Son zamanlarda kafalar biraz karışmış gibi gözükmekte. Özellikle Avrupa Merkez Bankasının hamlelerine karşı, Trump’ın tepkileri neticesinde,  Acaba ticaret savaşları, kur savaşlarına mı dönüşüyor? Şeklinde bir soruyu da bizlere sordurmuyor değil. 

KUR SAVAŞIDA NEREDEN ÇIKTI? 

Avrupa Merkez Bankası Başkanı Mario Draghi'nin, enflasyonun hedefe doğru yol almaması durumunda Avrupa Merkez Bankasının, daha fazla teşviki gözden geçireceğini belirterek, daha fazla faiz indirimi ve parasal genişlemeye işaret etmesi sonrasında avro/dolar paritesi gerilemeye devam etti. 

Bu gelişme sonrasında Trump, Draghi'yi hedef alarak, avrodaki değer kaybının tırnak içerisinde "haksız bir şekilde" ABD ile daha kolay rekabet edilmesine yol açtığını, Çin ve diğer ülkelerin de yıllardır bu yolu izlediğini savundu.

KAVRAMSAL ANLAMLAR ÖNEMLİ 

Burada iki temel kavram kafamızı karıştırmakta Ticaret Savaşı ve Kur Savaşı arasındaki fark nedir? O zaman bu iki kavramı kısaca açıklamaya başlayalım

Ticaret Savaşları; Ülkelerin korumacı politikalar izleyerek (Günümüzde ağırlıklı olarak gümrük vergileri kullanılmakta) dış ticaretini kendi lehine çevirme amacını taşırken, 

Kur Savaşları ise Ülkelerin rekabetçi devalüasyonlarla (devalüasyon, kısaca kamu otoritesinin kendi yerel para birimini yabancı paralar karşısında değerini düşürmesi şeklinde ifade edilebilir.) dış ticaret yapısını daha rekabetçi hale getirme amacı taşımakta. 

Dolayısıyla Trump, Avrupa’ya kısaca şunu söylüyor. Avro, Dolar karşısında değerini fazla kaybetmemeli çünkü o zaman ABD olarak, dış ticarette görece sıkıntı yaşarız. Hem de hali hazırda Avrupa’ya karşı dış ticaret açığı verirken, böyle hareketler olmaz demeye getiriyor.

Yakın zamanda kur savaşlarının en fazla konuşulduğu taraflar yine ilginçtir ki, ABD ile Çin arasında olmuştu ve 2014 yılında Çin’in ardı ardına devalüasyonlar yapması ile gündeme gelmişti.  Sonrasında malumunuz 2018 yılında da ABD’nin Çine karşı başlattığı Ticaret savaşları ile devam etmekte. 

Hatta 2018 Ağustos aylarında ülkemize yapılan döviz saldırıları ile başlayan süreçte ekonomimizi yıpratmaya çalışanlar, iç piyasada yüksek enflasyonun oluşmasını tetiklerken, hesap edemedikleri bir konu vardı. Hatta o tarihlerde yazılarımda belirmiştim. Türkiye dış ticaretini iyileştirmek için, istese bu kadar yüksek oranda devalüasyon yaparak bile, bu derecede ihracatı artırıp, ithalatı azaltamazdı. Hatta cari açığı mevcut seviyelere çekemezdi.  Şu an bile düşük cari açığının çok düşmesinin ve yüksek ihracatın başlangıç aşaması bu süreçle başlar. 

Ayrı bir soru şu şekilde gelebilir. Peki, biz neden bu süreci tam yönetemedik? Çünkü kurların çok fazla oynak olması yani bir yükselip bir alçalması bize tam olarak bu fırsatı vermedi. Onun içinde daha öncelerden ifade ettiğim gibi kur rejimi değişikliği gerekmekte. 

ESAS KONUMUZA GELİRSEK

Son zamanlarda belirtildiği üzere, Kur Savaşları mı başlıyor? Sorusunun cevabına teknik olarak hayır diyebiliriz. Çünkü ülkelerin farklı parametreleri düşünerek yaptığı ve sonucunda kendi yerel parasının düşmesi dolaylı bir etki olarak görülmektedir. Dolayısıyla bu süreç Kur savaşı olarak değerlendirilemez. Daha önceden de ifade ettiğim üzere literatürde kur savaşının olabilmesi için kamu otoritesinin direkt olarak rekabetçi bir devalüasyon yapması gerekmekte. 

POLİTİKA OLARAK TİCARET VE KUR SAVAŞLARININ UYGULAMA ALANI NEDİR? 

