Beğenilmek güzel duygu.

Değerlendirilmek, değer olduğumuzun bize bildirilmesi ise belki de yaşadığımızı,  hissetmenin en güzel anı.

Kendimizi değerlendirebilmek, değerlerimizin farkına varmak ise insanın belki de en güzel marifeti.

Bu marifet ile insan kendi gerçeğine ulaşır.

Bu kadar güzel, bu kadar özel bir mekanizma taktir etmek.

Değerlendirmek, değer vermek, ölçmek, ölçebilmek muhteşem beceriler. Maliyeti sıfır, katma değerinin de sınırı yok.

Bu becerinin çok az bir kısmını bile öğrenebilsek;  birçok kırgın dostluk, aile, batan şirket, gelişmeyen belde ,şehir, ülke kalmayacak.

Taktir etmek aslında insana verilmiş en kuvvetli inisiyatif yetkisi. 

Doğruyu, gerçeği, tercih edebilme becerisi.

Elbette doğru yönde ve amaçta kullanılırsa.

Bilinçli, bilgiye ve deneyime dayalı, kuvvetli gözlemi içeren bazen çok zaman alabilen bir duruş , irade.

Analitik bakış açısı,  derin muhakeme ve tevazu ile sadece anlık değil evrensel sonuçlar doğurabilecek yetenek.

İnsanı, doğru kullanınca kemalata götüren, insanı , insanlık makamına oturtabilecek bir özellik.

Elbette bunun için biraz zahmet gerekiyor.

Kendimize ve çevremize dikkat kesilmemiz, çevremizle uyumlu hale gelmemiz gerekiyor.

Taktir edebilmek ne yapar?

Mesela en basitinden evcil hayvanları eğitirken, atları, köpekleri, kuşları, hatta ayıları, kartalları ; onların gösterdiği performans karşılığında sevip okşayıp, ödüllendirince  istediğimiz şeyleri yapıyor.

İyi bir ilkokul  hocası, okula yeni başlayan çocuklara okuma öğretirken zaman zaman güzel sözler, şefkatli davranışlarla, ve onların da kendisini ölçe bileceği ödüllerle okumayı özendiriyorlar. Mesela Hoca, her öğrenci için çizilip panoya asılan elmaları, okuma gerçekleştikçe kızartarak öğrenciyi hem bir hedef hem bir ödülle teşvik etmiş oluyor.
Sonunda taktir edilen öğrenci daha büyük başarılara yöneliyor.

Burada öğrenci yanında hocanın tevazusu,  bilgisi öğrenciye telkin ettiği güven çocuğun gelecekteki kariyerine muhteşem bir başlangıç yapmasını sağlıyor.

Taktir etmek, burada olduğu gibi hayatımızın her evresinde mükemmel itici güç.

Okulda öğrenciyi, evde evladı ve eşi, belediyede  çalışanı ,siyaset arenasında  politikacıları taktir etmek insana en önce yaşama sevinci ve azmi aşılar. Tabi ki doğru taktir etmek. 

Elbette etik değerleri, performansı, liyakati, samimiyeti ,yaptığı işe bakış açısını dikkate alarak.

Bazen diyorum ki, her köy, belde, ilçe şehir, Büyük kent kendi içinden çıkmış insanların özelliklerini değerlendirebilseler, taktir etseler  memleketimiz muhteşem olurdu.

Mesela, burada en büyük engelin  bölgesel güç mücadelelerinin , kısır politik çekişmelerin olduğunu düşünüyorum.

Kendisinden yetenekli insanların göreve gelmesinin önünü kapıyor.

Bu ailede, devlet kurumunda, her türlü organizasyonda ve şirketlerde maalesef güç mücadelesine kurban ediliyor.

Biz taktir edilmeyi seviyoruz da taktir etmeyi beceremiyoruz yapmıyoruz.

Bu belki de olgunlaşmamızın eksikliğinden, eksik kalan yanlarımızdan, öz güven duygumuzun gelişmemesinden olabileceği gibi, 

Doğru  hedefi oluşturamamak, içinde bulundurduğumuz potansiyeli, doğru değerlendirememek, dolayısı ile geleceğe yönelik etkili plan ve projelerimizin olmamasından kaynaklanıyor.

Doğru hedef olmayınca, yani gerçekte bulunduğumuz şartlardan ne istediğimizi net konumlandıramayınca sonuç olarak odaklanma sorunu da yaşıyoruz.

Doğru odaklansak bile hedefe götürecek ekibi doğru yönlendiremiyoruz. Motive edemiyoruz

Sonuç olarak ortaya sürpriz başarısızlıklar çıkıyor. Sevineceğimiz yerde mutsuz bir yaşamımız oluyor.

Aslında insanların yaşama, işe katkılarını doğru değerlendirebilir, onların performanslarını doğru ölçebilirsek, onlara kariyerine dair gerçekçi hedefler koyabilirsek insanın bulunduğu ortama bakış açısı tamamen değişecektir.

Bu elbette eleştirilmemek anlamını taşımıyor, doğru eleştiri de bir taktir edilmedir, gelecekteki daha büyük bir başarısızlığın önlenmesidir. Yapıcıdır.

İyi davranışlar ödüllendirip, başarı taktir edilerek verimlilik ve mutluluk büyütülürken, eksik yanlarımız azaltılarak yine başarıyı ödüllendirmiş oluruz.

İnsanlar içinde bulundukları ortamda geleceğe dair düşler kurabiliyorsa, bu konuda içinde bulunduğu ortamla ortak paydalar geliştirebiliyorsa o  zaman o kişi bulunduğu ortama odaklanabiliyor demek.

Endişeleri kaybolmuş veya azalmış insanların  düşünebilme kabiliyetleri ve kapasitesi artar. Bakış açısı genişler.

Hatta insan kendi bilmediği yeteneğini keşfeder,

Kendi özgüvenine ulaşan insanın keşif kabiliyeti gelişir.

Ya insan sadece taktir edilmek istiyor, taktir etmek aklına gelmiyorsa ,sadece kendi beklentilerini düşünüyor başkalarına empati kuramıyorsa;

Bu insan ailede, okulda, devlette, siyasette, şirkette nerede olursa olsun yönetici ya da işin maliki ise, sorumluluk altında olduğu kurumun önündeki en büyük engeldir.

Hem sorumluluk altında bulundurduğu yeri, hem de kendisi uçuruma doğru sürükleyen insan konumundadır.

İnsanın kalbine dokuna bilmek, onu ruhen işini yapabilir hale getirebilmek onu kendi il işinde buluşturmak demek, bu da insanı  keşif noktasını harekete geçiren en büyük liderlik ve yöneticiliktir