“Hak söyleyen evvel dahi menfur idi gerçi 

Hainlere amma ki riayet yeni çıktı”

 (Gerçi eskiden de doğruyu söyleyenlerden nefret edilirdi ama hainlere saygı göstermek, onları koruyup kollamak, onların emirlerine uymak yeni çıktı.)

Ziya Paşanın sözü ile başlamak istedim. Günümüzü o kadar güzel anlatan başka söz bulamadım.

Büyük ihtimal ki kasım başı gibi seçime gidiyoruz. Koalisyon çalışmaları başarısız oldu. Nedenleri kamuoyunda geniş bir şekilde tartışıldı. Şu haklı bu haksız artık önemi yok. Onun kararını da, cezasını, mükâfatını da halk sandıkta verecek.

Bu seçimlerin muhalefet açısından stratejisi yine Sayın Cumhurbaşkanına saldırmak!

Tayyip Bey bu seçiminde starı. Yine bütün eleştirilerde övgülerde ona olacak.

Perşembenin gelişi çarşambadan belli olur derler ya işte tamda öyle. Günlerdir televizyonlar, köşe yazarları tartışıp duruyorlar. Mihenk taşı aynı. Tayyip Erdoğan!

Aslında ne HDP ne PKK bu ülkeye “hiçbir şey yapmamışlar”(?)Dahası “demokratikleşme, barış, kardeşlik için ellerinden geleni yapmışlar”(?)Hele çözüm sürecine o kadar “katkıda” bulunmuşlar ki sormayın(?)

Çözüm sürecinin; Sayın Cumhurbaşkanına zararı olmuş, 7 Haziranda seçimin kaybedilişinin faturasını çözüm sürecine kesmiş ve düğmeye basmış.

Bugün; Ülkemizdeki terörle mücadeleyi savaş olarak ilan ettiler. Yani karşımızda; düzenli bir ordusu, bayrağı, sınırları olan bir devlet varmış gibi.

Bu algıyı insanların zihinlerine kazıyorlar.

Daha öncede yazdım PKK 1984 güneydoğudaki feodal yapıdan kaynaklanan baskı sonucunda onunla mücadele etmek için kurulmuş bir silahlı terör örgütü idi. Yıllarca yoksulluk, sefalet ve geri kalmışlıktan dem vurup hayatını devam ettirdi. Sonrasında işi daha kanlı eylemlere dökerek Türkiye'nin bir bölümünü bölmek ve yönetmek ideolojisine döktü. Arkasında İngiltere, Almanya, Fransa, ABD, Belçika ve hatta İran gibi devletlerin desteğini de aldı. Almanya ve İngiltere'nin amacı belli idi. Ortadoğu yer altı zenginlikleri yani enerji kaynaklarına sahip olmak. ABD 10.000 Km uzaktaki sınırlarının güvenliği için benim sınırıma geliyorsa, İngiltere ve Almanya 5000 Km uzaktan sınır güvenliğimiz tehlikede diye Suriye ve Irak'ı kontrol etmeye geliyorsa bizim burnumuzun dibindeki topraklara umarsız kalmamız beklenebilir mi? Elbette ki Suriye, Irak, Yemen, Mısır, Libya, Tunus Somali, Sudan bizim ilgi alanımızdadır. Bu olanlar bizim bu alanlarla ilgilendiğimiz için olmaktadır.

Birinci Dünya harbinden sonra cetvelle çizip kurdukları peyk devletler marifeti ile yıllarca o bölgeyi idare ettiler. Türkiye'de rahmetli Turgut Özal'a kadar bu bölgeler için hiç sesini çıkartmıyordu. Ne zamanki Turgut Özal “Musul Kerkük bizim mülkümüzdür” iddiasında bulundu bu ülkelerin huzuru kaçtı. İşte PKK o tarihten sonra Almanya ve İngiltere çıkarlarına hizmet etmeye başladı.

Günümüze gelirsek; O bölgede kangren olan  “KÜRT sorunu” masaya yatırılıp çözüm yolları arandı. Tayyip Bey bu iş için siyasi geleceğini riske atıp “çözüm süreci” diye çatışmasızlık ortamını sağladı. Bu aslında Türkiye'yi uçuracak proje idi. Kolay değil 40 yıldır süren bu anlamsız kavgada 35.000 askerimiz şehit bir o kadar vatandaşımız hayatını kaybetmiş, dağa çıkıp terörist olan gencimiz ve BİR trilyon dolarımız heba olup gitmişti.

