2’nci Abdülhamit ile Osmanlı‘nın  çöküşü  ve yok oluşu geriye döndürülüşü ve uyanış tohumlarının yeniden toprağa ekilişini başlangıç olarak ele alırsak;
Kurtuluş Savaşı, Atatürk ve Cumhuriyet ile muasır medeniyet rotası  ile çıkılan yolda hızlı gelişme hamleleri ve yeniden var olma inancımız ile çok önemli yol kat ettik.

Demir çelik, fişek, uçak, araba şeker, tekstil ve diğer onlarca fabrikalarla sanayide gelişmiş ülkeler kulvarında var olduk.

Atatürk’ten sonra yönümüzü kaybettik. Lokomotif olmaya başlayan gelişmemiz tekrardan vagona dönüştü. Başladık bir arayışa. Girdik başkanlarının dümen suyuna.

Kapalı bir ekonomi olduk. Gümrük duvarları ile sanayimizi koruyacağız derken, sanayiciyim diye geçinenlere kaynak aktardık. 

Koca koca holdingler, bankalar oldu ama maalesef stratejik bir marka bile üretemedik.
İthal ikame, karma ekonomi derken, tam bir kopyacı olduk.

Başkalarının yüksek teknolojilerle ürettiği, katma değeri yüksek ürünlerin kaliteli müşterisi olduk.

Ta ki 80’li yılların ortasına doğru.

Dışa açılma, bizzat Turgut Özal’ın yanında götürdüğü iş adamları ile küresel ekonominin içinde tanışma seyahatleri başka bir boyutun kapılarını araladık.

Ülkece bakış açımız değişiyordu.  Elbette hataları ile sevapları ile.  Deneme yanılma kültürünün hakim olduğu bir toplum olarak ne kadar düzenli gelişmeye onay verirsek.

1975 yılında siyasi iradeden bağımsız, Türk Silahlı Kuvvetlerinin kendi dinamikleri ile iletişim alt yapısı için ASELSAN kuruluyor. Siyasi iradeden nerede ise bağımsız.  (Çünkü siyasetin makam hırsı ile düşüp kalkan hükümetlerle 12 Eylül darbesine gelen dönem)
Kasım 1974 Ecevit hükümeti güven oyu alamıyor.
Mart 1975’e kadar Sadi Irmak azınlık hükümeti.
31 Mart 1975 Demirel Milliyetçi Cephe hükümeti (AP, MSP, MHP, CGP)

Aselsan bu hengamede 1983’te ilk ihracatını yapıyor.

1987, Aselsan’ın Türk bağımsızlık hareketinde uluslararası bir aktör olmaya başladığı yıl.  4 NATO ülkesi ile Stinger Füzesi üretimi projesine dahil oluyor.

Bu gelişmelerde siyasi iradenin gelişme politikaları gereğinden çok Türk Silahlı Kuvvetlerinin iradesine hükümetlerin iştirak etmesi gibi bir sistemle gelişti. 

Erdoğan hükümetlerinin son 12 yılında dünya konjonktüründe sürekli kullanılan ama bir türlü aktör olarak kabul edilmeyen ülkemizin tam bağımsızlık yolunda geliştirdiği politikalar içinde ASELSAN, savunma sanayi merkezli hareketin lokomotifi olmuştur.

Var olmaya çalışıldıkça engellenmeye çalışılan ülkemiz için geliştirilmiş sinsi planların açıkça ortaya çıkmaya başlaması ile kendi iç dinamiklerini harekete geçiren ülkemiz Aselasan ve gurur kaynağımız diğer savunma sanayi ve özel sektör şirketlerimizle ve devletin geliştirdiği teşvik politikaları ile teknoloji, sanayi, gelişme gibi bağımsızlık trenimizin lokomotifi olmuşlardı.
Elbette yine günahı ve sevabı ile. Devletin bu gelişme hamleleri içinde kişisel faydalarını millet bekasından önde tutan asalak siyaset ve iş çevrelerinin varlığını unutmamak lazım.

Aselsan, Konya’ya isabetli bir yatırımla geliyor. Çünkü Konya stratejik konumu teknolojik sanayi becerisi birikimi ile bunu fazlası ile hak ediyor.

Konya’nın dönüşüm noktası olacak bu yatırım ile uzun yıllar fason üretimle dünya devlerine üretim yapan Konya Sanayisi Savunma Sanayinin onaylı tedarik zincirine dahil olup bağımsız Türkiye teknolojilerinin ilk uygulandığı ve üretildiği yer olacaktır. 

Tıpkı gelişmiş ülkelerdeki gibi tekno park, teknoloji gelişim merkezi ve gelişen teknolojiler önce savunma sanayi için araştırılıp, geliştirilip, üretilecek, sonra sivil sanayinin gelişmesine katkı sağlayarak küresel ekonomide var olmanın kapısını açacaktır.

Yani Konya sanayi farklı bir kulvara geçmek üzeredir.

Bunun için yeni gelişmelere göre de tavrımızı almalıyız.

Bakış açımızı gelişmiş bir sanayicinin davranışına uygun olmalı.

Yerel davranışlarla evrensel sonuçlar doğurmak çok zor. Çok maliyetli.

Eğer bu sisteme deneme yanılma ile geçeceksek bunun maliyetine ne toplum ne sanayici katlanabilir.

Bu bir rota meselesi. Uzun yol. Geniş bakış açısı.

Sanayi siyasetten beslenen bir konumdan siyaseti harekete geçiren, tamamlayan iş bölümü yapan konuma gelmeli.

Gelişmiş olmanın kendi içinde bir disiplini, davranış şekli vardır.

Özgüveni yüksek, bilinçli adımlara ihtiyaç var.

Tıpkı Savunma Sanayi onaylı tedarik zincirine kayıt olurken istenen şartlar ve davranışlar gibi.

Bu hem savunma sanayi hem küresel ekonomide kabul görmenin de şartları.

Tıpkı teknoloji odaklı sanayileşme programında anlatıldığı gibi başından sonuna sistemli akıllı ve bilinçli hareket etmek lazım.

Pardon demeyle bu iş olmuyor. En kötüsü de kendimize benzetmeye çalışmak.

Bir eleştirim de var.
Teknoloji odaklı Sanayi geliştirme projesine başvuru süresini uzatmasını Sanayi ve Teknoloji bakanımız Mustafa Varank’tan rica ettik.  Bu kadar gelişmeye açık bir hamleye dahil olmak için verilmiş bir sürede neden hazır olunmaz? Neden her şeyde olduğu gibi ricalarla zaman kazanılır? Neden her şeyimizi son ana bırakırız?

Bence bu kadar ciddi bir yatırımda ısrarcı olan biz olup, süreci yönetip onları zorlamalıydık. Zorlamalıyız.  Yetişemedik biraz süre istemek bu seviyede bir gelişmenin davranışı olamaz.
Bunu bir ikaz olarak kabul edin lütfen.
Yoksa eğitimler, toplantılar, programlarla bilinçlendirme faaliyetleri ile gelişme konusunda yoğun gösteren Konya Sanayi Odası ülkemizin lokomotifi konumuna çoktan geldi bile. Tebrik ediyorum.
Tam bağımsızlık yolunda sanayimiz ile aktif rol almak Türk milletine verilebilecek en büyük armağandır.