27 Mayıs...

12 Mart...

12 Eylül...

28 Şubat...

15 Temmuz...

Tarihteki bu günler Türk Milleti olarak  her daim aklımızda... 

Milli iradenin ortadan kaldırıldığı, sözde laiklik ve çağdaşlıkla özgürlüklere pranga vurulduğu, İslam'a, inanç özgürlüklerine saldırıldığı bu tarihleri şerefli hiçbir millet unutmaz.

“Unutmak tükenmektir” anlayışı içinde Türk Milleti olarak bu tarihleri hafızamızın bir köşesine yazdık... 

Bugün de 28 Şubat'ın yıl dönemi... 

Türk siyasi tarihine kara bir leke olarak geçen 28 Şubat 1997 tarihi Türkiye'nin aydınlıktan karanlığa geçiş sürecidir.

Öğrencilerin başörtüsü olduğu için okullara sokulmadığı, İslam inancını yaşamak isteyenlerin adeta kamusal alandan silindiği, var olan toplumsal düzenini şeriat gelecek korkusu  mantığına endeksleyen kararların alındığı gündür; 28 Şubat.

Tarihe, “Post modern darbe” olarak geçen 28 Şubat'ı geride bırakalı 20 yıl oldu.

***

Diğer darbelerin aksine askerler yönetime bizzat el koymadı... Algı operasyonları devreye sokuldu... Silah olarak medyaya rol biçildi... 

“Önce Ahlak ve Maneviyat”, “Yeniden Büyük Türkiye-Yaşabilir Bir Türkiye” sloganından hoşlanmayan, İslam ülkeleri ile yapılan D8 Zirvesi'nden rahatsız olan, Havuz Sistemi ile beslenme damarları kesilenler, iktidar koltuğunu kaybedeceğini anlayan sözde laikçi, Atatürkçü kesim medyayı adeta bir koz olarak kullandı... 

“İrtica iktidarda... Şeriat geliyor... Cumhuriyet tehlikede...” gibi manşetlerle zihinler bulandırıldı... Orduya gerekeni yap mesajı verildi!

Ve mesajı alan asker 4 Şubat'ta Sincan'da tankları yürüttü... Tankları yürütenler balans ayarı yaptık dese de ortada olan durum; milli iradeye darbeydi!

***

Tankların Sincan'da yürütülmesinin ardından Milli Güvenlik Kurulu'nda 54. Hükümet'in Başbakanı Merhum Prof. Dr. Necmettin Erbakan'a, 9 saat muhtıra verildi. 

Dava adamı merhum Erbakan, yaşanılanın bir algı operasyonundan kaynaklandığının farkındaydı. Dış güçlerin müdahalesi ile siyasete ayar verilmeye çalışıldığını bilen merhum Erbakan,  MGK kararları yumuşatılmazsa imzalamayacağını söyledi ve daha sonra da imzalamadı... 

Baskılar bununla da bitmedi... Şer güçlere karşı direnen merhum Erbakan, bu sefer 21 Mayıs›ta Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş'ın, “Ülkeyi iç savaşa sürüklediğini” söyleyerek, RP'ye açtığı kapatma davası ile karşılaştı... 

Tıpkı 2011 yılında “Laiklik karşıtı eylemlerin odağı haline geldi” denilip AK Parti'ye açılan kapatma davasında olduğu gibi... 

Medya, yargı, ordu ve siyasi partilerden gelen eleştiriler karşısında ülkenin bir felakete sürüklenmemesi için harekete geçen merhum Erbakan 18 Haziran'da başbakanlıktan istifa etti. 

Refah Partisi kapatıldı, yöneticilerine siyasi yasak konuldu. Bütün fatura o günlerde darbe yapılan insanlara kesildi. Onlarca banka batırıldı, Türkiye milyarlarca dolar zarara uğratıldı. Gayrı safi milli hasılanın üçte biri buharlaştırıldı...

Karar karşısında sevinen ve demokrasiye balans ayarı yaptığını iddia edenler ise 20 yıl ülkeyi geriye götürttü. 

Fakat Allah'ın da bir hesabı vardı... 

