İmkânsızlığın cazibesinden midir bilinmez ölümsüzlük arayışı hiç bitmemiştir binyıllar boyunca.

Bilim daha ileri aşamaya geldiğinde, cansız bedenlerinin yeniden canlandırılacağı umuduyla dondurulmayı vasiyet edenler var dünyada.

Yanılmıyorsam Walt Disney onlardan sadece biri.

Lokman Hekimin bitkilerin aralarında konuşurken duyduğu ölümsüzlük sırlarını yazdığı kâğıdı Ceyhan nehrine düşürüp kaybettiği anlatılır.

1973 yılında National Geographic dergisinin süper yaşlılar hakkında yayınlanan araştırma raporu dünyada büyük yankılar uyandırır. Haber Amerika'da ki yoğurt üreticileri için bir düşün gerçekleşmesi demektir, çünkü Kafkasya'da yaşayanların temel besin maddelerinden biri yoğurttu. Bir yoğurt firmasının çektirdiği televizyon reklamında yüz yaşını aşmış bir anne seksen yaşındaki oğlunun yanağını çimdikleyerek yoğurdunu yemeye ikna etmeye çalışırken görülüyordu.

Günümüzde araştırmalar erken yaşlanmadan kaynaklanan hastalıklarda genlerin üçte bir oranında etkili olurken, geri kalan üçte ikiden bizim sorumlu olduğumuzu gösteriyor

Eğer kalp hastalıklarını, göğüs ve prostat kanserini yüzde 80 diğer kronik hastalıkları yüzde 60 indiren ve bizlere sağlıklı yaşayacak on yıl tanıyan bir ilaç bulunsaydı yüzyılın en büyük tıbbi buluşu gerçekleşmiş olurdu.

İşte dünyanın bazı bölgelerindeki yaşam ve beslenme biçimi tam bunu sağlıyor. Japonya'nın Okinawa Adası gibi ya da Yunanistan'ın Girit adası gibi!

Okinawalılar ve Giritliler elbette sonsuza dek yaşamıyorlar ama yaşamları boyunca sağlıklarını koruyabiliyorlar. 

Fransız tıp profesörü Dr. Renaud, Giritlilerde kalp krizi riskinin çok düşük olmasının etkilerini araştırırken cevizin ve semizotunun kalp sağlığına olumlu etkilerini keşfetti.

Girit halkıyla, Güney İtalya'nın birkaç yüz kilometre uzağında yaşayan insanlar, bilim adamları tarafından yararlı sayılan tipik Akdeniz beslenme tarzını benimsemişlerdir.

Buna karşın Giritlilerde İtalyanlara kıyasla kalp hastalıklarından ölüm oranının yüzde 90 daha düşük olmasının nedeni ne olabilir.

Giritliler Avrupa'da en çok kalp hastalığına yakalanan Finlandiyalılar kadar hayvansal yağ kullanır. Ama yine de bu ada dünyada kalp krizine bağlı ölüm oranın en düşük olduğu bölgedir.

Fransız tıp uzmanı Prof. Dr. Renaud bu olgunun sırrını aydınlatabilmek amacıyla Fransız Ulusal Sağlık Enstitüsü ve Lyon Tıp Araştırma Merkezi'ndeki uzmanlarla işbirliği yaparak Girit halkının beslenme biçimini inceledi. Bunun için bir kez kalp krizi geçirmiş ve ikinci kez kriz geçirme olasılığı yüksek olan 650 gönüllü denek seçti.

Bunlardan yarısına kalp hastalarına önerilen, hayvansal yağ oranı düşük, bitkisel yağ oranı yüksek, sebzeye dayalı sıradan bir beslenme programı önerildi. Diğer grup ise Girit diyetini uyguladı. Bu beslenme düzeni bol ekmek, daha çok kök ve yeşil sebze, fındık, bol balık, kümes hayvanları eti, meyve ve zeytinyağı içeriyordu.

Bu deneyin beş yıl sürdürülmesi planlanırken çarpıcı ve kesin sonuçlar alınınca dört yılda sonlandırıldı.

Araştırma sonucunda sıradan diyet programını uygulayan grupta ikinci bir kalp krizinden ölüm oranının Girit beslenme reçetesini uygulayan gruba göre 6 kat yüksek olduğu belirlendi.

Bu deneyin en çarpıcı yönü iki grubun kolesterol, fazla kilo, yüksek tansiyon gibi risk faktörlerinin eşit düzeyde olmasıydı. Ancak Girit diyetini uygulayanlar, diğerlerine kıyasla kanlarında yüzde 68 oranında ALFALİNOLENİC ASİT barındırıyorlardı. Bu asit türü vücudumuzun sağlıklı kalmasını sağlayan, pek çok yağ asidinden biridir.

Zeytinyağında bulunmamasına karşın CEVİZ ve SEMİZOTU bundan yüksek oranda içerir. Her iki besin de Giritlilerin gözde yiyeceklerindendir.

Alfalinolenic asit içeren ve Japonlar tarafından bolca tüketilen diğer madde ise soya fasulyesi yağıdır. Nitekim yapılan analizlerde, Girit diyetini uygulayanların ve Japonya'nın Kahoma adasında yaşayanların kanlarında eşit oranda aside rastlandı.

Dünyada kalp damar hastalıklarından ölümün en az görüldüğü iki toplumun da aynı miktarda alphalinolenic asit tüketmesi oldukça ilginçti.

Dr. Renaud'a göre Girit diyeti, pek çok kalp ilacına kıyasla daha çabuk harekete geçip ikinci bir kalp krizine karşı daha etkin bir rol oynuyor. Nitekim ilaçlar dört yıla kadar yayılabilecek bir süreç içinde tehlikeyi azaltırken Girit usulü beslenme programına benzer bir koruyucu etki için birkaç hafta yetiyor. Fransız doktor ve arkadaşları alfalinolenic asitin kanın pıhtılaşmasını önlediği ve kanın koroner damarlarda daha rahat hareket etmesini sağlayıp, kalp krizinden koruduğunu düşünüyor.

Ayrıca araştırmalar söz konusu asidin, anormal kalp atışlarını düzenleyici bir rol oynadığını gösteriyor

Yol kenarlarında, sebze bahçelerinde, boş saksılarda kendiliğinden bitiveren SEMİZOTU bize sağlık sunmak için dikkatimizi çekmeye çalışıyor olmasın.