Türkiye Dünyada eşi benzeri görülmeyen çoğulcu katılımla adeta dünyaya demokrasi dersi verdi. Partilere ittifak yolunun açılması da demokrasiye bir başka renk kattı. Hemen hemen yüzde yüzlük temsil oranı meclise girdi.

Bugüne dek girdiği on dört seçimden oylarını hep artırarak çıkan Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan halkın gönlündeki yerini koruyarak tekrar tarihe adını Türkiye Cumhuriyeti 1. Başkanı olarak yazdırdı.

Yedi düvele karşı savaş verdi Erdoğan. Altın ve dövizin üzerinden yüklendiler olmadı. Soğan patates oyunları ve içeriden oynanan türlü oyunlar da yetmedi Erdoğan'ı devirmeye. Muharrem İnce boş yere bir sürü namaz kıldı. Hatta her gün Cuma namazı kıldı.

Filistin, Gazze, Pakistan, Myanmar, Afrika ve tüm dünya mazlumları sevinç gözyaşları döktü. Mazlumların sesi, dünya beşten büyüktür diyen biri zaferle çıktı elhamdülillah. Türkiye İslâm dünyasının öncüsü, ağabeyidir çünkü. Onlarca açılan elleri boş çevirmedi Mevla.

Bu zafer bizi asla şımartmamalı. Allah azze ve celle Tayyip Erdoğan eliyle bizi imtihan ediyor. O dilerse bizi zalim birini başımıza idareci kılar. Bunca imkân ve olanak varken kulluğumuz artmıyor, şükrümüz artmıyorsa bunca verilen nimetler Maazallah bizim helak sebebimiz olabilir. Kuran-ı Kerim'de bahsedilen nice kavimler vardır ki hep bolluk içinde yüzerken azgınlıkları nedeniyle helak oldu. Rabbimiz Allah onların şahsında bizleri uyarmıyor mu?

İki günü eşit olandadır hadisi şerifinin bilincinde olan bir Reisimiz var elhamdülillah. Kendisi de bu hadisi şerifi zaman zaman dile getiriyor zaten. Bu bilinçte olduğu için eski yönetim usulleriyle çok rahat seçimler kazanabilecekken hem kendisine hem de partisine her geçen gün daha ağır misyon yükleyerek hizmette kalite ve sorumluluğunu artırıyor. 

Böyle bir milletin ferdi olmaktan dolayı Rabbime hamdediyorum dedi Reis balkon konuşmasında. Bende şahsım adına böyle idareciyi bize bahşettiği için Rabbime hamdediyorum doğrusu. Lâkin onun çalışkanlığı bizi rehavete sürüklememeli. Nasıl olsa orada bir çalışan var diyerek boş vermemeliyiz. Bilâkis bende bu davanı bir neferi olarak, bu milletin bir ferdi olarak, özellikle de bir kul olarak acaba ben bu davaya ne verebilirim ne kazandırabilirim diyerek sorumluluğumuzun farkında olmalıyız.

İmam-ı Azam Ebu Hanefi’nin ilmi faaliyetleri yanında ticaretle de meşgul zengin bir zat olduğu bilinmektedir. Bu büyük insan, gündüz öğleye kadar mescitte talebelerine ders verir, öğleden sonra da ticari işleri ile uğraşırdı. İmamın ticari mal taşıyan gemileri vardı. Bir gün ders verdiği sırada bir adam mescidin kapısından seslendi:

– Ya imam, gemin battı! …

İmam-ı Azam bir anlık tereddütten sonra, “Elhamdülillah” dedi. Bir müddet sonra aynı adam yeniden gelip haber verdi:

– Ya imam, bir yanlışlık oldu; batan gemi senin değilmiş!

İmam bu yeni habere de “Elhamdülillah” diyerek mukabele etti. Haber getiren kişi hayrete düştü:

– Ya imam, gemin battı diye haber getirdik, “Elhamdülillah” dedin. Batan geminin seninki olmadığını söyledim, yine “Elhamdülillah” dedin. Bu nasıl hamd etme böyle?

İmam-ı Azam şükrünü izah etti:

– Sen gemin battı diye haber getirdiğinde iç alemimi, kalbimi şöyle bir yokladım. Dünya malının yok olmasından, elden çıkmasından dolayı en küçük bir üzüntü yoktu. Bu nedenle Allah’a hamd ettim. Batan geminin benimki olmadığı haberini getirdiğinde de aynı şeyi yaptım. Dünya malına kavuşmaktan dolayı kalbimde bir sevinç yoktu. Dünya malına karşı bu ilgisizliği bağışladığı için de Allah’a şükrettim.

Rabbim verdiğin nimetlere sonsuz şükürler olsun. Bizi affeyle ve bizi azgınlardan eyleme. Amin.

Selâm ve dua ile