“Zaman öyle yaklaşır hızlanır ki, bir sene bir ay, bir ay bir hafta, bir hafta bir gün, bir gün bir saat, bir saat bir ateş kıvılcımı kadar olur” (Tirmizi,  Zühd, 24)

***

Bakın yaklaşıyor yaklaşmakta olan 

Bakın yaklaşıyor yaklaşmakta olan 

“Bakın yaklaşıyor...” 

Yazık, şairler kadar cesur değilim 

(İsmet Özel)

 

Zamanın hızlandığının siz de farkındasınız, değil mi? Şu sözü son zamanlarda sıkça işitir oldum: “Bir bakıyorum Pazartesi, bir bakıyorum Cuma olmuş. Hafta nasıl geçiyor anlayamıyorum.”

Yukarıda naklettiğim Hadis-i Şerifte gelecekte olacağı haber verilen hızlanmanın bugün tam ortasındayız. Bu hızlanma ile alakalı olarak “ilerleyen yaşımla mı alakası var acaba?” diye düşündüm önceleri. Ancak bu hissimi açtığım pek çok kişinin de bu durumda olduğunu öğrenince bu halin benim şahsi hissim olmadığını anladım.

Evet, şiirde de söylendiği gibi; “yaklaşıyor yaklaşmakta olan”. Yukarıdaki mısraların şairi de bu hızlanma durumunu yere bırakılan bir cismin en hızlı anı yere en yakın olduğu andır diye yorumlamıştı. Yaklaşıyoruz. Hem de artan bir hızla.

Kıyamet kopacak endişesi kalktı sinelerden. Halbuki, Rasulullah'ın havanın şekli değişince kıyamet kopacak diye endişelendiğini öğreniyoruz hadis kitaplarından. Yani kıyamet her an kopabilir endişesi sahici ve esaslı bir endişe. Ancak bu endişeden artık bugün eser kalmadı. Dünyevileşme temayülü esir aldı herkesi. Dünya hayatı içinde elde edeceğimiz itibarlı alanlar için verdiğimiz savaş bizi kuşatmış durumda.

Davasız bir insanı anlatmak için gençliğimde 'ehl-i dünya” tabirine başvurulurdu. 90'lardan beridir; İslamcılık Dünyada fiyakalı bir mevki kapmanın geçer akçesi olduğu zamanlardan beridir kimsenin umurunda değil kıyamet. Kıyamet bugün hatırlı bir mevki tutamamışların başına kopuyor. Başka bir deyişle itibarlı mevkiini kaybeden 'kıyamet başıma koptu' diyor.

Zamanın hızlanmasının sebebini tam olarak kestirmek zor! Teknolojinin esiri olmuş bugünün dünyasında her şeyin daha hızlı yapılmasının matah bir şey kabul edildiği zamanlarda yaşıyoruz. Bir yerden bir yere intikalin eskisinden daha hızlı yapılıyor olması herkesi memnun eden bir gelişme olarak kabul ediliyor. 'İletişim hızlanıyor' diyorlar. Dünyadaki hayat tarzı değişiklikleri de çok çabuk cereyan ediyor. Binlerce yıldır dünyada süren tarz-ı hayat II. Dünya Savaşı sonrasında farklı bir rotaya girdi. Eskiden bir toplumun hayatında küçük değişiklikler yapmak için yüzyıllar gerekiyordu. Artık 'iletişim çağı' denen kepazeliğin içindeyiz. İnsan topluluklarının mahiyet ve şekillerinin değişmesi çok daha hızlı gerçekleşiyor. Hızlanan o kadar çok şey var ki! Anlayabildiğim kadarıyla bütün bunlar zamanı da etkiliyor. 

Öyle görülüyor ki şayet yaşar da görürsek (kıyamet kopmazsa) on sene sonra bu hızlanmayı daha da şiddetlenmiş olarak yaşayacağız. Haftayı birkaç gün gibi yaşıyoruz. On sene sonra bir hafta bir gün gibi olacak.

Kıyamet ve ölüm endişesi uçmuş.  Sabahtan akşama nasıl çıktığımızı bilmez olmuşuz. Herkes yine bir hadis-i şerifte haber verildiği gibi sekr halinde. 

Siz hala Türkiye'nin ve Dünya'nın dünkünden daha iyiye doğru mu gittiğini söylüyorsunuz? Türkiye'nin ve Dünyanın kötüden iyiye gittiğini söyleyenlerle, iyiden kötüye doğru gittiğini söyleyenler hiçbir şeyden habersiz sarhoşlar mesabesindedir. İçmeden sarhoş. 

Sarhoş kafayı kendine ne getirir? Sarhoşluktan çıkmak isteyene çare çok! Fakat “Kafayı demleyinceye kadar ne çektik kardeşim. Lütfen arıza çıkarıp da keyfimizi kaçırma” diyenlerdenseniz size kimse deva sunamaz. 

Arrivederci amigos! 

 

Mustafa Deveci

21 Cemaziyel Evvel 1436