Türk toplumunu içten içe çürüten en önemli unsurlardan bir de israf olsa gerek. Çevremize baktığımız zaman hemen hemen her alanda bir israf söz konusu. Yemekten içmekten, giyim kuşama varıncaya kadar.

Bugün fakiriz diye ağlayan, dert yanan kimselerin yanına gittiğimiz zaman biz onların yanında yaya kalıyoruz. Bir düğünde giydiklerini bir daha giymiyorlar. Elbise ile ayakkabı mutlaka uyumlu olacak, yeni bir elbise alındıysa ona uygun ayakkabı, çanta ve başörtüsü veya pardesü tam tekmil hazır bulunacak. Bunlardan biri eksik olursa evde kıyametler kopuyor, hanım kızımızın kaşı eğilmesin diye borç harç mutlaka alınıyor.

Yemek içmek bahsine gelince bu da daha vahim bir vak'a. Çöp kutuları yemek ve ekmek artıklarından geçilmiyor.  Daha önce çalıştığım yerlerden ve gezip gördüğüm lokantalarda edindiğim tecrübelere dayanarak yazıyorum; toplu yemek yenilen yerlerde yemek israfının haddi hesabı yok. Kişi yiyeceğini ihtiyacı kadar almıyor, haddinden fazla alıyor. Normalde insan birkaç lokma ile doyma kapasitesine sahipken üç- dört kap yemek alıyor! Gayet tabii, sadece tadımlık olarak yemeklere iltifat ediyor, geri kalanını çöpe döküyor. Bu da küfran-ı nimet, nimete karşı nankörlük oluyor. 

Allah bu milleti açlıkla terbiye etmesin.

***

Her şeyde aşırıya kaçtığımız gibi düğünlerde de aşırıya kaçıyoruz. Ayağımızı yorganımıza göre uzatmıyoruz. Durumumuzu en varlıklı insana göre ayarlamaya çalışıyoruz. Onlarla aşık atalım derken çok ağır yüklerin altına giriyoruz. 

Eskiden insanlar maddi durumuna göre düğün yapardı. Bir kına gecesi, ertesi gün gelin alma ve düğün bir arada olurdu. Sabahtan oğlan evinde yemekler pişer, gelen misafirlere ikram edilirdi. Daha sonra gelin almaya gidilirdi. Yani salon düğünleri pek revaçta değildi. Düğün ekibi kız evinin önüne gelince çalar oynar, damat evine gelince gelin atından veya arabasından indirilir, herkes gelini ve damadı tebrik eder, hediyelerini verip evlerine dağılırlardı. Durumu iyi olmayanlar nikâhtan gitmeyi tercih ederlerdi. Kız evinde kına gecesi yapılır, ertesi gün gelin evden alınarak berbere götürülürdü. Gelin tekrar baba evine getirilir ve dualarla kuşağı bağlandıktan sonra nikâh salonuna getirilirdi. Nikâh merasiminden sonra herkes takılarını takar, yakın akrabaları fotoğraflarını çektirdikten sonra gelinle damat evlerine götürülürdü.

Şimdi ise herkes birbiriyle yarışta! Oğlan evi düğün pilavı döktü, illa ki kız evi de döküyor. Hâlbuki kız evinde sadece uzaktan gelen misafirlere yedirmek üzere çok az yemek pişirilmesi adeti vardı. Bu adet yavaş yavaş ortadan kayboldu ve bütün herkese şamil oldu. Şimdi kız evi de oğlan evi gibi ağır yükün altına girerek bir sürü borç yapmakta, birkaç yıl sırf bu borçları ödemek için olağan üstü gayret sarf etmektedir. Yeni evlenen çiftlerde ömürlerinin en güzel yıllarını borç ödemekle geçirmektedirler.

Düğün yemeklerinde israf had safhada. Konya düğün yemeği; yoğurt çorbası, etli bamya çorbası, etli pilav, helva ve zerdeden oluşmaktadır. Düğünlerde önceleri meşrubat olarak şerbet, hoşaf ve ayrana kullanılırken daha sonraları kutu içinde meyve suları, kola, gazoz v.b. gibi asitli içecekler revaçta olmuştur.  Düğüne teşrif edenler sevdikleri yemeklerden defalarca istiyorlar veya fazlaca alıyorlar.İkinci defa gelen yemekler bu kez tabiatıyla bitmiyor. Sofradan kaldırılan etli pilavlar, bamya çorbası direk çöpe gidiyor.  Güzelim irmik helvaları bir iki kaşık aldıktan sonra çöpe gidiyor. Neden? Çünkü bize verilen nimetin kıymetini bilemiyoruz. İsraf etmek, hır, tamah ve aç gözlülük iliklerimize kadar işlemiş. Bir de düğün sahibine hürmetsizlik var işin içinde! Adamın verdiği emeği, aşçının sıcağın karşısında çektiği zahmeti hiç hesaba katmıyorlar.

Gelelim düğün salonlarına!

Toplumda herkes gücü yetsin yetmesin modern, lüks düğün salonları kiralamak hastalığına yakalınmış durumda! En ucuzu tahminen 35-40 bin TL civarındadır. Verilen bunca paraya yazık. Verilen hizmet ise hiç mesabesinde! Bir iki dilim kuru pasta ve bir kutu meşrubat! Çekimse çekim, fotoğrafsa fotoğraf! Yemekse yemek. Bunun en güzeli farklı mekânlarda da yapılabilir.

En güzeli düğün sahibinin kendi evinde veya köy meydanında veya bir sokakta yapılan düğündür. Sokağı kapatacaksın ve meydan düğünü yapacaksın. Meydan düğün görecek ve davulun sesi gümbür gümbür gümbürdeyecek! 

İzmir'de İzlediğim bir sokak düğünü ve oynadıkları Trakya karşılamasının verdiği manevi huzur hala ruhumu okşuyor!

Pastanın en güzelini yapan yine bir insan eli değil mi? Lüks düğün salonlarının aşçı ve hizmetkârları uzaydan mı geliyorlar? Hepsi bu toplumun içinden çıkıyorlar.

İsrafa ve özentiye kaçmadan mutlu düğünler, borçsuz tasasız evlilikler!

Selam ve dua ile!