Son günlerde Türkiye’nin gündemine güncel politik hamleler çerçevesinde giren ‘’Taşkent’’ üzerinden farklı bir konuya değineceğiz. Taşkent’te yaşayan vatandaşın zannedildiği kadar günlük hayatını meşgul etmeyen ve kahvehane muhabbetinin zaman geçirme güdüsünden öteye geçmeyen bu konulardan uzak kalmaya çalışacağım.

Daha önceki yazılarımda değindiğim üzere ‘’şehir, kent ve taşra’’ kavramlarının Taşkent bağlamında irdeleyeceğiz. Kentliliğin, Şehirliliği ve şehri dolayısıyla da taşrayı istila ettiği bir dönemde Taşkent’te geçirdiğim Kurban Bayramı kimi gözlemleri yapmama vesile oldu. Öncelikle ‘’Taşkent’’ ismi itibariyle, bu kavramların birbirine geçmişliğini ifade etmektedir. Bir İslam başkentinin ‘’Taşkent’’ ismiyle anılması Şehirleşme ve Kentleşme hadisesinde ki karmaşıklığı gösteriyor. Batı merkezli bir örgütlenme ve yerleşim sürecini ifade eden kentleşme olgusunun yanında kendi medeniyetimizin gelişim sürecini gösteren Şehirleşme kavramının anlaşılması elzemdir. Bu bağlamda bizim medeniyetimizin şehirlerinden olan bir yerin isminde ‘’kenti’’ barındırmasını nasıl izah edeceğiz?

İşte tam burada hadisesinin anlaşılması sağlanabilir. Kenti ve kentleşmeyi bize ait olmayan diye negatif bir eleştiriye maruz bırakırken medeniyetlerin ve toplumların etkileşimlerinin gayet tabi bir sonuç olduğunu atlamamalıyız. Eğer ki batı merkezli bir ideolojik yayılımın ayrımını yapmaksızın toptan bir reddiyeyi tercih edersek bu bizde bir paranoya ve şizofreni hali doğuracaktır. Ancak toplumların ve medeniyetlerin etkileşimlerinin olağanlığını kabul ederek, ideolojik zeminli bir yayılmaya karşı duruş sergileyebilirsek sağlıklı bir mücadele alanı tesis edebiliriz.

Dolayısıyla Taşkent’in isminde barındırdığı ‘’kent’’ Taşkent’in medeniyetimizin izlerini taşıyan bir merkez olmasına engel değildir. Ancak Konya’nın güneyinde küçük bir taşra olan yerleşim yerinin kendi toplumsal ilişkileri, mimarisi ve yaşam formunun dışında kente öykünerek bir hayat kurma çabası buna engel olabilir. Merkez ve taşra ayrımının netliğini kaybettiği bir dönemde önce taşranın merkeze hücum etmesi ve sonrasında merkezin taşrayı istila ettiği bir sürecin ardından yaşanan değişimin bu gözle bakıldığında net şekilde görüldüğünü söyleyebilirim.

Taşkent’in dışında inşa edilen TOKİ konutlarının ilişkileri yerle bir ettiğini görmekteyiz. Merkezden bakılarak bu anlatılanların hesaplanmadan atılan her adımın buraları kendi dinamikleri dışında dönüştürdüğünü ifade etmeliyim. Yapılan bir TOKİ inşaatının mahalle kültürüne ve mahalle ilişkilerine verdiği zararı anlamak için bayram günü akşamı tek başına evinizin önünde oturmanız yeterli oluyor. Merkezden gelenlerin bayram coşkusuyla mahalleyi canlandırdığı bir dönemi görmüş olmam bile bunların hiçte eski olmadığına işaret etmektedir. Ancak kapıcının evin önünden çöpünü aldığı, kaloriferin havayı kurutması pahasına kışın daha kolay olmasından kaynaklı tercih edildiği ve aidat ödemeyi kabul ederek ayda iki sefer merdivenleri başkasının yıkamasına kanarak tercih edilen bu konutların anlatılan ilişkileri değiştirdiği direkt görülmektedir.

