Türkiye’de tarım sektörü, toplumun gıda gereksinimini sağlaması, sanayi sektörüne hammadde temin etmesi, ihracata olan katkısı ve yarattığı istihdamla ekonomide son derece önemli bir yer teşkil eder. Son yıllarda kırsal nüfus çok büyük azalma göstermiş, bu göç kent nüfusunda büyük artışlara neden olmuştur. Üretici insanlar, kent hayatında tüketici durumuna gelmişlerdir. Tarım sektörünün ülke ekonomisindeki nispi önemi her geçen gün azalırken, hizmetler sektörünün nispi önemi ise artmıştır. Türkiye geçmişte tarımsal ürünler bakımından kendine yeten birkaç ülkeden biri iken günümüzde birçok üründe ithalatçı konumuna gelmiştir. Sonuç olarak Türkiye tarımsal ürünlerde kendine yetecek ve tarıma dayalı sanayi ürünlerde AB gibi gelişmiş ülkelerle rekabet edebilecek kalitede ürünler üretmeli bunun için politikalar geliştirmelidir.

Nüfus, belirli bir zamanda bir bölgede yaşayan birey sayısıdır. Bireylerin eğitimi onların niteliğini etkilerken, nüfusun niteliği de üretimi önemli derecede etkilemektedir. Nüfus hem bütün sektörler için işgücünün kaynağını oluşturmakta, hem de çeşitli sektörlerin ürettikleri mal ve hizmetlere talep oluşturmaktadır.

Görünen o ki; aslında ekonomik gelişme sürecinde arzu edilen eğilim de, tarım sektörünün istihdama katkısının azalması beklentisinin ortaya çıktığıdır. Burada önemli olan husus tarım sektörünün işgücüne yaptığı katkının niteliği ve tarım dışı sektörlerde yaratılan yeni istihdam olanaklarıdır. Aksi halde, göç olgusu kentlerde sosyal ve ekonomik ciddi sorunlara neden olabilmektedir. Burada dikkate alınması gereken unsur tarımdaki istihdamın büyük bir kısmı sanayi ve hizmetler sektörüne kaymıştır. Sanayideki payın artması kalkınmayı tetikleyecektir.

Öte yandan sanayide ucuz işçilik konusu çok önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmakta. Ancak bu konuyu başka bir yazımızda ele alalım ve tarımsal kalkınmanın ne denli önemli olduğunu tartışmaya devam edelim.

Tarımda çalışma şartları farklı olduğundan işsizlik oranı düşüktür. Türkiye’de yıllar geçtikçe kırsal kesimden kentlere emek göçü giderek artmakta bu göçle gelen emeğe yeterince istihdam sağlayacak yapısal ve sektörel gelişme sağlanamadığı için kentlerde plansız gelişmede, işsizlikte ve hırsızlıkta artışlara neden olmuştur. Kırsal kesimden kentlere hızlı bir göç olmasına rağmen, gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında Türkiye’nin tarımında büyük bir nüfus istihdam edilmektedir.

Türkiye, gerek coğrafi gerekse iklimi bakımından çok çeşitli tarımsal ürünlerin yetiştirilmesine elverişli ülkelerden birisidir. Türkiye’de mevcut tarım işletmelerinin büyük çoğunluğunda bitkisel ve hayvansal üretim birlikte yapılırken, sadece hayvansal üretim yapan işletmelerin oranı daha düşüktür.

Her ülkenin sanayi sektörünün bir bölümünün hammaddesi tarım sektöründen sağlanmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, tarım sektörü tarıma dayalı sanayilerin gelişmesinde önemli sektörlerden biridir. Tarımdan geçimini sağlayan nüfus bir yandan tarıma dayalı sanayilere hammadde sağlarken diğer taraftan diğer sektörlerde üretilen mal ve hizmetlere talep oluştururlar. Dolayısıyla, tarım ve sanayi sektörleri birbirleri ile etkileşim içerisinde olan sektörlerdir. Sektörler arasındaki kaynaşma artıkça sektörlerdeki gelişmeye paralel olarak kalkınma sağlanmaktadır.

Yukarıda açıkladığımız verilerden yola çıkarak bugün geldiğimiz noktada, üretmeden kazanamayacağımız gerçeği karşımızda duruyor. Köyden kente göçlerden doğan niteliksiz iş gücü, kentsel alanlarda da sorunların büyümesine neden oluyor. Çünkü üreten insanlar bir anda tüketen konumuna gelmişlerdir.

Toprağa saygı, üretilenin değerini bilmek sanırım o toprağa damlayan terle de alakalı. Emek verirseniz o daha kıymetli ve anlamlı oluyor. Beton ekonomisinin hız kazandığı günümüzde, tarımın insan hayatındaki önemi gelecek günlerde daha iyi anlaşılacak. Her yıl gıda israfında açıklanan rakamları sizlerde görüyorsunuzdur. Gençleri toprakla tanıştırmak, toprağı sevdirmek, doğayı sevmenin ormanda kamp kurmakla olmayacağını, spor amaçlı trekingle doğaya, toprağa bir katkı sağlanamayacağı gösterilmeli ve anlatılmalı. Onların “aman canım uğraşmayın marketten ben sana alırım” demenin ne anlama geldiğini anlatmak lazım. “ne olacak iki kilo domates değil mi gider alırım uğraşma” fikrinden bir an önce uzaklaştırmak ve o domatesin ne emeklerle o tezgaha geldiğini yaşatmak gerekiyor. Toprağın verdiğini hiçbir şey vermiyor çünkü.

Toplumda alım gücü düşük insanların sayısı giderek artarken, temel ihtiyaçlarımız gida fiyatlarında ki anormal rakamlar ve yükselişler, insan hayatının devam etmesi için en birincil ihtiyaç gıdaya ulaşımı zorlaştırıyor. Nasıl ki suyun değeri her geçen yıl kayıplar arttıkça anlaşılıyorsa, gelecek yıllarda da gıda konusunda daha duyarlı olmak adına yeni adımlar atılmak zorunda kalınacak.

Üretimin çeşitlendirilmesi, bu alanda çalışacak gençleri teşvik edecek politikalar geliştirmekle olacaktır. Üniversitelerden mezun olan gençler bize sitem ediyorlar ve çözüm istiyorlar. Biz sadece bildiklerimizi ve olmasını istediklerimizi, çıkılacak yolda bir taş olmak için yazılar yazıp sizlerle paylaşıyoruz. Üreten gençler bu ülkenin geleceği olacak.