Bizim tüccar belediye, bedesteni temsil ettiğini söyleyen arkadaşlarla sıkı bir pazarlığa girişip 50 cm yer lütfetmiş.

 Ama uyanıklığa bir bakın, kepengin dışından değil, esnafın dükkânın tapusuna dâhil olan, camekânla kepengin arasında kalan boşluğu da dâhil ediyor. Yani verdiği 30 cm. Ama alacağı işgaliye ücreti 50 cm üzerinden.

 Pes vallahi birde bedesten esnafına tüccar derler.

 Bir kere bile gelmediğiniz, orada ki küçük esnaf ve zanaatkârın elini sıkıp çayını bile içmediğiniz insanların hakkında nasıl böyle bir hüküm verebilirsiniz ki?

İki yıldır mağdur ettiğiniz insanlar üç kuruş kazanalım derken koyduğunuz yasaklarla nasıl perişan etmişsiniz görün.

Yollardan insanlar geçemiyormuş muşta, yok orada birtakım nahoş olaylar oluyormuş muş! Ha! Bir de aldığımız haberlere göre de birkaç tane şikâyet dilekçesi varmış bu muhteremlerin elinde.

Onun için orayı dümdüz edeceklermiş! 

Bu bana Cumhuriyet tarihimizin en kara lekesi olan Dersim olayını hatırlattı. Dersim; Devlete göre ''isyan'', yöre halkına göre ''katliam''.

Sonuç;

13 000 den fazla sivil, 110 asker hayatını kaybetti ve 12 000 insan zorunlu göçe maruz bırakıldı. Ölenlerin mezarları bile belli değil. Oradaki bir grubun isyan bayrağı açmasını cezalandırmak için havadan uçaklarla bombardıman, karadan ise tank ve topla yerle bir etme.

Devlet hissi davranamaz. Devlet, aklı ile hareket etme zorunluluğu vardır. Hislerine, kaprisine, güç benim egosu ile hareket ettiğinde onarılması güç yaralar açar.

1937 CHP' sinin gerçekleştirdiği bu aklın bugünkünden farkı var mı? 200 zabıta ile sokaklarda hücum marşı ile yürümek, insanların mallarını müsadere etmek, yollara atmanın, 1937 CHP' sinden ne farkı var?

 Devletin vicdanı bu yara ile 76 yıl kanadı. Bugünkü Kürt -Türk, Alevi- Sünni ayrımının temeli o günden atıldı. Ve Sayın; Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın devlet adına özür dilemesi bile kanayan bu yarayı sarmaya yetimi?

 Bu özür geçte olsa ancak Devletin vicdanını rahatlattı.

Ölümü görünce sıtmaya razı olmuş bedesten esnafı.

Dükkânlarının önüne çizgiler çekilmiş. Tam bir askeri disiplin! Sergilenen ürünler düzen içinde dizilecek. Teftişe gelindiği zaman ürünlerle birlikte herkes hizaya gel(!) komutuna uyacak.

Eğer tırnak kontrolü de yapılırsa şaşırmam.

Sayın bayım bu neyin kompleksi?

Turpun büyüğü torbada

Meram belediyesinden Büyükşehir Belediyesine tamamen devir edildikten sonra işyeri açma ruhsatları da yenilenmek durumunda kalacak. O zamanda hangi meslek gruplarında azaltmaya gidilecekse belirlenen standartlara uymayanların iş yeri açma ruhsatları iptal edilebilir. Böyle bir uygulama yapılacağına dair söylentiler var.

     Alınacak işgaliye ücretinin yüksek olacağı yönünde de söylentiler var

Burada asıl yapılmak istenen ne?

Daha öncede belirttiğimiz gibi bedestenin hem esnaf, hem de müşteri profilini değiştirmek mi?

Bu kabil baskılar uygulanarak esnaf yıldırılmak mı isteniyor?

Kirasını ödeyemeyen ya da yeterli kazanç elde demeyenler iş yerlerini devretmek zorunda kalacaklar.

Yandaş ve yağdanlık medyanın, oradaki bazı iş kolları için ''bunların burada ne işi var? Mahalle aralarına gitsinler''gibi yayınları, yeni bir algı operasyonumudur?     

Böyle bir niyetiniz yoksa bunun giderilmesi siz yetkililere düşer.

SESSİZ KALANLARA

Şimdi siz; Sesi çıkmayanlar ya da tuzu kuru olanlar! Belediyemizi yanlışa sürükleyerek yol kat ettiğinizi zannediyorsun. Durum hiçte öyle değil

Almanya'da Nazi işgalini anlatan martin Niemöller, vakti ile sesini çıkarmayışının pişmanlığını şöyle dile getirmişti;

'' Naziler komünistler için geldiğinde sesimi çıkarmadım; çünkü komünist değildim.

Sosyal demokratları içeri tıktıklarında sesimi çıkarmadım; çünkü sosyal demokrat değildim.

Sonra sendikacılar için geldiler, bir şey söylemedim; çünkü sendikacı değildim.

Benim için geldiklerinde, sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.''

İşte sizin için geldiklerinde yanınızda kimseyi bulamayacaksınız.

 BURASI NE NAZİ ALMANYA'SI, NE DE BAŞIMIZDA CHP VAR. BURADA YAŞANANLARA ÖRNEK OLSUN DİYE ANLATTIM.

NE DEMİŞ ATALARIMIZ:

“SİZ YOLCU BİZ HANCI...''

ÇOK KUDRETLİ BAŞKANLAR GÖRMÜŞTÜK, GÖRDÜK, GÖRECEĞİZ.

MUSTAFA ALTUNEL