Böyle sesleniyordu kürekçiye dış mekândan garson, şaşırmıştım bu bol dediği nedir diye. Sene 1958 rahmetli emmi zadem Üseyin ağam ile eşeklerle Konya ya geldik bir şeyler getirdik patates soğan ve emsali ürünlerden burada satıp evimizin ihtiyacı olan gaz tuz gibi şeyleri alıp döneceğiz. Bir gün evvel geldik akşam olunca getirdiğimiz metaların satışı ertesi güne kaldı geldiğimiz gün satılsa yatıya kalmayız Konya da. Akşama gecede olsa mutlaka döneriz. “Neden” yirmi beşerden elli kuruş merkeplere ahır parası, elli kuruş da kendimiz için bir kişilik han parasını vermezdik gece yolculuğunu bir lira vermemeye tercih ederdik. Ben tabi bunları pek bilmiyordum amma Üseyyin ağam öyle diyordu. O gece gara Mustafa nın hanında yattık erkenden zaten yakın Hakimiyeti milliye okulu karşısında tolluoğlu caiine bitişik olan sebze haline gittik getirdiğimiz ürünler satıldıysa köy için lüzumlu olan ehtiyaçları alacağız tabi malların satışı ve parasını Halde komisyoncu köylümüz dovalların rahmetli Ismayıl amcadan almamız öğleyi buldu. Eski buğday pazarı karşısındaki Gevraki hanının kuzey köşesindeki ehli kebap salonunun önünden geçiyorduk. Zaten eskiden beri her daim mis gibi hormonsuz gıdaların, has ekmeklerin, yemeklerin tahinlerin, şeker yapıp satan şekerci imalathanelerinin, kokusuyla burnumun direği kırılırdı adeta. Bu yörenin en eskisi olan ehli kebapçının da fırına vermiş olduğu o eski dağların doğal otları ile beslenmiş tiftik erkeçlerinin etinin kokusu bir ayrı tatla vuruyordu o günün doğal Tertemiz eksoz kokusu olmayan asfalt kokusu olmayan Konya sokaklarına. Oralarda bu gibi kebap yeme şansımın olmadığını biliyordum ama nefis işte o nefse gem vurdum ve ağa hadi alacaklarımızı alalım da gidelim köyümüze dedim. O anda yanımızda bir köylümüz belirdi, adı Bayram Urgancı (merhum)İstanbul’dan çalışmadan geliyormuş. O yıllarda İstanbul’dan Konya ya gelmek kolay da köye gitmek o kadar kolay mı? Vasıta yok olursa açık kamyon olur oda senin istediğin zaman olmaz çok müşteri olursa köye gider yoksa gitmez onun için Bayram ağa bizi görünce altın bulmuş gibi sevindi. Ve Hüseyin ağamın öğürü (emsali) olunca sıcak bir hoşbeşten sonra Bayram şöyle dedi. Hüseyin neyle geldiniz? Eşeklerle, hangi handasınız? Gara Mustafanın hanındayız gardaşlık köye gidecek vesait yokmuş. Benim de fazla ağır yüküm yok bir bavulum var eşeğe filan da binmem ben yürürüm zaten alışığım bavulu eşeğin birine saralım da bende sizinle köye gideyim olur mu? Olur dedi Üseyin ağam bize laf düşmez tabi onlar benim büyüğüm. Öyle ise alacaklarınızı alın da ben size bir etli ekmek yedireyim köye kadar götüreceğiniz için navlum bedeli olsun dedi şakalaştılar.

Alacak çok bir şeyler olmayınca daha doğrusu alacak çok şey olsa da para kıt olunca kısa kestik alışverişi mühim ehtiyaçları aldık Bayram ağa ile arka arkaya düştük benim hiç görmediğim bilmediğim bir kalabalık yere geldik. İnsanların kalabalık olması beni şaşkına döndürüyordu meğer burası çıkrıkçılar içi imiş Bayram ağam söyledi. Bir yerde durduk sokak ortasına masalar atılmış sandalyeler konmuş başında beyaz sivri bir şapkası üzerinde beyaz ceket ve önlüğü olan garsona Bayram ağam bize üç tane bir buçuk etli ekmek yaptır ustam dedi. Garson beyin büyük iltifatı ile masaya oturduk. Garson içeriye bakarak şöyle dedi. Üç tane bir buçuk bol yap biberi maydanozu bol olsunnnnn.

