Teyze, sözlükte Bir kimseye göre annesinin kız kardeşi demektir. Bir hadiste, Teyze anne derecesindedir buyurulmuştur. Çok günah işlediğini söyleyip nasıl tövbe edeceğini soran bir kişiye Hz. Peygamber, Annen baban hayatta mı demiş, hayır cevabını alınca, Teyzen hayatta mı diye sormuş, olumlu cevap alınca da o zaman ona iyilikte bulun demiştir. Resuli Ekrem bu tavsiyesini bizzat uygulayarak teyzesine bağışta bulunmuştur. Öte yandan Hz. Yusuf hakkındaki, Annesini babasını tahtının üzerine çıkartıp oturttu ayetinde (Yusuf 12/100) anne ile teyzenin kastedildiği, Hz. Yusuf’un annesinin vefatından sonra babasının Yusuf’un teyzesiyle evlendiği rivayet edilmiştir. Teyzeyle ilgili fıkhi hükümlerin başında evlenme yasağı gelir. Teyze yeğeninin mahremi olup aralarında ebedi evlenme yasağı vardır. Size anneleriniz ve teyzeleriniz haram kılındı ayetiyle (en Nisa 4/23) sabit olan bu yasağın kapsamına ninelerin kız kardeşleri de girer. Nesep yoluyla haram olan süt emme yoluyla da haram olur hadisi gereği süt teyze de evlilik yasağı bakımından gerçek teyzeyle aynı hükümdedir. Diğer taraftan bir kadınla teyzesinin aynı kişinin nikahı altında bulunması Hz. Peygamber tarafından yasaklanmıştır. Teyzenin mirastaki durumu sahabe arasında tartışılmış, Zeyd b. Sabit mirasçı olamayacağını, Abdullah b. Mesut daha yakın mirasçı bulunmadığı takdirde anne yerine sayılarak miras alacağını söylemiş, Hz. Ömer teyze ve hala arasında mirası bölüştürerek teyzeye üçte bir, halaya üçte iki hisse vermiştir. Hala ve teyzenin mirası hakkında bana vahiy gelmedi; Hala ve teyzeye miras yoktur hadisleri zayıf bulunmuştur. Teyzenin zevil erham grubunda yer aldığı hususunda mezhepler görüş birliği içindedir. Bu gruptan akrabalar, Hanefi ve Hanbelilere göre karı koca dışında belirli pay (farz) sahiplerinin ve asabenin yokluğu halinde mirasçı olabilirken Maliki ve Şafilere göre mirasçı olamaz; ancak müteahhir Maliki ve Şafii alimleri bu grubun da miras alabileceği konusunda ittifak etmiştir.

Teyze belirli durumlarda küçük yaştaki yeğeninin bakım, gözetim ve eğitimini (hidane) üstlenme hakkına sahiptir. Resulullah umretül kazayı tamamlayıp Mekke’den ayrılacağı sırada Hamza’nın kızı Ali b. Ebu Talibin peşinden gitmiş, o da eşi Fatıma’ya, Amca kızını al demiş ve Fatıma küçük kızı kucağına almıştı. Bunun üzerine Hz. Ali, Cafer b. Ebu Talib ve Zeyd b. Harise arasında küçük kızın velayeti hususunda ihtilaf çıkmıştır. Hz. Ali, Amcamın kızıdır; Cafer Hem amcamın kızıdır hem de onun teyzesiyle evliyim; Zeyd ise, Hz. Peygamber’in bana kardeş yaptığı kardeşimin kızıdır diyordu. Resuli Ekrem, Teyze anne derecesindedir diyerek kızı teyzesine vermiştir. Fakihlerin çoğunluğuna göre teyzenin yeğeni üzerinde nafaka hakkı yoktur; Hanefilere ve Hanbelilerin bir kısmına göre mahrem akraba olması sebebiyle teyzenin nafaka hakkı vardır. Matüridi gibi bazı alimler kişinin içeri girip yemek yiyebileceği evler arasında teyzenin evinin de sayılmasını (en Nur 24/61) ihtiyaç sahibi yeğenin teyzesinden nafaka alabileceğine delil göstermiştir. Sütteyzenin miras, hidane ve nafaka hakkı bulunmadığı hususunda ise görüş birliği vardır. Teyzenin yeğeni lehinde şahitliği büyük çoğunluğa göre geçerlidir; yalnız Süfyan es Sevrinin mahrem akrabanın birbiri lehine şahitliğini geçersiz saydığı nakledilmiştir. Tevbe ve istiğfarı, arkasından yapılacak ameli salihlerle takviye etmek lazımdır. İbni Ömer radıyallahu anh anlatıyor: Bir kişi Rasulullah sallallahu aleyhi ve selleme gelerek: Ben büyük bir günah işledim buna tevbe imkanım var mı dedi. Allah Rasulü: Annen hayatta mı diye sordu. Sahabi: Hayır dedi. Peki teyzen var mı dedi. Sahabi: Evet, var deyince Fahri Kainat Efendimiz: Öyleyse ona iyilikte bulun. Teyze, anne makamındadır buyurdu. Burada Peygamber Efendimiz, nedamet ateşiyle yanan ve istiğfarda bulunan sahabiye, tevbesini ameli salihlerle desteklemesini tavsiye buyurmuştur. Yapılan iyilik ve hayırların kötülüklere keffaret olarak onları yok edeceğini bildirmiştir.