Tayyip Bey kararlı bir şekilde bölge insanın kalkınması için yollar, hastaneler, okullar, enerji ve iletişim hatları, sulama barajları, hava limanları gibi modern dünyanın kullandığı bütün yatırımları gerçekleştiriyordu. Sınır ötesi Kürtlerle anlaşmalar imzalıyor onların daha iyi şartlara erişmesi için bütün gücünü ortaya koyuyordu.

Bunun yanında ana dilde eğitim, ana dilde savunma hakkı, Kürtçe tv gibi kimsenin cesaret edemediği, ettiği zaman yıllarca hapis yatıp, vatana ihanetle suçlandığı bu konuları cesaretle bir bir yapıyor, önümüzdeki tabuları yıkıyordu. Bundan rahatsız olan malum güçler emirlerindeki PKK'yı el altından silahlandırmaya ve isyana hazırlıyorlardı nitekim de öyle oldu. PKK bölgeye yapılan tüm hizmetleri sabote ediyor barajları hedef alıyor, müteahhitlerin iş makinelerini yakıyor, elektrik ve iletişim hatlarını patlatıyor, doğuma giden ambulansa el koyuyor, yol kesip vatandaşın araçlarını, yük taşıyan tırları yakıyorlar velhasıl ne kadar hizmet yapılıyorsa onu engellemeye çalışıyor. Sonrasında da HDP çıkıyor elektrik yok, internet yok, yol yok. Bunları yapan devlet, yıkan PKK. Ama HDP devleti suçluyor. Bu ne biçim barış, bu nasıl demokratikleşme, nasıl kardeşlik? Diye.

Demirtaş PKK'nın geçiş yolu olan Cizre'ye yapılan baraj ve Cudi dağındaki yol yapımını ima ederek, "Yaptıkları sulama veya enerji barajı değil. Askeri baraj. Gerillanın geçiş yapmasını engellemek için yapılan bir baraj. Dağın tepesine yapılan yollar... Duble yollar değil bunlar" demişti. PKK dün o inşaatları basarak 30 aracı yaktı. Firma da işi bıraktı. 3 adet 700 metre, 1 adet de 780 metre uzunluğunda tüp tüneller ve 400 metre uzunluğunda bir viyadük ortada kalıyor. Velev ki askeri baraj yapılıyor. PKK'lı teröristlerin geçişini önlemek için yapılıyor. Sormazlar mı adama sen kimin yanındasın diye?

Ey aklı evvel yazar çizer takımı daha nasıl söylesin çocuk. Açıkça söylüyor sizin hizmetleriniz PKK ya zarar veriyor diye. Selahattin'in içinin yanması, şehit askerlerimize değil, PKK'nın sonunun gelmesinden. Askerimize üzüldüğünden değil. Hala diyecek misiniz HDP ayrı PKK ayrı diye. Hadi kendinizi kandırıyorsunuz da bari bizi “inek” yerine koymayın! 

Kısaca PKK “kurtuluş hareketi” Türk ordusu “işgalci güç”. Sayın Demirtaş ve Yüksekdağ öyle görüyor. O yüzden biz gücümüzü Mehmetçikten alıyoruz demiyor, PYD den YPJ den PKK den alıyoruz diyor. Kimse bizi “kek”lemeye kalkmasın. Siz bu ülkenin bölünmesini, hizmet ettiğiniz batılı ağabeylerinize peyk olmasını istiyorsunuz. Onun için belediyelerinizin iş makineleri PKK'nın emrinde. Yolları kazıp tuzaklıyorsunuz ve üzerini asfaltlıyorsunuz. Kıçı kırık birkaç terör mensubunun bunları yapacak gücü mü var?

Emine Ayna bakın işi tehdide götürüyor;  "Halk öz yönetimlerini ilan ediyor ve DBP olarak biz bunun içindeyiz. Biz bu coğrafyanın yönetimine ortak olacağız. Ya bunu konuşarak, anlaşarak birlikte tesis edeceğiz, ya da biz yapacağız. Seçenek sizindir. Ama gelin bu barışla, güzellikle olsun diyoruz." Güzellikle olmazsa silahla yaparız demek istiyor.

