ABD'de başkanlık seçimleri gerçekleştirildi. Cumhuriyetçi Parti başkan adayı iş adamı Donald Trump ve Demokrat Parti adayı Hillary Clinton yarışan iki isim oldu. Trump 274, Clinton 218 delege kazandı ve Trump ABD'nin 45. Başkanı oldu. 

Sonuç her ne kadar uluslararası camiayı ve Türkiye'yi şaşırtsa da, ben buna şaşırdığımı söylemem. 

Bu durumu biraz açmak gerekirse;

ABD yapı itibari ile başkanlarla yönetilen bir ülke olmadı hiçbir zaman. ABD'yi yöneten son yıllarda fazlaca duyduğumuz 'üst akıl', her zaman yönetimi elinde bulundurmuş, başkanlar bu üst akılın belirlediği isimler olmuştur. 

Yani burada şunu belirtmek gerekirse; ABD'de başkanlar politika üretmez, politikalar başkanları belirler.

Bu üst akıl da İngiliz lobisi ve Yahudi lobisinden oluşuyor. Bu lobiler, dünyaya yön vermek için geliştirdikleri politikaları ve stratejileri uygulayıcı olarak, bu stratejilere kolay entegre olabilecek başkanlar belirliyor. ABD politikası yapı itibariile, uluslararası gelişmeleri kontrol etmek amacını güttüğü için, başkanların seçiminde de bunu görebiliyoruz. 

Özellikle ABD'nin ve hatta AB'nin, Doğu Bloğu'nda yer alan Rusya, Çin ve bu ülkelerin birlikte hareket ettikleri diğer ülkelerin güç gösterisi yaptığı alan Orta Doğu Bölgesi'dir.

Bölgenin zengin petrol yataklarını ellerinde bulundurmak amacıyla bu ülkeler, Orta Doğu'ya hiçbir zaman ilgisiz kalmamışlardır. Ekonomik kazançtan da öte Orta Doğu, Büyük İsrail Projesi'nin uygulama alanı olduğu için, buradaki gelişmeler de hep bu projeye göre şekillenmiştir.Siyonist İsrail'in projesi, ABD ve AB'nin uygulayıcısı olduğu Büyük Orta Doğu Projesi'nin tamamiyle hayat bulması için yürütülen stratejiler, bugüne kadar üzülerek söylemek gerekirse incelikle yürütülmüştür. 

Özellikle ABD'nin 43. Başkanı George Walker Bush'un Irak'ı işgali ile başlattığı yeni süreç, Orta Doğu'da akan kanı sürekli artırmıştır. ABD'nin politika olarak seçtiği yol; bir dönem agresif, saldırgan bir yapıda iken diğer dönem daha yapıcı görünen politika ile hem ülke içerisindeki hem de uluslararası alandaki tepkileri unutturma yoluna gitmesidir.

Bu anlamda, Bush ile Irak'ı işgal eden ve Orta Doğu'da bir savaşı ateşleyen ABD, sonraki gelecek başkan ile bir sonraki hedef için hazırlayıcı bir politikaya girişecekti. Barack Obama'nın seçimi de bu politika ile gerçekleştirilmişti. 

Hatırlayalım; Obama ilk Başkan seçildiğinde, siyahi bir başkan olması ve ailesinden Müslüman olanların olduğu gibi “sevici” söylemler ortaya çıkmıştı. Siyahi başkan olması ABD içerisinde savaş karşıtı olan kesimin gazını aldı, Müslüman söylemleri de Orta Doğu'da İslam'a karşı gerçekleştirilen Irak işgalinin uluslararası arenadaki tepkilerini yok etmeyi amaçladı. ABD doğrusunu söylemek gerekirse bunu da başardı. Obama ile Orta Doğu'da agresif ve saldırgan politika yerine, müzakere ortamını sağlayan, politika odaklı biruygulama devreye girerek, Büyük Orta Doğu Projesi temelindeki yeni hedefe sessizce hazırlık yapıldı. Böylece, Irak'ta hedefe ulaşılırken, yeni hedef olan Suriye'nin de bitirilmesi, son darbenin gerçekleştirilmesi için Suriye'de iç savaş başlatıldı. Suriye'de bu durum sürerken, DAEŞ, PYD gibi terör örgütleri kullanılarak, Orta Doğu'daki alan hakimiyeti de artırılmış oldu. 

Tüm bunlara bakarak, ABD'nin yeni seçilecek başkanı, yeni hedefin nihai sonuca bağlanması amacıyla, ABD'nin agresif politikasını rahatlıkla uygulayacak biri olmalıydı. İslam karşıtı söylemlerine bakacak olursak, “Bu politikayı uygulayıcı olarak ben seçildim” diyerek aslında Trump aylardır mesajı açıkça veriyordu. Herkes Clinton gelecek derken, anketlerin ve tahminlerin ötesinde bir sonucun çıktığı görüldü. Sonuçtan sonra yorumlara bakacak olursak; herkes sonucun şaşırtıcı olduğunu söyledi, söylemeye de devam edecek. Aslında bu da planın bir parçası. Temelinde ne olduğunu tahmin etmek zor olacak ancak; üst akıl Trump'ın beklenen değil, şaşırılan bir sonuç olmasını istedi ve bu algı oluşturuluyor. 

PekiTrump'la gelen yeni ABD stratejilerinin Orta Doğu'ya ve Türkiye'ye etkisi nasıl olacak?

Başta da söylediğim gibi, Trump geldi diye ABD'nin stratejisi değişmeyecek. Strateji değiştiği için Trump geldi. Bunu iyi kavramak gerekiyor. Ne var ki; ABD'nin stratejisi yine aynı hedef doğrultusunda, yöntem değişikliğiyle gerçekleşecektir. Az önce de ifade ettiğim üzere, ABD artık Orta Doğu'da daha saldırgan bir politika yürütecek gibime geliyor. Bu da, bölgedeki akan kanı şiddetlendirecektir. Yani savaş çanları çalıyor diyebiliriz!

Peki Türkiye bu işin neresinde olacak? Türkiye, ABD'nin yeni stratejisine hazırlıklı olmalı. Türkiye'nin içeride yaşadığı sorunlar dikkate alınacak olursa, zor süreçten geçtiği açık ve net. Ancak bu süreci, büyük bir hızla atlatıp, hem askeri hem de bürokrasi anlamında kendini en kısa zamanda tamamen yenilemesi gerekecek. Bu noktada, Türkiye'nin yapacakları hem kendi geleceğini hem de Orta Doğu'nun geleceğini belirleyecek. ABD'nin yeni stratejisi anlaşılıp, önünde durulamazsa, bölgeyi daha kötü olaylar bekliyor. İnşallah her şey, İslam'ın menfaatleri için gerçekleşir de batılın planları boşa çıkar diyelim. 

Sevgi, saygı ve dua ile!