Bilim, 1 cm Toprağın oluşumu 100-350 yıl arasında diyor. Verimli tabakanın oluşumu yüzlerce yılı bulabilir. Bu bizim görebildiğimiz doğanın oluşumu gereği oluşan verimli kısım.

Bir de yer kürenin yapısında milyonlarca yılda oluşan çok farklı yapılarda, bölgelerde bulunan mineraller, elemenler vardır.

İnsanlar bunları zenginleştirerek, saflaştırarak verimli ve kullanılabilir hale getiriyorlar.

Örneğin içinde % 2 bakır olan bir toprak (cevher) fabrikalarda (filatasyon tesislerinde) %9999 seviyesine gelinceye kadar saflaştırma sürecinden geçirilerek işleme tabi tutuluyor. Buna zenginleştirme deniyor.

Zenginleşme büyüme değil gelişmedir. Zenginleşme çoğalma değil özleşmedir. Zenginleşme değerlenme, değerli hale gelmedir.

İnsan var oluşundan beri toplumunda insanlık makamı olarak tarif edilmiş makama yani insanlığın tekâmülüne gelişine de benzer şekilde zenginleşme diyebiliriz.

Zenginleşme kavramı; dinimizde Emri maruf Nehyi münker yani iyilikleri çoğaltmak kötülükleri azaltmak olarak da tanımlanabilir.

Toplumun uygarlık yolunda tekâmül ve zenginleşmesi de benzer şekilde görülebilir.

Toplumlar kendi yapısında olan yetenekleri, beceriler tarihten süzülüp gelen bilgileri bir bütün olarak görüp sürdürülebilir bir gelişme sürecine dönüştürebilirse muasır medeniyetin de yolu hazırlanmış olur.

Zenginleşmenin önündeki en önemli engel tarih, toplum ve yaşamı bir bütün olarak almadan parça parça değerlendirmektir.

Yani kendi havzasından çıkan cevher ancak zenginleştirilebilir bir madendir.

Bir toplum tarih sahnesine çıktığı ana doğru gidilebildiği kadar gidilmeli ve bugün ile bağı kurulmalıdır.

Güçlü öze ulaşmak için; eleştirilerle iyi yanlarımız güçlendirilmeli, kötü yanlarımızdan arındırılmalıyız.

Bir toplumun ilgisi topyekûn kendi tarihine yönlendirilmeli, yönlenmeliyiz.

Okuyarak, araştırarak, istişare ederek, yazarak paylaşarak bir bütünün parçasını tamamlamalıyız.

Düşmanlarımız bu işi çok iyi yapıyor.

Üç bin yıldır hiç kopmadan kendi kültürlerini zenginleştiren kesintisiz ve gelişerek bugünkü dünyanın efendisi haline gelen 13 aile; dünyayı yönetmek ve yönlendirmek için karşımızda durmadan küresel yaşamı karıştırıp duruyor.

Yunanitan ve Ermenistan gibi daha birçok devletçikler kurdukları gibi PKK,PYD, ASALA, Bokoharam gibi dünyanın dört bir yanında kurdukları terör örgütleri ile dünya düzenine ayar vermeye çalışıyorlar.

1096’da ilk haçlı seferinden bugüne kadar hiç durmadan bugün de değişik formalara girerek farklı yapıda yaşayan zihniyet kendini dinamik tutmak için sürekli zenginleşen bir yapıya sahip.

Bugün Akdeniz’de yaşananlar da gösterdi ki; Büyük Taarruzla yenilgiye uğrayan bu zihniyet o günden beri değişik rollerle sakladıkları niyetlerini; dünya düzeninde biz de varız irademizle yeniden gerçek kimliğine dönüştürerek ifşa ettiler.

Alman Başbakanı Merkel; AB ülkelerinin Atina'nın tezlerini ciddiye almak ve haklı olduğu yerde Yunanistan'ı desteklemek zorunda olduğunu belirterek niyetini açıklamak zorunda kalmıştır.

Madem böyle bir dünyada yaşıyoruz, hepimizin yapması gereken çok şey var.

Öncelikle kim olduğumuzu varoluştan bugüne hepimiz çok doğru öğrenmeliyiz.

Ordumuzun kuruluş tarihini MÖ 209 yılında olduğunu,

Metehan’nın atların rengine ve giyime göre orduyu kodladığını,

Ahi Evran’nın meslek odalarının ilk kurucusu olduğu,

Malazgirtin Anadolu’ya yerleşmemizin kapısı, 30 Ağusto Zafer bayramının küresel güçlere zalimlere ve haksızlıklara karşı küllerinden doğmasını bilen, ‘’yenilmez bir milletiz’’ cevabını verdiğimizi ve daha birçok detayı idrak etmeliyiz.

Fatih Sultan Mehmet’in Manisa’da yetiştirilişi ile küresel bir devlet adamı nasıl yetiştiriliri, Yeniçerilerin devşirilmesi ile İnsan kaynaklarımızın nasıl zenginleştireceğimizi öğrenebiliriz.

Atatürk’ün 26 Ağustos tarihini seçerken rast gele bir tarih seçmediğini, 26 Ağustos 1071 ile ‘’Türk milleti olarak tarihsel bütünüz’’ mesajını pekiştirmek için özellikle seçtiğini idrak etmeliyiz.

Yani tarihleri, dönemleri bir birinden ayırarak hiçbir yere varamayız.

Hiçbir dönem Türk milletini tek başına ifade edemez. Türk milleti de onu bir dönemle ifade eden zihniyete ve misyona emanet edilecek kadar küçük bir millet değildir.

Atatürk 15 Nisan 1931 yılında Türk tarih kurumunu kurarken 50 yıllık Türk tarihini yazsın diye kurmadı herhalde. Atatürk dünya, Türk ve İslam tarihini okurken de var oluşla beraber hayatı anlamaya çalışırken de laf olsun diye okumadı.

Bitmeyen savaş vicdan ve materyalizmin mücadelesinde Tük milleti binlerce yıllık mücadele ruhu ile bugün de bayrağı taşıyan millettir. İnsanlığın Tük milletinin tarihi misyonuna ihtiyacı vardır.

Bugün sahip olduğumuz Vizyonumuz ve toplumsal zihni olgunluğumuz bu görevi sorumlulukla ve bilinçle yerine getirecek kadar güçlüdür.

Tarihimizi, değişik ideolojiler, dönemler ve mezheplerdenmiş gibi görmeye çalışanlar sadece emperyal güçlerin algı yönetimi ile ruhları teslim alınmış olanlarındır.

Ay yıldız sadece bir bayraktan ibaret değil binlerce yıllık yaşamın ruhunun timsali yaşayan ve yaşatan gücünü temsil eder.

Bu ruhu güçlendirmek, saflaştırmak zenginleştirmek için kesinlikle araştırmalı, okumalı, yazmalı, sürekli öğrenen vatandaşlar olmalıyız.
Denizde karada, derinlerde yükseklerde, uzayda, yerin merkezinde, bilimde, inançta her yerde her zaman bu ruhu yücelten bireylerimizi çoğaltmalıyız.