2001 yılı gibi hatırlıyorum. Bir tahiyyat miktarı olan siyasi hayatımızda, bir grup arkadaş ile Avrupa seyahatimiz olmuştu. Doğrusu o güne kadar Avrupa ülkelerini dağlık kuru bir yer olarak düşünüyordum. Ancak ilk durağımız viyana idi. Gördüklerim karşısında şok olmuştum. Son derece planlı bir yapılaşma vardı. Şehirde gözünüzün gördüğü her köşede tarih kokuyordu. Bizim köksüz diye nitelediğimiz Avrupa adeta gözümüze sokuyordu tarihini. Şehrin tam ortasında kocaman bir park vardı. Gez gez bitmiyor.

Tuna nehri havzasına giren Avusturya nehirin her imkânından yararlanıyor. Nehirin geçtiği güzergâhın her santimetrekaresini elden geçirmişler adeta gezi parkına çevirmişler.

Oradan Hollanda'ya geçiyoruz orası da aynı. Konya'dan küçük yüzölçümü olan kıytırık bir devlet! Denizden her sene toprak kazanıyorlar. Ayrıca yapay kanallar ile şehir trafiğini çözmüşler başkent Amsterdam'da.

Paris, Münih ve Brüksel hepsi tarih kokuyor. Gezdiğimiz bütün şehirlerde tarihi doku ön planda. Şehirler planlı ve düzenli. Ayrıca yapılan hizmetleri anlatan ilan ve afişler yok. Hele yöneticilerinin resimleri hiç yok. KISACA BUNU BEN YAPTIM DİYEN YOK.

Daha sonra Halep, Şam ve Amman'ı ziyaret ettik. Avrupa'da gördüğümüzün tam tersine, adım başı, yollarda, köşe başlarında devlet reislerinin resimleri var. Sanırım bize de oradan sirayet etmiş.

Bazı şehirlere gidersiniz, girerken kendi kültürünü gözünüze sokar. Kokusunu tadını hemen girişte alırsınız. Adıyaman, Mardin hatta İstanbul!

 Peki ya yaşadığımız şehir Konya?

Selçuklu payitahtı Konya! 

Binlerce yıl tarihi olan yaşadığımız şehir Konya.

 Huzur şehri Konya! 

İki cami arasında kalmış beynamaz misali nereye gideceğini bilmeyen bir şehir olmuş.

Şehir yöneticilerinin basiretsizliklerinden Arap saçına dönmüş bir şehir. 

Hani deveye sormuşlar boynun neden eğri ''nerem doğru ki''diye cevap vermiş.

Zat-ı şahaneleri kükremiş ''tarih yazıyoruz'' diye. Tarih yazmak çok ama çok iddialı bir söz! Tarihin akışını değiştirenler bile böyle söz sarf etmemişlerdir. 

Tarih yazmak ayrı tarih yapmak ayrıdır. Biz millet olarak tarih yapmışız ama tarih yazmamışız. Biz tarihimizi, başka ağızların yazdığı tarihlerden öğreniyoruz. Hele ki tarihi yazıp okuyabilmemiz için de Türkçeyi yani Osmanlıcayı okuyabilmemiz gerekiyor. Yetmiş sene öncesi Türkçesi ile yazılmış metinleri okuyabilenlere doçentlik unvanı veriliyor.

Tarih yapıyoruzdan yola çıkarsak... Dilimiz yabancı dillerin etkisinde iken, kültürümüz ve ekonomimiz yabancılara boyun eğdiği günümüzde tarih yapıyoruz yada yazıyoruz söylemi ''absürt''yada abesle iştigal olmuyor mu?

Uyuşturucu kullanımı orta eğitime kadar inmiş. Sigara derseniz ilkokul çocukları kullanıyor.

Alkol, lise mezuniyetlerinde su gibi tüketiliyor. Üniversiteleri artık hiç sormayın.

Okullarımızdan mezun olanlar işsizlikten kahve köşelerinde umutlarını sayısal loto, spor toto, milli piyango, altılı ganyana bağlamış.

Gün geçmiyor kadın cinayeti haberi olmasın. Kadına şiddet hat safhada! Töre cinayetleri almış başını gidiyor.

Tarihinden uzaklaşan gençliğimizi, tarihimizle kucaklaştırdığınız zaman tarih yapmış olursunuz.