HDP'nin seçim kutlamasında konuşan yeni vekil Burcu Özkan, köy korucularına "Buradan defolup gideceksiniz. Bize uzattığınız keleşi size çevirmesini iyi biliyoruz." dedi.

Onun içindir ki Diyarbakır belediye başkanı savaş dilini kullanarak “özerkliğimi ilan ederim” diyor. Sayın Kışanak; zaten ettiğiniz fiili durumu ilan ediyorsunuz. Bu ikiyüzlülük niye?

 Ailesine başsağlığı dileyen Pervin Buldan, Twitter hesabından "Lice'de şehit düşen Şoreşger'in anmasındayız" ifadeleriyle ziyaretini sosyal medyada çekinmeden duyurmuştur.

PKK cenazelerini sektirmeyen ve şehitlerimiz diye tabir ederlerken ülkenin meşru ve tek silahlı gücü olana polis ve asker cenazelerinde görülmemektedirler. NEDEN ACABA??

Soru şu; Bu HDP mi birlik beraberlik istiyor? Bunların niyeti ülkeyi parçalamak değilse nedir?

PKK'nın sivil ve gençlik yapılanmaları devlet içinde devlet olup yol kesip kimlik kontrolü yapmaya vergi adı altında haraç toplamaya şehir içlerine belediyeleri marifeti ile hendekler kazıp siperler yapmaya başladı.

Suruç'taki kendilerinden olmayan sosyalist gençleri bomba koyarak katledip suçu devlete atacak kadar ileri gittiler. DAEŞ le işbirliği yaparak kavgalı gözüküp, birlikte devlete karşı eylemler düzenlediler. Sonrasında da” Türkiye DAEŞ'LE anlaşıp Kürtleri öldürüyor” diye fitne çıkartıyor.  

Suruç katliamını yapanlar bunu bahane edip uykusunda iki polisimizi şehit ettiler. Bir binbaşımızı karısı ve çocuğu önünde şehit ettiler sonrada çıkıp Cumhurbaşkanı ; “savaş istiyor çözüm sürecini sabote etmek istiyor” diye yaygara etmeye başladılar. 

Seçimlerde cici çocuk numarası yapan HDP; PYD, YPJ, PKK ye sırtını dayarken, devlet operasyon düzenleyince ciyaklamaya başladı. PKK'yı dağdan indirmeyi vaat eden HDP,” sende silahı bırak” diye orduya çağrıda bulunmaya başladı. Bu nasıl akıl tutulmasıdır?

Özellikle İngiliz medyası günlerdir PKK kamplarının ne kadar temiz ve çevreci olduğunu, kadın gerillalarının bakımlı makyajlı birer güzellik abidesi olduğunu, onların masum birer devlet mağdurları olduğunu gösterip duruyorlar. Bizim Doğan medyası da aşık olduğu PKK'nın bu hallerini gazete ve televizyonlarında vererek örgütün propagandasını yapmaktadırlar.

Belediye araçları ile kazıp, Alman zırh delici bombaları ile tuzakladıkları askerlerin geçiş yollarında şehit edilenleri, ailelerini ve arkasındaki milleti yok saymaktadırlar. Hatta bu eylemleri haklı bulup terörist ölümlerini şehit diyecek kadar alçalmaktadırlar. PKK ve HDP bir bütündür. Bunları ayrı görmek bu ülkeye ihanettir. PKK yakıp yıkıyor, HDP; “Devlet yaptı” diye kara propaganda yapıyor. PKK askerlerimizi kancıkça tuzaklarla şehit ediyor sonrasında Selahattin çıkıyor; “Böyle kardeşlik olmaz, barışı biz tesis edeceğiz, demokrasiyi biz getireceğiz” diyor. 

Burada aklıma bir hikâye geldi.

Rus çarı Osmanlıya savaş ilan ediyor. İçeride seferberlik ilan ediyor. Eli silah tutan herkesi askere alıyor. Bu arada TÜRK düşmanı, Yahudi annenin oğlunu da alıyorlar.

