Ucuzluk mu ? Düşük maliyet mi?

Sadece daha düşük ödeyerek, daha ucuza mal alınabilir mi?

Başka bir şekilde sorarsak,

Satın alınan hizmetin, ürünün kalitesini daha düşük fiyata mı almak? Yoksa ucuza mı getirmek?

Ucuza işçi mi çalıştırmak?

Yoksa işçinin maliyetini mi düşürmek? Ya da biraz daha detaya girersek ürün ve hizmet başına işçilik maliyetini mi düşürmek?

Daha az ödeme,k her zaman düşük maliyet, daha fazla kazanç mı demek?

Çin’e gittiğimde bu sorunun cevabını bariz bir şekilde görmüştüm.

Türkiye’den giderken Çin mallarının ucuz ve kalitesiz olduğunu düşünüyordum. Bu düşünce azalmakla birlikte hala ülkemizde böyle.

Orada bizden gidenlerin pazarlık şekillerine baktım, bir de Amerika’dan, Avrupa’dan Panama’dan gelen iş adamlarının pazarlık şekline baktım, çok fark vardı.

Bizimkiler bunun fiyatı  ne kadar diye soruyorlar, fiyat üzerinden pazarlık ediyorlardı.

Tabii Çin en az bizim kadar uyanık.. Bakıyorlar fiyata önem veriyoruz, en ucuz fiyatı veriyorlar. Ve kalitelisi ile aynı malın benzerini veriyorlar.

Diğer gelişmiş ülkeler; ürünün bütün fiziksel ve kimyasal özelliklerini gösteriyor, bu malı üretebilir misiniz? Diye soruyor. 

Evet cevabını alınca; ben bu ürünleri gözetim firması ile satın alırım. Cezai şartı bu. Termin süresi şu kadar diye sözleşme yaparım. Bu şartlar altında bu ürünün fiyatı ne kadar diye soruyor.

Aldığı fiyat yine çok ucuz ama bizimkine göre biraz pahalı, pazara göre ise satılabilir, kazandırabilir ve mahcup olunmaz bir fiyat karşısına çıkıyor.

Meğer Çin adamına göre mal ve fiyat veriyor.

Meğer sadece ucuzluğu isterken, talebimizi de ucuzlatıyormuşuz.

Yani fiyat performans diye  nitelediğimiz bakış açısı ile doğru ürüne doğru fiyatla ulaşabilirmişiz.

Aynı şekilde yurt içi talebimiz de aynı.

Sucuk alacağız mesela.

Fiyatı kaç lira diye soruyoruz.

Cervap:  35 TL 

Ama karşı dükkanda 25 Lira  biraz daha indirim yapamaz mısınız?

Satıcıdan, yapamam . Cevabı.

Bu arada, Etin kg’ı  45 lira.

35 lira olanın da saf et olma özelliği şüpheli .

25 liraya olan sucukta neler var kim bilir.

Basından sık sık duyuyoruz.. Kalifiye eleman bulamıyoruz diye.

Bir gün bir Tv söyleşisinde modaratör , konuğa şu soruyu yöneltti; iş adamları kalifiye elamana ulaşamıyor, dışarda işsiz var,  bu ne demek diye?

Konuşmacı kalifiye elamana ne ücret veriyorlar ona bakmak lazım diye sordu.

Ben bu sorunun cevabını çalıştığım yerlerde ve karşılaştığım işverenler ve çalışanlarla görüşmelerimde aradım. Sonuç ; özellikle Anadolu işletmelerinde;

  • İşletmelerde net bir iş tanımı yok.
  • Çalışan derken çok da bilgi beceri, deneyim değerlemesi yapılmıyor.
  • Özellikle Anadolu işletmelerinde ,çalışan derken hemen hemen kariyere göre değerlendirme çok az.
  • İşçinin yeteneklerine göre ve kazandırabileceğine göre değil, genel ücret durumuna göre ücret belirleniyor.
  • Bir iş adamı biz;  çalışan  bir trilyon kazandırdığına değil işçiye ne ödediğimize bakarız diyor.
  • İş tanımı net olmadığından,  beklenti de o kadar karışık.
  • İş ilanlarına bakarsanız her şey bekleniyor multifonksiyonel bir çalışan aranıyor. Ücret asgari ücret veya biraz üzeri.
  • Genelde sistem kuran, işleten insanlar çok az talep ediliyor.
  • Yakınlık akraba gibi elinden her iş gelen!   insanlar daha revaçta.
  • Bütçe yapacak, maliyet sistemi kuracak, üretim başına iş gücünü tespit edecek hesap sitemi yok.
  • Üretim planlama kontrol, çok basit düzeyde.
  • Personel devir hızı çok kuvvetli, çalışan sık sık dışarda boşta çok insan var gibi aba altında sopa ile sindirilmeye çalışılıyor.
  • İşletmeler genelde lokomotif olmaktan çok başka şirketleri kopya ederek ya da fason çalışarak iş yapıyor.
  • Kendi teknoloji ve markasının peşinden giden yok denecek kadar az, marka olmak isteyen de markayı, sadece tanınırlık olarak görüyor.
  • İnnovasyon çok az şirketin gündeminde..
  • Farkındalık meydana getirme düşüncesinde olan var yeterli değil.
  • Endüstri 4,0  kültürel bazda bile çok yeni.
  • Küçük olsun benim olsun.
  • Şirket benim yönetebileceğim kadar olsun. Zaten biraz büyüdü mü kontrolsüz yönetmekten elindekinden de oluyorlar,
  • Büyümeye paralel ekip ve ekipman ile gelişme anlayışı nerede ise sıfır.

İşte işi ucuza getirelim derken ucuzluyoruz.

Öğrenme maliyetimiz çok fazla. 

Deneme yanılma ile işi kotarmaya çalışıyoruz, görünmeyen maliyetlerin altında eziliyoruz. Çünkü doğru maliyet izleme ve bütçe alışkanlığımız yok.

Dışarda kalifiye ya da kalifiye potansiyeli olan binlerce  insan gezerken, şirketler kalifiye insan bulmakta zorlanıyor. Binlerce kalifiye insana da ihtiyaç var.

Bir yerde yanlış var..

O da ucuzluğun peşinde giderken, maliyeti düşürmeyi beceremiyoruz. Ve ucuzluyoruz , gelişemiyoruz.

Bunun için, Fiyat  performans  değerlerinde, hem ürettiğimiz ürünlerde hem de hizmetten çok uzağız..