İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü ile tarihimiz olan Çatalhöyük ve Kilistra bölgelerine gezi düzenleyip incelemelerde bulunduk. Çatalhöyük incelemelerini Arkeolog Kazım Mertek ile birlikte yaptık. Çatalhöyük günümüzden 10 bin yıl önce yerleşim yeri olmuş, çok geniş bir Neolitik Çağ ve Kalkolitik Çağ yerleşim yeridir. Doğu ve batı yönlerinde yan yana iki höyükten oluşmakta. Doğudaki Çatalhöyük (Doğu) olarak adlandırılan yerleşme Neolitik Çağ'da, Çatalhöyük (Batı) olarak adlandırılan batıdaki höyük ise Kalkolitik Çağ'da iskan görmüştür.Özellikle neolitik yerleşimin genişliği, barındırdığı nüfusu, oluşturduğu güçlü sanat ve kültür geleneği ile son derece dikkat çekicidir. 

 

Dünyanın en eski yerleşimlerinden biri olan bu yerleşimin sakinleri, ilk tarımcı topluluklardan da biridir. Çatalhöyük'ün bir diğer önemli özelliği ise köy ortamının ilk kez burada başlamış olması. Anadolu medeniyetlerinden çok güzel duvar resimleri de bulunuyor. 

 

James Mellaart ilk kazıyı 1961 yılında başlatmış. Neolitik Cağ yaklaşık 10 yıllık bir yaşam yeri. 1993 yılında ise İngiliz bir arkeolog 25 yıllığına bölgenin kazısını almış. Açılan yerlerin kapatılması konusunda bölgede biraz sıkıntılar var. Yapıları korumak amacıyla Avusturya'dan gelen ağaçlar ile bölgenin üstü kapatılmış. Yapılar kerpiç olmasından dolayı soğuk ve sıcaktan etkileniyor. Kazıyı yapan James Melleart bu sene son kazısını yapmak için bölgeye gelecek. Yapılar yaklaşık bir kerpiç ile yaklaşık 100 sene gidiyormuş. Yapılar yıkıldığı zaman aynı temel üzerine tekrardan yapılıyor. Yapılaşma yaklaşık 18 kat. Yıkılıp tekrar yapılmasından dolayı da höyük oluşuyormuş.

 

 

Çatalhöyük'te Yaklaşık olarak 2 bin insanın yaşadığı tahmin ediliyor. İçeride bulunan odalar ise yaklaşık 40 metre civarında. İnsanların yaşamlarını devam ettirdiği evlerde kilerler var. Kilerlerde ise insanlar kışlık hububatlarını saklamışlar. Evin yani odanın ortasında ise yattıkları barındıkları yerler oluyor. Genellikle sekilerin üzerlerinde yatıyorlarmış. Duvarlara ise sıva yapmışlar. Duvarlardaki sıvalar test edilmiş ve sonucunda toplam duvarın 450 defa cilalandığı ortaya çıkmış. Kapı ve pencereler olmadığı için giriş ve çıkışlar damdan yani yukarıdan oluyormuş. Odaların duvar kısımlarında yangın izleri dikkat çekerken son yapılan kazılar ile hayvan boynuzlarına rastlanmış. Temeller çuvallar ile korunuyor. Odaların içerisine tarla fareleri yuva yapmış. Bu da haliyle yapılara zarar vermesine neden oluyor. Yetkililerin bu farelere bir an önce önlem alması gerek. 

 

Kazılarda oksitjen aletler bulunurken bunları avlanmak için kullandıkları ortaya çıkmış. Mızrak ucu ve ok ucu dikkatleri çekiyor. Dönemde yaşayan insanlar saplara taş bağlayıp hayvanlardan korunmak için kullanmışlar. Üst üste yapılmış boğa boynuzlarının bulunduğu mekanın kutsal bir mekan olduğu tahminler arasında. Çocuk el izleri kırmızı aşı boyası ile duvarlara boyanmış. Seramikleri yemek pişirmek veya çanak çömlekleri süslemek amacıyla kullanmışlar. Kazılarda rastlanan diğer bir malzeme ise boncuklar. Boncukları takı yapımında kullandıkları gözleniyor. Kil toplar suyun ısıtılması için kullanılmış. Seramikten yaptıkları tuzluğun üzerine büyük bir boşluk bırakmışlar. Bu boşluktan tuzu içerisine döküyorlarmış.

 

Çatalhöyük'ün ardından ikinci gezi yerimiz Kilistra Antik Yerleşim yeri oldu. İncelemeleri Arkeolog Nurettin Özkan ile yaptık. İsa'dan sonra Hıristiyanlığın en büyük yayıcısı hatta kurucusu olarak kabul edilen kişi Pavlus'dur. Bir vesile ile havarilerin içine katılmıştır. Daha sonra öğrendiği yeni dini öğretileri kendi ülkesinde yani Roma topraklarında yaymaya başlamıştır. O dönemde çok tanrılı bir dini anlayış Anadolu'da hüküm sürmekteymiş. Bu çok tanrılı dini inanç büyük çoğunlukla Yunan dinin özelliklerini taşımakta ve mitolojik öğeleri bünyesinde barındırmaktaydı. Pavlus yeni dini yayma faaliyetleri, Roma politeizminin bunalımı sayesinde yoğun teveccüh görmüştür.

Kilistra'nın içerisinde neolitik döneme ait malzemeler bulunmuş. Taşınma malzemeler olduğu için yerleştirmeler yapılamamış. Kilistra'da Bizans döneminde yoğun bir kentleşme görülmüş. Bu tabir ise dinler tabirinde Hristiyanlık tabiri ile geçmekteymiş. Hatunsaray'ın o dönemlerdeki adı ise Lystra. Kilistra'da yaklaşık 5 farklı kent bulunuyor. Paralı askerlerden kaçtıkları için buralara sığınmışlar. 4. yüz yıldan itibaren mimarilerde şekillenmeye başlamış. Arkeologlar 4. yüz yıl öncesine girmeden çalışmalarını sürdürmüşler.

Mimarilerin dışı oyulmuş ve içi yontulmuş bir haç planı olduğu gözlerden kaçmıyor. Bu özelliğinin Anadolu'da tek Konya'da olduğu söyleniyor. Bölge önceden yanardağ bölgesi olduğu için taşlar tüf kayadan yapılmış. Tüf kaya ise yanardağ patladıktan sonra dumanlı bir bulut haline geldiği için yere düştükten sonra çakıllarla birleşip duvarlarda kullanılmış.  En büyük özelliği ise yumuşak olması. İbadet ettikleri yerlerin tepesini kubbe şeklinde tasarlayarak içerisinde papaya ait özel bir yer ayarlamışlar. İçeride bulunan mum yakmak için tasarladıkları yerler ise dikkat çekiyor. İbadethanenin içerisinde bulunan mezarlıktan arkeologlar 3 adet ceset çıkarmışlar. 

 

Kültürel ve tarih değerlerimizi unutmamak gerekiyor. Biz Bu şehrin insanları olarak hepimiz bu şehrin değerlerini tanımaya mahkumuz!

 

Sağlık, başarı, huzur ve mutluluk daima yanınızda olsun! Selam ve dua ile kalın