Anne oğluna diyor ki –oğlum cephede kendini fazla yorma git bir tane TÜRK öldür, dinlen sonra bir tane daha TÜRK öldür. Fazla terleme üşütürsün dinlen. Yediğine içtiğine dikkat et. Sonra git bir tane daha TÜRK öldür deyince çocuk dayanamıyor – iyide o öldürdüğüm Türklerin arkadaşları da beni öldürürlerse?-Anne can havli ile oğluna sarılıyor, onlar seni niye öldürsün? Sen onlara bir şey yapmadın ki!

HDP ve aşıklısı Doğan medya yazar çizer takımı da PKK ya böyle söylüyor; 

“SİZ BİR ŞEY YAPMADINIZ Kİ!”

Şimdi malum medya ve entelektüel takımı, HDP'nin PKK ile ilişkisi yok, onları siyaseten katlediyor diye Tayyip beyin üzerine gitmektedirler. Her fırsatta dağa gidip fikir alışverişi yapan, onlarla hatıra fotoğrafı çektirip kamu oyuyla paylaşanlar, onlara terörist değil özgürlük savaşçısı diyenleri şimdi PKK dan nasıl ayrı tutacağız.

Aklı evvel gazeteciler PKK'nın bizim kurtuluş savaşımızdaki Kuvva-ı Milliye neyse PKK'nın gerillaları da aynı mantığına nasıl gelebildiler?

Sosyal medyada, yazılı ve görsel medyada AKP'nin 7 haziran seçimlerinde aldığı oyu hezimet gibi göstererek kendilerinin olmazlarını dayatmak sureti ile koalisyon çalışmalarının akametle sonuçlanmasının faturasını Tayyip beye kesmeye hazırlanıyorlar.

Tayyip “istediği sonucu alamadı hırsı yüzünden ülkeyi savaşa götürüyor.” “Şehit kanları üzerinden pirim yapmaya çalışıyor.” Kılıçtaroğlu; kendisine hükümet kurma görevi vermeyen Cumhurbaşkanına “kan gölünden besleniyor” diye yakışıksız suçlamalarda bulunuyor.

MHP, CHP, HDPKK, İngiltere, İsrail ve Almanya'nın ortak bildirisi şu “TEK SUÇLU CUMHURBAŞAKANI” SEÇİM STRATEJİLERİDE AŞAĞIDAKİ GİBİ OLACAKTIR

 1-Askerlerimizi bilerek ve isteyerek şehit olmasını sağlayarak HDP'nin baraj altı kalmasını istiyor.

2-1990 yıllara döneceğiz korkusu ile bölge halkına gözdağı verip 7 Haziranın intikamını alıyor

3-Başkanlık için yeterli sayıyı alıncaya kadar devam edecek.

4-Koalisyonu istemeyerek, Ahmet Davutoğlu'nun önüne geçmiştir.

5-Sayın Davutoğlu'nu partinin başından almak istiyor.

6-Tayyip Bey 17-25 Aralık yolsuzluk dosyalarının ve oğlunun yolsuzluklarını örtmek istiyor. 

7-Onu Cumhurbaşkanlığın indirip mutlaka yargılanmasını sağlamalıyız.

8-Sosyal medyada son günlerde öldürülen PKK'ların işkence görmüş gibi resimleri paylaşılmaktadır. Biz millet olarak tarihin her döneminde savaşında bir adaleti, hukuku vardır mantığı ile hareket etmiş milletiz. Dirisi ile savaştığımız düşmanın ölüsüne saygı göstermişiz. Şimdi o sosyal medyada kötü görüntülere sebep olan, düşmanlık fitnesini derinleştirilen görüntü paylaşımının önüne geçmeliyiz. Ben iddia ediyorum, öldürülen kadın teröristin çıplak görüntüleri ve diğer görüntülerin servisini PKK lılar yapmıştır. Onların bu oyunu mutlaka bozulmalıdır.

9- PKK saldırılarına ve katliamlarının dozunu artırarak devam edip halkı “yeter artık” dedirtip operasyonların ve Tayyip beyin direncini kırmak.

