘’hakikati itibarsızlaştırdığına’’ daha önce birçok kez değinmiştik. Bu hakikati itibarsızlaştırma ilişkisinde aslında insanların kendilerini yalanlayarak ve kimliklerini saklayarak ‘’bir yalan söyleme hastalığına’’ yakalandıkları zannediyorum ki, artık büyük bir gerçeklik. Bu mercilerde kimliğini saklayarak, olmadığı birisi gibi davranma fırsatı yakalayan bir kişinin gerçek hayatta da buna devam ettiğini görmekteyiz.

Peki bu yalan söyleme hadisesinin hastalık boyutu ve risk teşkil etmesi durumu ne zaman ortaya çıkıyor? Yapılan açıklamalarda etrafımızdaki kişilerin söylediği yalana kendisi de inanması ve bunu bir alışkanlık halinde hiç heyecanlanmadan yapması noktası bir risk teşkil ediyor. Burada kişinin yalan söylediğini kabul etmemesi ve kendisine bu durum ifade edildiğinde dahi vazgeçmiyor olması önemlidir. Yalan söylemek, onun için normal bir akış yalnızca.

Bunu yapma sebeplerine gelince, ‘’toplumda daha fazla kabul görme’’, ‘’insanların arasında ya da bir grupta kendisine yer açma’’ gibi kaygıların olduğu söylenmektedir. Bu kaygıları ise sosyal medya da pompalanan şaşalı hayatlar ve insanların orada olmadığı gibi bir kimliği sunma fırsatı yaşaması artırmaktadır. Bir de üzerine bugün sosyal medyanın ‘’hakikati itibarsızlaştırması’’ ve gerçek olmayanı, insanlar bilmesine rağmen gerçekmişçesine yayma girişimi eklenince işin bu boyutlara geldiğini görmekteyiz.

Bu sorunlu ilişkiler ile sürdürülebilir ve sağlıklı bir toplumsal yaşam mümkün gözükmemektedir. Konuyla ilgili derinlemesine çalışarak ortadaki sağlıksız yapıdan çıkışın yolu aranmalıdır. Üstelik koca koca adamların, büyük büyük unvanların sahiplerinin bile bu rahatsızlığa sahip olduğunu düşünmekteyim.

Mitomani ve Erotomanin sosyal medya ağzı ile izahını ise ‘’hayaller’’ ve ‘’hayatlar’’ arasına sıkışmış bireylerin çıkış yolu olarak gördüğü aldatmacalı bir hastalık diye yapıyorum.

Herkesin yazar, herkesin en yakışıklı, herkesin bilim adamı, herkesin kabadayı, herkesin mafya, herkesin şaşalı bir hayatı olduğu ve herkesin istinasız her konuda otorite olduğu bir toplumda yaşamak mümkün değil. Üstelik bu herkes bunların hiçbirisi değilken.

‘’Medyanın Dönüşümü ve Hakikatin İtibarsızlaştırılması’’ konusunu 16 Kasım Cumartesi 18.45 sularında Çizgi Kitabevinde, Hoşaf Söyleşileri kapsamında konuşacağız. Bekleriz…