Ağrı vücudumuzun koruyucu ve uyarıcı mekanizmasıdır. Vücudumuzda yolunda gitmeyen bir şey olduğunu gösterir. Her ne kadar ağrıdan rahatsız olsak da baskılamak yerine, ağrıyı bir sinyal olarak görüp ne zaman nasıl ortaya çıktığına dikkat edip kaynağını bulmamız gerekir.

            Ağrı neden meydana gelir?  Bir dokunun yüklenme kapasitesiyle yüklenebilirlik oranı değiştiği anda aşırı yüklenme olur ve vücut buna uyarı olarak ağrıyı oluşturur. Rutin yapılan günlük yaşam aktiviteleri, yorgunluk, stres, yanlış beslenme, vücudumuzda ki duruş bozukluğu, bağışıklık sisteminin zayıflaması sonucu yüklenebilirlik kapasitesinin düşmesi ile dokuda hasar oluşturabilir. Bunun yanı sıra hareketsiz kalmak ya da uzun süre sabit pozisyonda durmak yapıların statik basınç altında kalmasına ve sonucunda da daha da kötüsü dolaşımı azaltıp travmaya yol açabilir.

            Bazen de kas iskelet sisteminden kaynaklı ağrılar yaşamayabiliriz. Organlardan duyu taşıyan sinirler olduğu gibi omurilikte aynı segmentte sonlanan başka duyu lifleride olur. Ağrının çok fazla olması durumunda  ayırt edilememesi sonucu  ağrı farklı bir vücut kısmından geliyormuş gibi algılanabilir. Mesela kalpten duyu taşıyan sinirlerin sonlandığı omurga segmentlerinde kolun iç tarafından gelen sinirlerde sonlanır. Kalp sıkıntısı yaşayan bir kişi sol kolun iç kısmında da ağrı hisseder. Aynı şekilde safra kesesi problemi olduğunda da kürek kemiğinin alt tarafında ağrı hissedilebilir.

              Ağrı öğretiseldir. Çevredeki uyaranlar ağrıyı çok ya da az algılamamızı etkiler. Çocuklar düştüklerinde çevredeki insanların verdikleri reaksiyonlara ve mimiklerine bakarak tepki verirler. Ağrının şiddetine nasıl tepki verileceği çevresel,  ailesel, ülkesel faktörlerle doğru orantılıdır.  Bu yüzden aynı uyarıya her insan aynı tepkiyi vermez. 

             Vücutta bir hasarlanma oluştuğunda şişlik, ısı artışı ve ağrı oluşur. İyileşme için bölgede kanlanma artmıştır. Beraberinde iyileşmeyi sağlayan maddeler açığa çıkar. İlk 2 gün dokuyu zorlamamak gerekir.Alınan ilaçlarla sinyalin kesildiğini yani  ağrının hissedilemeyeceğini   unutmamak gerekir. Eklem hareketlerinde kısıtlılık olan bir kişi ağrı kesici kullanmadan önce hareket açıklığını belirlemeli ve ilacı aldıktan sonra bu sınırın üstüne çıkmamalıdır. Akut dönemde zorlamak ağrı evresinin uzun sürmesine sebep olur ve yara iyileşmesini geciktirir. 

           Bir kas yaralanmasını örnekleyecek olursak; normalde sağlıklı kas lifleri tip1 kollajendir. Yaralanma sonrası tamir aşamasında tip3 kollajen oluşur ve normal tip1 formuna dönüşebilmesi için doğru zamanda doğru uyarıcıya ihtiyacı vardır. Örneğin, ameliyat veya  travmaya bağlı 4 hafta hareketsiz kalmış kol veya bacaktaki kaslar zayıflamaya başlar ve eklemin stabilitesi büyük ölçüde bozulur. Kişi beslenmesine dikkat edip doğru egzersizleri yaparsa doku tam formuna 4 ayda döner. Yaralanan dokunun tipine(kas, eklem, disk, tendon vb.) göre verilecek uyaran şekli de değişir.

       Unutmayın ki ağrının geçmesi fizyolojik olarak yara iyileşmesinin tamamlandığı anlamına gelmez.  Günlük yaşam aktivitelerinize , beslenmenize , egzersiz programını düzenli bir şekilde uygulamaya dikkat edin ve stresin yara iyileşmesini geciktirdiğini aklınızda bulundurun.