Berkin Elvan, “Ermeni olayları” “GEZİ” olayında” yeri göğü inleten sivil toplum örgütleri mutlaka şehitlerimiz içinde devreye sokulmalıdır.

Bu ülkeye borcu olanlar; Koç Vakfı Üniversitesi, Sabancı, Özyeğin, Bilgi, Galatasaray gibi vakıf üniversitelerinin unvanlı profesörleri, TOBB, Barolar, meslek odaları, gibi Türkiye'de ve Avrupa'da etkili olacak olan bu kurumların yöneticileri Avrupa basınında aleyhimize çıkan yayınlar hakkında tek kelam etmemektedirler. Bunların harekete geçirilip ellerindeki sınırsız bilgi ve para kaynaklar vasıtası ile durumun hiçte onların dediği gibi olmadığını anlatmak için tanıtım ve bilgilendirme gerekmektedir. Bu vatana borcunuzu ödeme zamanı gelmiştir. Bugün yapmazsanız bu halk sizi hiç affetmeyecektir.

Bu iş yalnızca parti teşkilatları ile olmamaktadır.

Muhalefet seçim startını bu iddialar üzerine bina edecektir.

AKP'nin yapması gereken Tayyip Bey ile ilgili suçlamalara cevap vermek yerine kendi yapmak istediklerini sakin ve kavga dili kullanmadan anlatmalıdır. Bütün adaylarını ve Belediye Başkanlarını, il ve ilçe yönetim kurullarını kısa eğitime tabi tutup onların eline ne söyleyeceği şeyleri broşür halinde vermelidir. Halkın içinde birebir ülkede dönen dolapları anlatmalıdır.

Sayın Cumhurbaşkanı kendisi üzerine atılan iftira ve suçlamaları kendi üslubu ile cevaplandıracaktır. Yani AKP yenilenen teşkilatı ile Tayyip beyi savunmak yerine kendi programını, hedeflerini anlatmalıdır. Akademik dilden, halkın diline inilmelidir. Halkın günübirlik ilgilendiği sorunlarını çözmek için çözüm önerilerini sunmalıdır.

Karşısındaki bloklaşmış muhalefeti de kucaklayıcı dil ile tansiyonu ve gerilimi asla yükseltmemelidir. Sesinizi yükselttiğinizde ancak teşkilatlarınızın gazını almaktan başka bir fayda sağlamayacaktır.

Sayın Cumhurbaşkanım; Durduğunuz yer ve istikametiniz doğrudur. Bu millet sizin yaptıklarınızla unuttuğu dik duruşu yeniden hatırlamıştır. Size kurulan küresel güçlerin ve iş birlikçilerinin kurdukları tuzakları bundan önce def ettiniz bundan böylede def edeceksiniz. Siz Cumhurbaşkanı olduğunuz için PKK karakol basıp askerlerimizi şehit ediyor. Şehitlerin kanını size bulaştırmak sizi oradan indirmek için bu kadar vahşiliği yapıyor. Çünkü PKK'ın ipini tutan kan emiciler sizden rahatsız oldukları için kan dökmektedirler. Bugüne kadar kurulan bütün tuzaklar sizin, Osmanlı ruhunu yeniden dirilttiğiniz içindir. Siz külliyede oturduğunuz sürede biz daha dik duracağız. Tabi bunu bir bedeli de olacak. Millet olarak bu bedeli ödemeye hazırlıklı olmalıyız.

Sayın Cumhurbaşkanım; Çözüm süreci elbette ki koyduğunuz dolaptan bir gün çıkacak. Ancak bunun zamanı kararlılıkla yürüttüğünüz terörle mücadelenin başarılı olması için sonuna kadar gidilmesi gerekmektedir. Bu gün Sayın Demirtaş silahlar sussun diye ciyaklıyorsa bu PKK'nın sonunun geldiği içindir. Tükenmemek için zaman kazanmaktır. Son terörist etkisiz hale geldiğinde çözüm kendiliğinden gelmiş olacaktır. Kuzey Irak'taki bölgesel Kürt yönetimi ile sınırlarımız açıp; Musul, Kerkük, Süleymaniye, Erbil, Halep, Kobane, Telabyıad, Cerablus ve Filistin ile kucaklaştığımız zaman bölge huzura kavuşacaktır.