Etli ekmek yedirecekti bize ya Bayram ağa adını çok işittiğim ancak hiç tadını bilmediğim etli ekmeğin hevesi ile oturduğum masada benim için bir hüsran oldu. Etrafıma saf saf korkarak bakarken Bayram ağam bir sorun olduğunu anladı bana ne oldu gardaşlık canın mı sıkıldı etli ekmeği sevmezsen sana başka bir şey ısmarlayayım deyince ben patladım. Yok, ağa benim canım etli ekmek isteyyor ama bu garson dediğiniz adam bol yap dedi içeriye ben bol istemem bana etli ekmek yapsınlar deyince rahmetli Hüseyin ağam ile Bayram ağam bir hayli gülüştüler ve bana bol ile etli ekmeğin ayni şey olduğunu zor izah ettiler. Sipariş edilen yemek önümüze gelince bir müddet durdum çünkü onun nasıl yeneceğini bilmiyordum. Onların yeyişine bakarak bana ısrarla hadi ye soğumasın etli ekmek deyişleri arasında misler gibi kokan etli ekmeği ilk defa yedim ben elimi tam cebimdeki mendile silecektim Garson içerde lavabo var delikanlı orda yıka yağlı ellerini ağzını dedi. Lavabo ne diye bakındım etrafa Allah tan Üseyin ağam durumu anladı hemen beni lokantanın içersine götürdü lavaboyu gösterdi elimi ağzımı köpürte köpürte bol sabun ile bir güzel yıkadım. Lokantacıya Bayram ağam tam iki lira yetmiş kuruş ödedi meraklıyım ya sordun garsona ağa kaç para bu benim etli ekmeğin parası? Tamam delikanlı ödendi. Ödendi de kaç para? Haaa fiyatını mı öğreneceksin? Evet, bir buçuk porsiyonu doksan kuruş demek ki tek fiyatı altmış kuruşmuş öğrenince merakım gitti. Garson benim dikkatli sorumu bir türlü kavrayamadı. Baktı saf bacağında kadı biçimi don üzerinde yakasız bir köynek ayağında sırımlı çarık olan bir köylü çocuğu nasıl soru soruyordu beni bir hayli takip etti. Lokantadan çıktık hana geldik acele etmemiz lazımdı çünkü aylar güz ayı akşam çabuk olurdu. Hiç olmazsa karanlık olmadan yolu kısaltmamız lazımdı acele şehirden çıktık. O yıllarda Konya nın çöp dökme yeri bu günkü Karahüyük göbeğinin olduğun yerdeki haz bahçe ve Dutlu kırına doğru uzanıp giden yerdeydi.

Konya merkezden Karahüyüğe kadar olan yol hem dar hem asfalt yok tozlu hem etrafı iğde ağaçları ile kapalı onun için bu yola köylüler sıra iğdeler derlerdi eşekler dağ malı vasıtayı bilmez ürker o yolu çarpılmadan düşüp kalkmadan bitirmek büyük dert idi biz köylülere. Hatıp nahiyesine doğru yol alırken Kozağaç o zaman yukarıda boğazın içinde ufak bir köy idi bu düzlüğe sonra indirildi köy. Oralarda merkeplere binmeye hazırladık ki ben emmioğlum Hüseyin ağam bindik merkeplerimize iki merkep daha boş gidiyor üzerlerinde basit yükler var Bayram ağa Yahu Hüseyin gardaşlık ben yörürüm dedim amma yolumuz uzun eşeklerin yükü de az birine bende bineyim dedi daha olur filan demeden yabancısı olmadığı için merkebin birinin sırtına biniverdi. Biz ne kadar içimizden kızıp buğz etsek de Bayram ağa köye kadar hiç merkebin sırtından inmedi. O günlerin Konya sı bu günün bir kasabası gibi gözümün önüne geliyor. Geçmiş zaman olur ki hakikaten hayali bile cihan değer diyerek anılarımı taze tutmaya çalışıyorum. Sağlıcakla kalın.