Üstelik bu konutlara yerleşen köylünün de bu konutları dönüştürdüğünü söylemeliyiz. 2+1 dairenin mutfağının salondan bir duvarla ayrılmamasını kendi yaşam tecrübelerine aykırı gören vatandaşın buraya tahtadan bir duvar yerleştirmesi iyi bir örnek olabilir. Bunun dışında apartman girişinde kurban bayramında ‘’kelle ütülmesi’’ de bunu ifade etmektedir. Kışlık kahvaltı soslarının kaynatılması için verilen mücadele de görülmeye değer doğrusu.

Bunların yanında benim yaşımın dahi tam olarak yetmediği ancak bir kısmını hatırlayabildiğim ‘’bağların’’ harap olma öyküsü de önemlidir.

Bir ucuz market zincirinin açılması ise asıl bütün ticaret akışını değiştirmiş gibi duruyor. Eskiden garibi, fakiri, kışın işi olmayıp evde oturanı bilen ve Şehre kalkan otobüsten önce yani sabah namazından hemen sonra açılan bakkalların halinin fena olduğunu belirtebiliriz.

Tabi bütün bunlara rağmen hala bayramın ve neşesinin buralarda yaşandığına inanıyorum. Ne olursa olsun bayram namazında buluşan bütün köylünün hep beraber mezarlarını ziyaret edip damlarda, balkonlarda bayram kahvaltısı etmesi bile yeterlidir. Her ne kadar kente öykünerek bir yaşam geçirse de taşralarda aynı zamanda kenti eleştiren ve hor gören bir motivasyona sahiptir.

Son olarak Taşkent’in güncel politika içerisinde ülke gündemine düşmüş olması orada yaşayanların gözünde çok büyük anlam ifade etmiyor. Yalnız burada yıllardır belediye festivallerinde bile unutulan Taşkent Pilavının bu güncel politika sayesinde ikram edilmesi epey beğenilmiş gibi duruyor.

Son günlerde Türkiye’nin gündemine güncel politik hamleler çerçevesinde giren ‘’Taşkent’’ üzerinden farklı bir konuya değineceğiz. Taşkent’te yaşayan vatandaşın zannedildiği kadar günlük hayatını meşgul etmeyen ve kahvehane muhabbetinin zaman geçirme güdüsünden öteye geçmeyen bu konulardan uzak kalmaya çalışacağım.

Daha önceki yazılarımda değindiğim üzere ‘’şehir, kent ve taşra’’ kavramlarının Taşkent bağlamında irdeleyeceğiz. Kentliliğin, Şehirliliği ve şehri dolayısıyla da taşrayı istila ettiği bir dönemde Taşkent’te geçirdiğim Kurban Bayramı kimi gözlemleri yapmama vesile oldu. Öncelikle ‘’Taşkent’’ ismi itibariyle, bu kavramların birbirine geçmişliğini ifade etmektedir. Bir İslam başkentinin ‘’Taşkent’’ ismiyle anılması Şehirleşme ve Kentleşme hadisesinde ki karmaşıklığı gösteriyor. Batı merkezli bir örgütlenme ve yerleşim sürecini ifade eden kentleşme olgusunun yanında kendi medeniyetimizin gelişim sürecini gösteren Şehirleşme kavramının anlaşılması elzemdir. Bu bağlamda bizim medeniyetimizin şehirlerinden olan bir yerin isminde ‘’kenti’’ barındırmasını nasıl izah edeceğiz?

İşte tam burada hadisesinin anlaşılması sağlanabilir. Kenti ve kentleşmeyi bize ait olmayan diye negatif bir eleştiriye maruz bırakırken medeniyetlerin ve toplumların etkileşimlerinin gayet tabi bir sonuç olduğunu atlamamalıyız. Eğer ki batı merkezli bir ideolojik yayılımın ayrımını yapmaksızın toptan bir reddiyeyi tercih edersek bu bizde bir paranoya ve şizofreni hali doğuracaktır. Ancak toplumların ve medeniyetlerin etkileşimlerinin olağanlığını kabul ederek, ideolojik zeminli bir yayılmaya karşı duruş sergileyebilirsek sağlıklı bir mücadele alanı tesis edebiliriz.

