Asıl sıkıntı doğuran ve sinirleri fazlasıyla geren konu; ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde YPG/PKK örgüt üyelerinden 30-40 bin kişilik bir sınır güvenlik gücü kuracağım demesiydi. Bahsettiğimiz bu konuşmanın ardından Türkiye için bardağı taşıran son damla oldu. Konunun hemen akabinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, özetle bu planı bozup başlarına yıkacağız dedi ve Afrin Operasyonu emrini verdi. Her ne kadar Afrin’de aktif olarak ABD tesisleri ve askerleri olmasa da Afrin PKK için yani ABD’nin Suriye’de ki başlıca müttefiki için kritik ve en stratejik nokta. İşte bu nedenle Cumhurbaşkanı Erdoğan Türkiye’nin bir terör koridoruyla sarılmasını engellemek için bu adımın atılması gerekliliğini fazlasıyla gördü. Nitekim bu kritik ve Milli adımda atıldı.

Şu bir gerçek Amerikalılar Türkiye’nin Afrin’e girebileceğine ihtimal vermiyorlardı. Bununla birlikte girdiğimizi farz ettiklerinde ise başarısız olacağımızı düşünüyorlardı. Bazı Amerikalılar bu duruma kendilerini alıştırsalar da yanıldıklarını fazlasıyla görmüş durumdalar. Hafta sonu ABD başkanının ulusal güvenlik danışmanı geldi, yarın da dışişleri bakanı Tillerson geliyor. Her ikisi de Türkiye'nin Suriye'deki operasyonlarını sınırlandırmanın derdindeler. Niyetleri Türkiye'ye bir şeyler verir gibi yapıp Türkiye'yi geri çekmek. Oysa daha önce söylediğim gibi ok yaydan çıktı. Bu Türkiye için bir tercih değil, bir zorunluluk. Daha açık söylersek Türkiye'nin Suriye'de yürüttüğü operasyonlar Türkiye için bir varlık yokluk meselesi. ABD ulusal güvenlik danışmanı ve dışişleri bakanının gelip de boş sözler vermesinin bir hükmü yok. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun dediği gibi "ya ABD ile ilişkileri düzelteceğiz ya da ilişkiler tamamen kopacak..." Durum bundan ibaret…

 Görünen manzara pek de iç açıcı bir durum gibi gözükmüyor. ABD her zaman olduğu gibi dar beyinli askerler tarafından yönlendiriliyor. Pentagon ise dün olduğu gibi bugün de YPG’yi beslemeye devam ediyor. ABD bu yılki bütçeden Pentagon'a YPG'yi besleyip büyütmek, onu eğitip donatmak için 500 milyon dolar ayırmış durumda. 300 milyonu "eğit-donat için" 250 milyonu ise "sınır güvenlik ihtiyaçları" için harcanacak. Bu eğittikleri teröristler kime silah sıkacak? Olmayan DEAŞ’a mı? İran’a mı? Hayır! Türkiye’ye…
Bunların meselesi Türkiye’nin hassasiyetlerini anlamak değil. Açıkça umursamamak. Tam tersine gitmek. Türkiye, kendi ulusal güvenlik tehdit önceliklerini belirleyebilecek bir ülkedir. ABD'nin Türkiye'ye kendisi için neyin tehdit olup, neyin olmadığını söyleme hakkı yoktur..