Kıymetli okuyucularım. Geçtiğimiz günlerde büyük bir acı yaşadık milletçe. Elazığ merkezli olup Malatya ve çevre illerle birlikte çok geniş bir alanı etkisi altına alan deprem, milletçe hepimizi derinden yaraladı.

İlk gelen haberlere göre 6.8 büyüklüğünde bir deprem olduğunu ve bu büyüklüğünü öğrenince yıkıcı bir deprem olmasından dolayı çok büyük endişelere kapıldık. 17 Ağustos depreminin 7.5 büyüklüğünde gerçekleşmiş olmasını da düşündüğümüzde aralarında 0,7’lik bir farkın olması bu endişelerimizi artıran yegane nedendi.

Ne var ki saatler ilerledikçe ve haberler geldikçe 17 Ağustos depreminin sonuçlarından çok farklı bir tablo ile karşılaştık ve buruk bir sevinci yaşadık millet olarak.

Son verilere göre 41 vatandaşımız bu depremde can verdi. Bununla birlikte 1607 vatandaşımız yaralandı. Bunlardan 1516 kişinin taburcu edildiğini öğrendik. 45 kişi enkaz altından sağ olarak çıkarıldı. 1287 ağır hasarlı binanın olduğunu söyledi yetkililer.

Rakamlar böyle. Bu rakamlar bize eskiye göre bazı dersler çıkardığımızı, özellikle kurtarma konusunda belli bir disiplini ve tecrübeyi kazanmış olduğumuzu ve önemli bir seviyeye ulaştığımızı gösteriyor.

Yardımlaşma konusunda zaten genlerimizde ve kültürümüzde mevcut bulunan hasletlerimizin hemen harekete geçebildiğini ve bu konularda dünyada belki de ilk ve tek ülke olma özelliğimizin bulunduğunu bir daha gördük.

Kıymetli okuyucularım, atalarımız “kişi kendini bilmek gibi irfan olmaz” diyerek çok büyük ve güzel bir sözün altına imzalarını atmışlar. Biz kendimizi tanımadan, kendi artı ve eksi yönlerimizi ölçüp biçmeden, kendi eksikliklerimizi düzeltmeden başka kişi ve konuları düzeltme imkânına sahip olamayız. Hamaset nutuklarıyla ne kendimize ne de toplumumuza bir fayda sağlayamayız.

Hem kendimizin hem de devletimizin eleştirilebilecek o kadar fazla yönümüz var ki bunları dillendirsek defterlere kitaplara sığdıramayız. Bu hataların giderilmesi için iyi niyetle çırpınanların karşısında saygı ve hürmetle eğiliyorum.

Ancak, olayları devletimiz ve milletimizi aşağılamak, onları kötülemek ve her ağzı açıldığında ağzından tükürükler saçan art niyetli, derdi, asla devletin ve milletin kendisine çeki düzen vermesini sağlamak olmayan, ortalığı karıştırmak, bu olaylardan siyasi ve ticari kazanç sağlamak, kendi reklamını yapmak, ön almak amaçlı art niyetli olarak yapanlara teessüflerimi bildiriyorum.

Daha olayın ilk dakikalarında “mal bulmuş mağribi” gibi “yüzlerce bina yıkıldı, binlerce ölü var, nerde bu devlet!” diye sosyal medya üzerinden milletimiz galeyana getirenlerde iyi niyet aramak abesle iştigal bir durumdur.  Hep aynı ve benzer şahısların bir kere de devlet millet menfaatine dönük cümle kurduklarını görebilseydim onları da “iyi niyetliler grubuna” almak hiçin hiç mazeretim olmazdı. Yunanistan’da bir deprem olunca “komşusu aç yatarken tok yatmamak” prensibiyle yazılar yazarken, yemeğini yiyip suyunu içtiği, milyarlarca lira parasını kazandığı kendi ülkesine, milletine kafasına taş atar gibi cümleler kurmazlardı herhalde. Neyse “su akar yolunu bulur.”

Çok acı bir olayı yaşıyoruz ülkemizde. Maalesef milletimiz başına bir hadise geldiğinde bir ve beraber olabiliyor ama durum normalleşmeye dönünce her acıyı unutup yine menfaatlerimiz peşinde koşmaya başlıyoruz.

Özellikle geçtiğimiz otuz kırk yıl içinde, büyükşehirlerde bir gecekondu arsası alıp kafamıza göre inşaatlar yaptık.  O şehrin belediye görevlileri geldi, üç kuruşluk ceza yazdı çekip gitti ve bir daha dönüp arkasına dahi bakmadı. Biz bir kat çıktık, katı çıkarken dört köşesine dört direk dikip, bir sene sonra o direklerin arasını örüp, üzerini kapattık ve dört direk daha çıktık. Sonra o direklerin arasını örüp dört direk daha çıktık. Her kat çıkışımızda zabıta geldi bir küçük ceza yazdı çekip gitti. Dönüp arkasına bakmayı diğer direklerin arasını örerken hatırladı. Geldi üç kuruş daha ceza yazdı yine çekti gitti. Milyonlarca ev inşa edildi bu şekilde.

Ortada bir suç varsa, ortada bir haksızlık, yanlışlık varsa bunlar devlet millet işbirliği ile birlikte işlenmiş suçlardır. Biz kafamızı sokacağımız ev benzeri yapıları kendi içimize sindirip yaptık, devlet de oy kaygısı ile göz yumdu bu hallerimize.  Alan memnun veren memnun prensibiyle işledi sistem.

Bölgenin belediyesi “aman ses çıkarmayalım oy meselesi var” diye düşündü, oranın halkı da bunu fırsat bildi bunu matah bir iş sandı vurdu kazmayı, dikti direkleri, kendi “mühendislik” bilgileriyle apartmanlar inşa ettiler. Şimdi altı tane kiracısı var ve gel de yık bakalım sıkıyorsa. Yıksan bir daire bile vermezsin ama adamın şu an altı dairesi altı kiracısı var.

Ağzımız açıldı mı rakiplerimize siyaset yaparken ahlak abidesi kesiliriz. Dönün de kendinize bir bakın bakalım nasıl da necaset kokuyor her yanınız.

Allah depremde ölenlerimize rahmet eylesin.

Asıl duamız nedir biliyor musunuz?

Allah bizlere de; akıl, vicdan, feraset, merhamet versin de gerçek bir Müslüman gibi yaşamayı nasip etsin. Malzemeden çalan, menfaatlerine diğer bütün değerlerden daha fazla düşkün olan kulları zümresinden çıkarıp bizlere depremde ölenlerin üzerinde vebalimiz olduğunu hatırlayan kullar zümresine çıkarsın inşallah.