Dolayısıyla Taşkent’in isminde barındırdığı ‘’kent’’ Taşkent’in medeniyetimizin izlerini taşıyan bir merkez olmasına engel değildir. Ancak Konya’nın güneyinde küçük bir taşra olan yerleşim yerinin kendi toplumsal ilişkileri, mimarisi ve yaşam formunun dışında kente öykünerek bir hayat kurma çabası buna engel olabilir. Merkez ve taşra ayrımının netliğini kaybettiği bir dönemde önce taşranın merkeze hücum etmesi ve sonrasında merkezin taşrayı istila ettiği bir sürecin ardından yaşanan değişimin bu gözle bakıldığında net şekilde görüldüğünü söyleyebilirim.

Taşkent’in dışında inşa edilen TOKİ konutlarının ilişkileri yerle bir ettiğini görmekteyiz. Merkezden bakılarak bu anlatılanların hesaplanmadan atılan her adımın buraları kendi dinamikleri dışında dönüştürdüğünü ifade etmeliyim. Yapılan bir TOKİ inşaatının mahalle kültürüne ve mahalle ilişkilerine verdiği zararı anlamak için bayram günü akşamı tek başına evinizin önünde oturmanız yeterli oluyor. Merkezden gelenlerin bayram coşkusuyla mahalleyi canlandırdığı bir dönemi görmüş olmam bile bunların hiçte eski olmadığına işaret etmektedir. Ancak kapıcının evin önünden çöpünü aldığı, kaloriferin havayı kurutması pahasına kışın daha kolay olmasından kaynaklı tercih edildiği ve aidat ödemeyi kabul ederek ayda iki sefer merdivenleri başkasının yıkamasına kanarak tercih edilen bu konutların anlatılan ilişkileri değiştirdiği direkt görülmektedir.

Üstelik bu konutlara yerleşen köylünün de bu konutları dönüştürdüğünü söylemeliyiz. 2+1 dairenin mutfağının salondan bir duvarla ayrılmamasını kendi yaşam tecrübelerine aykırı gören vatandaşın buraya tahtadan bir duvar yerleştirmesi iyi bir örnek olabilir. Bunun dışında apartman girişinde kurban bayramında ‘’kelle ütülmesi’’ de bunu ifade etmektedir. Kışlık kahvaltı soslarının kaynatılması için verilen mücadele de görülmeye değer doğrusu.

Bunların yanında benim yaşımın dahi tam olarak yetmediği ancak bir kısmını hatırlayabildiğim ‘’bağların’’ harap olma öyküsü de önemlidir.

Bir ucuz market zincirinin açılması ise asıl bütün ticaret akışını değiştirmiş gibi duruyor. Eskiden garibi, fakiri, kışın işi olmayıp evde oturanı bilen ve Şehre kalkan otobüsten önce yani sabah namazından hemen sonra açılan bakkalların halinin fena olduğunu belirtebiliriz.

Tabi bütün bunlara rağmen hala bayramın ve neşesinin buralarda yaşandığına inanıyorum. Ne olursa olsun bayram namazında buluşan bütün köylünün hep beraber mezarlarını ziyaret edip damlarda, balkonlarda bayram kahvaltısı etmesi bile yeterlidir. Her ne kadar kente öykünerek bir yaşam geçirse de taşralarda aynı zamanda kenti eleştiren ve hor gören bir motivasyona sahiptir.

Son olarak Taşkent’in güncel politika içerisinde ülke gündemine düşmüş olması orada yaşayanların gözünde çok büyük anlam ifade etmiyor. Yalnız burada yıllardır belediye festivallerinde bile unutulan Taşkent Pilavının bu güncel politika sayesinde ikram edilmesi epey beğenilmiş gibi duruyor.