Bu hafta tasarım konusuna dikkat çekmek istiyorum.

Teknoloji üretemememizin sebeplerinden en temeli tasarım kültürümüzün yeterince olgunlaşamaması olarak görüyorum. Bunun için;

Kültürel yapımızın özellikle de girişimcilerimizin tasarım konusuna çok az duyarlı olmasını sizlerle istişare etmek istiyorum.

Aslında son yıllarda gittikçe önemsenmeye başlayan ama yeterli bilincin oluşmadığı bir kavram.

Hala işletmelerimizin büyük çoğunluğu tasarıma göre üretmekten çok o an çok gittiğini veya gideceğini düşündükleri ürünleri kopyalayarak ya da makinesini alıp sadece çok para kazanmak amacı ile ürettiğini söyleyebiliriz.

Hiçbir üretimin olmadığı cumhuriyetimizin kuruluş yıllarında belki kopyalamak, başkalarının ürettiğini üretmek büyük bir marifetti.

Başka ülkelerde üretileni bizim de üretmemiz bir kabiliyet sayılabilirdi. Bu işe ısınma turu da sayılabilirdi. 

Öyle de oldu.   Hatta o yoklukta,  imkânsızlıkta başka ülkelerin kopyası yerine ikinci aşama olarak kendimize özgün olanı tasarladık, ürettik Vecihi Hürkuş Nuri Demirağ ile uçak bile yaptık.

Daha sonraları ithal ikame ile sanayileşme yolunu seçtik. Bizimle beraber ithal ikame ile işe başlayan Çin, Güney Kore, Japonya,  her biri teknoloji devi. Her birinin onlarca stratejik markası küresel ekonomiyi etkilemekte, yönlendirmekteler.

İthal ikame ile amacımız önce ithal et sonra yerlisini üret fikrine dayanıyordu, ancak bu dönem çok uzun sürdü.

Hatta öyle bir hale geldik ki bunu bir sanayileşme modeline dönüştürdük.

Başkalarının makinelerini aldık, borçlandık. Tam borcumuzu ödeyince yeni ama biraz gelişmiş teknolojili yeni makineyi almak zorunda olduk.

Bu bizi Avrupa ve Amerika teknolojisinin nihai kullanıcısı, vagonu haline getirdi.

Parasal olarak zenginlerimiz doğdu ama zenginleşemedik. Çünkü gelişemeden büyüdük.

Sadece, işimize hatta borcumuza yoğunlaşıyorduk.

Benzer zenginlikteki insanların tüketimine de alıştık. Bağ aldık bahçe aldık, konut aldık. Yazlığımız, kışlığımız oldu. Zenginliğimiz gayrimenkulle bilinir oldu.

Devletler belediyeler, siyasette taraftarlarına sermaye aktarımını bu yolla yaptı. Yeni imar alanı yeni zenginlikler.

Daha gelişmiş bir yaşamı ve ekonomiyi hayal etmek aklımıza bile gelmedi.

Kültürel olarak da parasal zenginliğin gölgesinde kaldık. Öyle bir hale geldik ki para her türlü varlığı satın alır hale geldi. İnsanlığı bile.

İşletmelerde çalıştırdığımız teknik insanları seçerken daha üretici olanından çok, daha kontrol edilebilir insanlardan seçtik. Kaliteli olanları da kendimize biat ettirdik.

Tasarımın kültürel alt yapısı neredeyse işletmelerde son zamanlar hariç kendine hiç yer bulamadı. Hatta tasarı hayalcilikle eş değer görüldü.

Daldaki kuştan eldeki kuş daha iyidir düşüncesi, ben kendimden daha akıllısını sevmem bakış açısı ile küçük dünyalarına ülke ekonomisini de hapis ettiler.

Devlet de bu bakış açısını çok sorgulamadı. Çünkü siyaset oy alacağı yerlerin isteklerine göre davranıyordu.

Oysa tasarlayarak yaşamak bizim kültürümüzde 1400 yıldır var.

Tahayyül, tefekkür, tasavvur, izan, ilzam ehli tasavvufun dilinden ve hailinden halkın yaşam biçimine geçmeden anlaşılmaz haller, bakış açıları olmaktan ileri gidemedi.

Öyle bir hale girdik ki zora düşmeden yeni bir şey yapamaz olduk.

Yenidünya düzeni, tasarımı olmazsa olmaz bir davranış biçimi hale getirmemizi istiyor.

İnsanların ve toplumların ne yöne doğru gittiğini öngörerek geleceğin yaşamlarını, ürünlerini hayal etmek, tasavvur ederek ete kemiğe büründürmek, tasarlamak, projelendirmek ve hayat geçirerek yeni yaşamların kapılarını aralamamızı söylüyor.

Yani yeniyi, geleceği sonrakini öngörmek tasarlamak…

İnsanların sonraki ihtiyacı neler? Geleceğin teknolojisi ne olmalı? Gelişen hayata göre insanların hayatını nasıl kolaylaştırabilirim? Ya da insanları daha sağlıklı, mutlu ve kendini iyi hissettirecek ortamları nasıl hazırlayabiliriz? Ürünler üretebiliriz?

Kimsenin üretmediğini üretip, aklına getirmediğini tasarlayıp yeni yaşamlar kurgulamalıyız.

Bunun için toplumun ve insanların gelecek ihtiyaçlarına göre doğru sorular sorup doğru analizlerle doğru ürün ve ortamları hayal edip, tasarlayarak, projelendirerek; bir sonraki ve geleceğin yaşamlarında kendimize lider roller edinebiliriz. Stratejik ürünler üretebiliriz. Günümüz dünyasında güç silahlarla değil stratejik ürünlerle, teknolojilerle kazanılıyor

Bu sadece işletmecilerimiz için değil yaşamımızın her aşamasında farklı olanı tasarlamak, sıra dışı keşifler yapmak, sonraki yaşamın ihtiyaçlarını fark etmek kişisel yaşamımızda da bir o kadar önemli.

Bireyin kariyerini tasarlaması, yeni yaşamlar öngörmesi,  yeni davranış biçimlerini öğrenmek istemesi de bu tasarım ruhunun içselleştirilmesi ile alakalı…

Bildiğini doğru sanan, alışkanlıklarının körlüğünde kaybolan insanlarla, kendi mühendisini, işletmecisini kıskanan, kafası karmakarışık patronlarla bu iş elbette olmaz.
Bu iş için kendini aşmış, hayal dünyası geniş tasavvur becerisi güçlü, derin feraset sahibi girişimcilere ihtiyacımız var.

Yoksa taklitçi kopyacı olmaktan kurtulamayız.

Bunun için insan kaynaklarımızı işimizin ve yaşamımızın geleceğine göre tercih etmeliyiz. Üniversitelerle işbirliği yaparak istediğimiz vasıflarda işimize uygun insanlarla farklı bir boyutta ekonomiye geçebiliriz.

 Öyle akraba, yakın tanıdık ile hafiyecilik oynayarak hiçbir yere varamayız.

Devletimiz son yıllarda savunma sanayisinin öncülüğünde bu yaklaşımın meyvelerini almaya başladı.

Hatta pandemide bazı şirketler o dar zamanda yeni icatlarla kendilerine önemli yerler edindiler

İnşallah bu gelişmelerin girişimcilere yansıması daha fazla ve yaygın hale gelir.

Yaşamı;  dünün birikimi, ufkun penceresi ve bugünün aklı, feraseti ve keşif ruhu ile her an yeniden tasarlayabiliriz.