Öncelikle, ABD’nin Ticaret Savaşları kapsamında uygulamaya koyduğu ekstra vergiler Dünya Örgütü (DTÖ) kurallarını ihlal eden nitelikte. Dolayısıyla DTÖ, kendisine üye olan ülkelerin, keyfi vergi artırımları kısıtlamakta ama cezai yaptırım olarak maalesef etkili olamamaktadır. Tabi bu durum tartışılması gereken ayrı bir konu ama sonuçta DTÖ, keyfi vergi artırımlarını engelleyen ve denetleyen bir üst ve uluslararası bir kuruluş 

Olaya Kur savaşları bağlamında bakarsak, herhangi üst kuruluşun, devalüasyon yapılmasına karşı bir yaptırımı yok. Yani o kulvarda ülkeler serbest. 

İBREYİ ÜLKEMİZE ÇEVİRİRSEK

Ticaret savaşları kapsamında, ABD’nin özellikle demir çelikte ülkemize uyguladığı ek gümrük vergileri karşısında zaten DTÖ bünyesinde hakkımızı arıyoruz. Ama haklı olarak kazansak bile, bize verilecek bir parasal cezai ödeme olmayacak, en fazla sende aynısı ABD’ye yapabilirsin denecek. Dediğim gibi DTÖ’nün işlevselliği ayrı bir tartışma konusu 

Kur olayına gelirsek, orası biraz karışık. Çünkü mevcut kur rejimi herhangi bir müdahale yapmamıza engel olmakta. 

ÖNCELİKLE 

Şu an için ülke olarak en yumuşak karnımız DÖVİZ KURU meselesi. Geçen hafta içerisinde Cumhurbaşkanımız yabancı basın mensupları ile yaptığı görüşmede şu ifadeyi ilk defa kullandı. Koşullara göre kur rejimi değişebilir. Böyle bir açıklamayı özellikle 2018 yılı Ağustos ayından itibaren başlayan döviz saldırıları ile yumuşak karnımız olan kur kapsamında, saldırıya maruz kalan ülkemizin, geçici olmak kaydıyla Sabit Kur rejimine geçilmesini savunan bir kişi olarak, bu demeci duymaktan dolayı çok sevindiğimi ifade etmek isterim. 

AMA NEDENSE 

Evet, ama nedense bu demeç maalesef ki ekonomi basınında çok öne çıkarılmadı ve bunu hayretle hafta içerisinde gözlemledim. Çünkü bu söylem şunu ifade ediyor, diğer bir deyişle şu mesajları veriyor. 

  • ABD ekonomik bir yaptırım uygularsa (S-400 meselesinden kaynaklı)  Dolar/TL kurunda oynamaya müsaade etmeyiz ve direkt olarak kur rejimi ile müdahale ederiz. (dolaylı müdahale ile değil yani sabit kur rejimine geçerek direkt müdahaleyi yaparız)
  • Rahip Brunson olayında olduğu gibi TL’nin değeri ile tehdit alanını, ABD’nin suratına kapatırız. (oyun alanına seni sokmayız.) 

Her ne kadar ekonomi basını ve medyası bu ifadeyi es geçse de bu ifadenin en yüksek dereceden (Ekonomi Bakanları veya bürokratları ile değil, direkt Cumhurbaşkanımız tarafından söylenmesi) ilgili yerlere mesajı direkt olarak adrese teslim etmiştir

ŞİMDİ 

Kanaatimce ABD’nin herhangi bir olası bir ekonomik yaptırım veya dolaylı müdahalesi olmadan ülke olarak acilen geçici olmak kaydıyla Sabit Kur rejimine geçmeliyiz.  Neden mi? 

  • Ülkemize yapılacak olası kur saldırılarını engellemek için 
  • Ülkemize yapılacak olası ekonomik ambargoların etkisini azaltmak için
  • Savaş tamtamlarının çalındığı komşumuz İran ile olası bir ABD –İran veya ABD müttefikleri (S. Arabistan –BAE) olası savaş riskine karşı ekonomik olarak önlem almak için  
  • Petrol fiyatlarındaki aşırı olası artış ile enerji ithalatçısı ülkemizin en azından Dolar/TL paritesini kendi lehinde yönetebilmesi için 
  • Olumsuz bir olayın ardından, Sabit Kur rejimine geçsek bile, aradan geçen fırsat maliyetine ülke olarak katlanmamak için 
  • Sabit kur rejimi ile Döviz belirli bir süre sabitlenirse, örneğin bir yıllık gibi ekonomik tüm taraflar (hane halklarından tutunda iş dünyasına kadar) yapacakları yatırımlarda ileriye yönelik öngörü sahibi olabilmeleri için
  • Cumhurbaşkanımızın haklı olarak ifade ettiği % 24 lük politika faizi ile işlerin yürümesi her ne kadar zor olsa bile, faizi etkiyecek ve düşürecek en önemli silahın TL/Döviz Kuru değeri olduğu için 
  • Enflasyon ve Faiz ve Kur üçleminde, Kurda da aktif bir politika alanı oluşturulması için   

SONUÇ:  Her ne kadar küresel ölçekte, Ticaret Savaşları veya Kur Savaşları konuşulsa bile, ülkemiz özelinde dış mihraplara karşı, milli bir ekonomik savaş yürütmekteyiz.