Tarihi dokunun bozulmadan genişletilmesini, yaygınlaşmasını sağladığınız zaman tarihe not düşmüş olursunuz.

Kültürümüz yabancı kültür emperyalizmine teslim olmuş. Şehrimizi yabancı kültür işletmeleri istila etmiş.

Ekonomimiz ayrı bir hastalık tablosu. Dolar ve Euro'nun hüküm sürdüğü, Yahudi, para ve faiz baronlarının hükümetlere darbe yaptığı ve halen yapma uğraşı içinde olduğu bir ülkede tam bağımsızlıktan söz edilebilirimi?

Tarih; Beldenizde olmayan yenilikleri ilk getirmekle yapılır. 

Mesela Konya'da ilk üst geçidi Ahmet öksüz yaptı. Elinde bilgi birikimi olmayan, belediyeciliği bilmeyen personeli ile yaptı. Siz 120 tane yaptınız. Ama ,-1- , sizin 120 izden daha değerliydi.

 İlk tatlı su çeşmelerini Halil Ürün getirdi, ilk şehir planlamasının Ahmet Hilmi Nalçacı getirdi, ilk bataklık ve çöplüğü sanayi sahasına Mustafa Özkafa dönüştürdü.

Yine Mustafa özkafa ilk defa 100000 mt'nin üzerinde Kozağaç Parkını yaptı o günkü imkânlarla. Üstelik muhalefet partisi belediyesi iken... Siz onun üzerine fersah fersah çok güzel parklar inşa ettiniz ama yine o ilk parkın değerini silemediniz. Çünkü o ilkti sizinkiler kopya.

İlk ağır sanayii Necmettin Erbakan, ilk yer altı tüp geçidi(marmaray) körfez otoyolu gibi eserlerle ve özellikle çözüm süreci adı altında bin yıllık kardeşliğimizi pekiştiren Recep Tayyip Erdoğan tarih yapanlar olarak tarihe geçmişlerdir.

Siz yollara laleler, pahalı ithal ağaçlar, parklar, kelebekler vadisinde uçurmaya çalıştığınız bir türlü uçuramadığınız kelebeklerle mi tarih yazıyorsunuz?

Bir stadyum, bir tramvay ve biraz makyaj yaptığınız şehrimizde tarih yaptığınızı mı sanıyorsunuz?

Eskiyi yıkıp yerine, yeni imarlarla şehri içerden şişmanlatmadan,  yayarak ve  ''KOP'' projesine ilaveten yapay kanallarla Göksu ırmağını şehrin yakınından geçirip, büyük göletleriyle, ulaşımında su taşımacılığının yapıldığı yeni yerleşim yerleri yaparak tarihe geçebilirsiniz.

Merkez trafiğini rahatlatarak tarih yazmaya yardımcı olabilirsiniz.

Tarihi; uçuruma hızla giden arabayı uçurumun tam dibinde durdurup, doğrulduğunda zirvenin tepesinde oturan sultan Süleyman'ın boyunu geçen Abdülhamit Han yapar. 

Tarihi peygamberin hadisine mazhar olabilmek için İstanbul'u fetheden Fatih Sultan Mehmet Han yapar. 

Tarihi küçücük bir kasabada oba beyi iken 600 yıllık imparatorluğun temelini atan Osman Gazi yapar. Ve tarihi Adnan Menderes, Necmettin Erbakan yapar.

Çeşitli vesayetlere ve paralele karşı tek başına mücadele eden ve hala birkaç arkadaşı ile desteğini esirgemeyen halkı ile bütünleşmiş Recep Tayyip Erdoğan yapar.

Tarihçilerde tarih yapanları yazar.

Yani siz belediyecilikte yeni ufuklar açmadığınız sürece, demode çapsız ve artık kadro ile bırakın tarih yapmayı ara rejim belediyeleri gibi arada kalıp gideceksiniz.

Kısaca arkadaşım sözler ağızdan çıkarken gayretullahın gücüne gitmeyecek şekilde ölçülü olmalıdır.

Bir takvim yılını daha geride bırakıyoruz. Rabbim, yeni yılda sağlık, sıhhat, barış ve huzur dolu bir yıl geçirmemizi nasip etsin.