Bir süre önce yapmış olduğum bir çalışma kapsamında uluslararası finansman desteği sağlayan kurumları araştırmıştım. Bu çalışma için ihtiyacım olan bilgiler aslında oldukça yüzeysel başlıklardı. Ancak bu yüzeysel başlıklara baktıkça geri planda kimi hususlar dikkatimi çekmeye başladı. Sonrasında birçok uluslararası finansman desteği veren kurumun çağrı dönemleri, destek için şartları ve verdikleri desteklere bakma ihtiyacı hissettim. Karşıma çıkan tablo da rahatsız olmamak elde değildi. 

Finansman desteklerinin kapsamı ve bu kapsamda verilen bölge, grup ve kişilerin Türkiye’de ki tutumları incelendiğinde, bu kuruluşlar aracılığıyla toplumu dizayn etmeye çalışıldığı ve kendi hesapları ile hareket edildiği gözüküyor. Üstelik bütün bunların başlığı da güzel cümleler ile süslenmekte. Özellikle son dönemlerde artan kimi klişe sloganların destek şartları içinde değerlendirildiği söylenebilir. 

‘’Kültürel Mirasın Korunmasına Yönelik Farkındalık’’ başlığında açılan bir çağrının kabul edilmesi için proje sürecinde ‘’cinsiyet eşitliği atölyesi’’ koymak gerektiği gibi ‘’Yoksullukla Mücadele’’ başlığında yürütülecek bir proje içinde de ‘’lgbti hakları’’ ile ilgili bir çalışma bulunduğunu görmek mümkün. ‘’Dezavantajlı gruplar’’  üst başlığında birçok toplumsal değerimize açılan savaşın kırıntılarını gördüğümü ifade etmeliyim. Cinsiyet eşitliği adı altında pompalanan alt metnin art niyeti ile bölgesel eşitlik adı altında yatan ‘’ayrıştırıcı’’ havanın nasıl inşa edildiğini görmek mümkün gözükmektedir. 

Öte yandan ‘’kadın hakları, kadın istihdamı’’ gibi konulardaki desteklerde de aile kurumuna karşı açılmış bir savaş gibi gözükmektedir. Takip ettiğim bu kapsamdaki bir programda verilen eğitimde ‘’çocuklarınızın cinsiyet seçimine müdahale etmeyin’’ diye eğitim verildiğini tespit edebildim.

Özellikle gençlere yönelik çalışmalarda, uygulanan yöntemler daha dikkatle incelenmelidir. Uluslararası finansman desteği veren bir kurumun hibesi ile yürütülen proje de çok net bir şekilde, toplumun yapı taşlarına karşı çalışmaların yapıldığını söylemek gerekiyor. Öncelikle, cinsiyet eşitliği başlığında ortaya konan çalışmaların toplumun değer yargılarıyla çeliştiği gibi bölgesel dağılımda, terör destekçisi yapılardan kişilerin özellikle seçildiği düşüncesi hiçte göz ardı edilmemelidir. 

Bir örnek vermek gerekirse iki sene aralıkla çağrıya çıkılmış ‘’yerel projelere hibe programı’’ adlı bir hibe çağrısında çok yüksek oranda HDP Belediyelerine hibe verilmesine tesadüf demek sizce mümkün müdür? ‘’Karışıklık Alanlardaki Kültürel Mirası Koruma’’ adı altında milyonlar akıtılması ve burada bu hibeleri kazananların hep tuhaf tipler olması bir tesadüf müdür? Ya da doğrudan ‘’lgbti toplantılarına’’ 30 bin dolar destek vereceğini ilan eden bir uluslararası örgütün bulunmasını nasıl izah edeceğiz? 

Eisenhower Vakfı bursu alan birçok ismin devletlerin üst düzey yönetici olması da yalnızca şans ile açıklanamaz diye düşünüyorum.  Tabii Türkiye’de de bu bursu alanlar olduğu gibi bursu alan ilk yabancı da Türk’tür.

Türkiye’de ‘’Açık Toplum Vakfı’’ ile ilgili sürdürülen dava ve aynı Soros destekli vakıfların ‘’renkli devrimlerde etkisi’’ ile Rusya tarafından suçlandığını da unutmamak gerekmektedir. 

                                  *******

İsim isim bunlara çalışıp bir kenara koymuşken ‘’Necip Hablemitoğlu’’ haberini gördüm. Hablemitoğlu’nun katil zanlısı Nuri Gökhan Bozkır’ın Ukrayna’da yakalandığı son dakika olarak düştü. 

24 Haziran 1999’da Mehmet Ali Birand’ın sunduğu 32. Gün programında Gülenci Terör Örgütünün bütün şifrelerini deşifre etmişti. Yetinmemiş FETÖ’nün yıllardır nasıl bir örgütlenmeye çalıştığını ve yurtdışı istihbaratlarla bağlarını da ortaya dökmüştü. 

Ama asıl benim ilgimi çeken hadise daha öne çalıştığım Uluslararası Vakıflar meselesini Hablemitoğlu’nun, Türkiye’de oldukça cesaretli şekilde çalışmış olmasıydı. ‘’Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası’’  adlı kitabında etnik ve mezhepsel ayrılıların bu vakıflarca körüklendiğini ayrıntılı anlatmıştı. Bunun yanında İzmir’de altın madenleri karşıtlarının yine bu vakıflarca finanse edildiğini söylemekten geri durmamış. 

18 Aralık 2002 tarihinde de evinin önünde bir suikaste kurban gitti. 

Demek ki bazı meseleleri böylece ortaya koymanın hep bir bedeli olabiliyordu. FETÖ’den, uluslararası vakıflara kadar o yıllarda bu kadar cesaretli ve doğru çalışmalar yapmanın ne kadar kıymetli olduğunu bugün daha net anlıyoruz, zannediyorum ki.