Yazıma bir fıkra ile başlamak istiyorum. 

“Eski dönemlerde otellerin olmadığı, insanların hanlarda ve Kervansaraylarda konaklamak zorunda kaldığı vakitlerden bir vakit bir seyyah gece karanlığı bastırmadan, postu bir hana atar. 

Akşam yolcular sohbet sonrası yataklarına çekilir yatarlar. Bizim seyyah gece vakti müthiş bir karın ağrısı ile uyanır. Bakar ki abdesthaneye yetişmesi mümkün değil, biraz vakit geçirirse üstünü başını kirletecek. Hemen bir çözüm üretir. Gece geç vakit hana zil zurna gelen ve burada da biraz felekten gam alan bir yolcuyu gözüne kestirir. Adam kendinden geçmiş bir vaziyette yatmaktadır. Hemen bu yolcunun yanına yaklaşır, şalvarını indirir ve hacetini görür.

Sabah erkenden iş meydana çıkmadan hanı terk eder. Fakat içinde olayın nasıl geliştiği konusunda müthiş bir merak vardır. Gel zaman git zaman yolu yine aynı yöne düşer. Merakını gidermek üzere yine aynı hana misafir olur. Biraz hoş beşten sonra hancıya tarihi vererek o gün handa bulunan sarhoş yolcunun sabah ne yaptığını sorar. 

Hancı olayı unutmamıştır, hemen hatırlar. “O sarhoş yolcu sabah kalktığı zaman şalvarına pislemişti. Ancak enteresan olan pisliğin şalvarı ile donu arasında nasıl girdiğine bir türlü akıl erdiremedi. Bu şaşkınlık ve utanç üzerine bir daha içmemeye söz verip tövbe etti.” Der”

Ülkemizde de bu gün bu türlü olaylar sıklıkla yapılıyor. Mesela teröristlerin kahraman gibi karşılandığı bir Habur rezaleti yaşadık. Sonra Oslo görüşmeleri geldi. Akabinde adada mahkûm bulunan zat ile görüşmeler yapıldı, ona karşı terörist başı, çocuk katili vb. isimlerin kullanılması yasaklandı. Dolmabahçe deklarasyonu yayınlandı. Sonuçta gelinen nokta bazı illerin kurtarılmış bölge ilan edilmesi, kazılmış hendeklerle bir iç savaş hazırlığı, son üç ayda yüzlerce şehit. 

Şimdi biz de merak ediyoruz, bütün bu olaylar nasıl meydana geliyor. Bu hendekler açılırken İmralı'da, Dolmabahçe'de neler görüşüldü ve konuşuldu. Suç, pisliği şalvarla donun arasına bırakanda mı yoksa bu kadar sorumluluk taşıdığı halde olayların sonucunun buraya varacağını göremeyen iradede mi? 

Olaylar bütün vahameti ile devam ederken kaybedilen canlar dolayısı ile üzülmesi gerekenlerin yaptıkları açıklamaya ne demeli? Çatışmalar sonrasında hasar gören binalar yıkılarak yerlerine daha modern binalar yapılacakmış! Sizler çatışmaları önlemekle mi yükümlüsünüz yoksa çatışmaların bitmesini bekleyip harap olan yerleri yeniden imar etmekle mi?

Elbette bütün bunların bir sorumlusu olmalı. Sorumluluk sahipleri aslında ortada ayan beyan görünüyorlar, görmek isteyenlere. Ancak onları sorumlu tutmak kimsenin haddine değil. 

Habur'muş, Oslo'ymuş, İmralı görüşmeleri imiş, Dolmabahçe imiş, Diyarbakır'da bölücü başının mesajlarının okunması imiş, şuymuş, buymuş! Bütün bunlar hükümetin iyi niyetinin istismar edilmesi imiş. Kandırılmışlar, aldatılmışlar, yanlış bilgilendirilmişler! Zaten insan değil miyiz? Yanılmak ve kandırılmak fıtratımızda var. 

Ama o Ahmet Hakan, Beyazıt Öztürk yok mu? Onlar PKK ile kol kola çalışıyorlar! HDP'yi bir Robin Hood olarak gösteriyorlar. Ülkenin bugünkü çatışma ortamına girmesinin en büyük müsebbibi bunlar. Hükümet, istediği kadar kandırılabilir veya hata yapabilir. Nihayet insanlardan kurulu bir birimdir. Ahmet Hakan ve Beyazıt Öztürk kanamazlar. Buna hakları yoktur. Çünkü onların kandırılması hükümeti zor durumda bırakmak içindir. Zaten çok zekidirler. Kandırılmaları mümkün değildir. Sadece kandırılmış gibi yaparlar. 

Ülkeyi yönetenlerin kandırılma hakları vardır. Bu haklarını limitsiz kullanabilirler. Ama yukarıda isimlerini zikrettiğim iki kişinin kandırılma lüksleri yoktur. Onlar kandırılmış gibi yapıyorlarsa bunu kasıtlı ve bilerek yapıyorlardır. Hedefleri bellidir, hükümeti zor durumda bırakmaktan başka bir düşünceleri yoktur.

***

Sözde aydınlar daha önce iktidarda bulunanların sarf ettikleri cümleleri veya benzerlerini kullandıkları için yandaş medya tarafından kendilerinin dahi ummadıkları hakaretlere uğradılar. Ne demiş bu aydın bozuntuları. Katil Devlet!

E... kardeşim sizler değil miydiniz, Şeyh Said isyanı ve Dersim ayaklanmasını bastıran devlete katil devlet, diyen?

PKK ile görüşülmesine karşı çıkanlara, “kanla beslenenler” diyen kimlerdi?

Eşkıya şehirlerde mahkemeler kurup insanlardan vergi alırken buna itiraz edenlere, “analar ağlasın mı?” diyenler kimlerdi?

Daha sayacak o kadar çok şey var ki!

Son söz, “Uyanmak yok, uyumaya devam”