Toplumların ruhu deprem, salgın hastalık, sel felaketi, istila, gibi felaket anlarında ya da istiklal ve istikbalin tehlikeye girdiği anlarda birleşmeye doğru eğilim gösterirler.

Daha bir senkronize olur, tabir caizse safları sıklaştırırlar. Dayanışma duyguları ve becerileri en yoğun bu dönemde yaşanır.

Sadece kötü zamanlarda değil, bayram, düğün, dernek yöresel şenliklerde de moral seviyesini yükseltici yönde bir dayanışma şekli ortaya çıkıyor.

Doğal olarak, ya da geleneksel ya da şartlara göre kendiliğinden..

Sosyal bilinç altının harekete geçmesinden.

Binlerce yıllık devlet ve millet geleneğinin aktifleştirdiği hareketler.

En son yaşadığımız deneyim 15 Temmuz kakışmasında milletimiz bir daha içindeki asil bilinçle bekasına ve istikbaline karşı muhteşem direnişini gösterdi.

Dün televizyonlarda yurdun her tarafından insanlar, ellerinde bayraklar kendiliğinden coşku ile 15 Temmuz kalkışmasına karşı direnişlerine sahip çıktılar.

Gece yolda yürürken, gençlerin heyecanı, herkesin toplanma yerlerine doğru nehir gibi akışı, bayraklar, kornalar tüylerimi diken diken yaptı.

Fazla mı abartıyoruz diye aklımdan geçirmedim desem yalan olur.

Ölçüsüz müydü.

Sonra dedim hayır.. Bu dayanışma olmalı ve devam etmeli.

Şöyle tarihimizi, yaşadığım olayları, dünyada ve çevremizde gelişen olayları düşündükçe bu dayanışmalara daha çok fazla ihtiyacımız olduğunu düşündüm.

Toplumların binlerce yıldır biriktirdikleri sosyal, psikolojik, ruhsal kodların algı operasyonları ile hallaç pamuğu gibi gibi atıldığı, bir dünyada;

Toplum mühendisliği ile ülkelerin paramparça edildiği,

Bunların da demokrasi ve özgürlük adına yapıldığı söylenen günümüzde,

Tankların altına düşünmeden atlayan, F16’yı balkondan taşla düşürmeye çalışan, F16’lardan atılan bombalara karşın durmadan yürüyen, aileler ile helalleşerek sokağa çıkan insanların toplumsal dayanışması.

Bilinç altında, ruhunun derinliklerinde kullanmak üzere sakladığı değerleri ile millet olmanın çok önemli bir meziyet olduğunu;

Demokrasinin öyle tepside başkalarının hediyesi ile sahip olunacak bir değer olmadığını, onun için milletin iradesinin varlığını gösteren bir toplumun ruhunun bayraklaşması,

Emperyal güçler ve onların kontrol ettiği devletler; Ağzından salyalar akarak yüzlerce yıldır bölmeye çalıştıkları Anadolu coğrafyasının , parçalamak istedikleri Türk milletinin , bir kez daha anlayamadıkları, tarihi bilincini şamar gibi suratlarında gördüler.

Ve belki de ilk defa son iki yüz yıldır perde arkasından yönettikleri planlarını uygularken suçüstü yakalandılar.

İşte bunun içindir ki bu dayanışma günleri, etkinlikleri onların belki de hiç olmadığı kadar gözlemi altında.

Ve hiç olmadığı kadar çok bu iş için hırslılar.

Ve tekrar tekrar deneyecekler. Gene başka kılıklarda gelecekler. En değerli en masum yanlarımızı kamufle ederek gelecekler.

İşte bu nedenle diyorum ki;

Bayraklaşan toplumsal ruhumuzu sadece böyle direnişlerle bırakmayalım.

Atatürk; kurtuluş savaşını kazanınca, esas savaş eğitimde kazanacağımız savaş demiştir.

Peygamber efendimiz Tebük seferinden dönerken Küçük Cihattan büyük cihada döndük derken barışı, nefis ile savaşı işaret etmiştir.

Bundan sonra birliğimiz beraberliğimiz dayanışmamızı ortak ülkülere, milli değerler, ortak paydalar inşa etmeye harcayalım.

Bu toplumsal enerjimizi, eğitime bilime, gelişmeye yönlendirelim, kanalize etmenin bir yolunu bulalım.

Sadece bizim ülkemizin değil, bizim milletimizin değil; insanlığın bizim toplumsal gelişmemize ihtiyacı var.

Belki de insanlığa karşı milletçe en büyük sorumluluğumuz bu.

Yoksa modern dünya, sitemli yaşam, uygarlık gibi güzel laflarla insanlığı kölesi haline getiren bu güçle,r çok daha fazla ülkeyi kendi hedefleri için parçalayıp bölecek.

Milyonlarca insan göç edecek , binlerce insan ölecek..

Belirli insanların mutluluğuna ve rahatına insanlık kurban edilecek..

Evet 15 Temmuz direncimiz, eğitim bilim, adalet,ahlak, sağlıklı yaşam, sağlıklı çevre sağlıklı gelişmeye evrilerek devam etmeli.

Uygarlık belki o zaman gerçekleşir. Atatürk’ün muasır medeniyet hedefi de bence böyle bir hedef.

Yoksa şimdikiler gibi insanlığı ve insanları kendi nefislerine kurban ederek yaşayan, modern yaşam adı verdikleri yaşam biçimini temsil edenlerin bulunduğu yer medeniyet olamaz