“28 Şubat bin yıl sürecek” diyenlerin hesabı tutmadı, şu anda milli irade iktidarını eline almış durumda. Yeni Türkiye yolunda vesayetçi anlayış artık bitmiştir ve bu saatten sonra vesayetçi anlayışa tahammül de kalmamıştır! 16 Nisan'da 'EVET'le birlikte millet, iradesine saldıranlara karşı Osmanlı tokadını yapıştıracaktır...

***

Ancak geçmişte aldıkları rolü unutamayanlar efendilerinin dediklerini yapmaya devam ediyor!

28 Şubat'ta, “Ya çekil, ya uy, “Askerden RP'ye şok suçlamalar” gibi manşetleriyle siyasete ayar vermeye çalışan Hürriyet Gazetesi  geçtiğimiz gün de, “Karargah Rahatsız” manşetini attı... 

AK Parti'ye karşı oluşturulan algı operasyonunda olduğu gibi geçmişte de, Cumhuriyet Gazetesi, “Genç Subaylar Rahatsız” manşetini atmıştı...

Hatta “Ordu Göreve” pankartını dahi açanları manşetlerine taşımışlardı!...

28 Şubat'a yakın bir zamanda ve referandum sürecinde “Karargah Rahatsız” manşetini atmak oldukça manidardır. 

Üstelik 28 Şubat›ta olduğu gibi muhtıra verir gibi karargahın sözde rahatsızlıkları madde madde belirtilmiş. 

İlk madde direk başörtüsü konusu. Kadın subay ve astsubayların başörtüsü takmalarına ilişkin yasağı kaldırılmasında Genelkurmay'ın görüşü alınmadığı için Karargâh rahatsızmış... 

Öyle ya belki başörtüsü üzerinden tanklara yeniden balans ayarı verdirebilirler!

Genelkurmay Başkanı Org. Hulusi Akar'ın Akit Gazetesi'ne başsağlığı telefonu açması, Cumhurbaşkanı ile seyahat etmesi, ABD'li generalin ayağına gitmesi, çuvalcı komutana madalya takması, Kardak kayalıklarına yapılan ziyaret, 15 Temmuz darbe girişiminin kilit ismi Mehmet Dişli ile villa iddiası konularının politika malzemesi yapılmasının da rahatsızlık oluşturulduğu belirtilmiş...

Hürriyet'e göre bu konular TSK'yı yıpratmış çünkü ayarı kaçmış eleştiriler ile gerçekdışı bilgilere dayalı bazı haberler ordunun başarısını gölgeliyor muş!

***

Haberin kasıtlı yapıldığı ortadadır. Amaç 28 Şubat benzeri toplum içinde zihinleri bulandırıp, referandum sürecini baltalamaya çalışmak, yeni kriz ortamları oluşturmaktır. 

Kendi dünya görüşlerine yakın vesayetçi subaylar ile siyasete müdahale edilmesinin önünü açmaktır. 

Vesayetçi subaylar demek ki hâlâ karargahta mevcut!

Fakat Hürriyet Gazetesi de, haberi yaptıranlar da anlasınlar ki 90'larda değiliz! Bu millet bir daha iradesini kimseye bırakmaz. 

Bir zamanlar Hürriyet, “Ya çekil, ya uy” manşetini attığı gibi ya milli iradeye saygı göstereceksiniz ya da sesinizi kesip işinizi yapacaksınız. 

Hiç kimsenin şüphesi olması Türk Milleti'nin rejimle, cumhuriyetle sorunu yoktur. Türk Milleti'nin vesayetçi anlayışla sorunu vardır, o nedenle 16 Nisan'ı sabırsızlıkla beklemektedir. 

O manşette 16 Nisan korkusunun tezahürüdür. 

Kısacası yaşananlardan Türk Milleti ve karargah rahatsız değildir. 

Rahatsız olanlar darbelere alkış tutan zihniyettir.

İşte onun için bu zihniyeti unutmayacağız, milli bir ruhla “Galip olan Allah'tır” anlayışıyla Yeniden Büyük Türkiye'yi inşa edeceğiz...