Bu Cuma vaiz namaz öncesi tövbeyi  anlatıyordu  Tövbe insanın yanlışının farkına varıp vazgeçme beyanıdır, diyordu.

Sadece tövbe için zikir etmenin  yeterli olmayacağını,  yanlışımızın da farkına varıp, yapmayacağımızı beyan etmemiz gerekir dedi.

Hatta bir örnek verdi;

Başımız ağrısa doktora gitsek bir ilaç verse, ilacı alsak ama içmesek, sonra gün boyu; ağrı, ağrı ilacı, ağrı ilacı,ağrı ilacı  diye tekrar etsek faydalı olur mu? diye cemaate sordu. Hayır, cevabı aldı.
Ne yapmamız gerekir, diye sordu devam etti. Önce ilacı içmemiz gerekir. Düzenli ilaç içmeyi sürdürmemiz gerekir dedi.  Öyle bin kere de söylesek ilacı içmeden şifa kapısı açılmaz dedi.

Sonra da cemaate hep beraber tövbe ettirdi.

Hoca söyledi, cemaat tekrar etti.   Söylediğim yalandan, yaptığım haksızlıktan, adaletsizlikten, suiistimalden, yediğim haramdan, yaptığım adaletsizlikten işlediğim bildiğim ve bilmediğim günahlarımdan tövbe ediyorum.
Hoca söyledi, cemaat tekrar etti.

Çok hoşuma gitti.

Hep düşünüyordum.  Öz eleştirisi yapılmayan, yaptığımız hataları, içine düştüğümüz yanlışları fark etmeden, öz eleştiri yapmadan tövbe estağfurullah azim diye ne kadar söylersek söyleyelim yanlıştan dönebilir miyiz?

Belki de yanlışlarımızdan ders çıkarmayışımız,  sık sık hataya düşüşümüz bundan.
Öz eleştiri yapmadan tövbe etmek.

Belki de tam bu sebepten tövbe kalbimize, ruhumuza, halimize etki yapmıyor.

Tövbe bir yoldan çıkıştan yola koyuluş değil mi?

Hatadan yanlıştan dönme değil mi?

O zaman yoldan çıkışlarımızı doğru teşhis etmez, tanımlamaz ve çözümler geliştirmezsek tövbe yerine ulaşılır mı?

İnsan hata yapabilir, hatta yanlış da yapabilir ama en büyük yanlış hatada ve yanlışta ısrar etmek, öz eleştiri yapmadan savunmaya devam etmek değil mi?

İşte tam da bu konuda bizlerin yapması gereken; hataları görmezden gelerek değil, aksine yanlışları doğru analiz ederek tövbemizi yapabilmek doğru yola girebilmektir.

Devleti yüceltmek yerine ilkeleri güçlendirmek hâkim kılmak, kurumları korumak yerine değerlerimizi korumak bu konuda doğruya ulaşmak tövbelerimizin insan ve toplum yaşamımızın gelişmesine kapı açmasını sağlanmış olur.

Bizde yapılan genelde aileden, toplumun en tepe kurumu devlete kadar doğruyu tespit etmek, dersler çıkarmak yerine hemen en yakınımızı, kurumumuzu, devleti koruma güdüsü ile  dilden tövbe ediyoruz halimizle yanlışın hamisi oluyoruz.

Sanki Allah görmüyor gibi insanları uyutarak hiçbir yere varamayız.

1999 depremi, Soma maden kazası, şimdi de Ankara’da yüksek hızlı tren kazası.

Bakan Sinyalizasyon demiryolunun olmazsa olmazı değil diyor. Ya sinyalizasyon olsaydı kaza olur muydu?  Bu konuda hassas olsaydık kaza yinede de olur muydu?

Bir eleman makası değiştirmeyi unutmuşum diyor.  Hatırlamıyorum diyor; çelişkili kafa bulandırıcı ifadeler. İnşallah öyle değildir. Yoksa çok daha vahim. Peki bu kadar ileri teknoloji gerektiren bir işte yüksek liyakat ve hassas yeterlilik gösterebiliyor muyuz? Bunu doğru ölçebiliyor muyuz?

Yoksa birilerini, bir kurumu yıpratmayacağız diye işleri örterek mi çözeceğiz. Araya birileri girecek mi?

Gerçekten bu işin sebebine ulaşılıp bir daha yapılmamak üzere önlem alabilecek miyiz?

Bunu yapabilirsek ve tövbe edersek o zaman biz de gelişmiş sistemler kurarız.

Lütfen doğru tövbe müessesini hayatımızın her aşamasında kullanalım.

Bireyden devlete yaşamın her kademesinde.

Öz eleştiri yapmadan bu işler çözülmüyor. 

Öz eleştiri yapılamadığı için, en kültürlü insanlar en cahil insanın yanlışlarını yapıyor.

Herkesi düzeltiyoruz kendimizi mükemmel olarak göstermeye çalışıyoruz.

Tövbe vazgeçmek, yeni başlangıçlar yapabilmek demek. Eğer alışkanlıkları sorgulayarak vazgeçer ve bu bilinçle zikir halinde tövbe edebilirsek gerçek doğrulara ulaşırız.

İşte o zaman yanlışlar bizim doğrularımızın kapısı haline gelir.
Acılarımızdan doğru yaşamlar üretiriz.

Yoksa birilerini eleştirir başkalarının hatasını ön plana çıkarır kendi hatalarımızı kamufle etmeye çalışarak kafamızı kuma gömeriz. 

Birçok suçlu bulsak, birçok insanı rencide etsek kendi durumumuzda bir adım iyileşme yapamayız.

Bir ömrü böyle harcarız.

Tövbe bir öz eleştiri ve bilinçlenme olduğuna göre cüz-i irademize hâkim olma, bilincimizi canlandırma zihnimizi kontrol etme demek.

Kimseyi kandırmadan ilkelerimizi değerlerimizi koruyarak, zenginleştirerek tövbe kapısına yönlenelim.