REFAH-YOL Koalisyonu iş başında. Erbakan hocanın motor gücü ,aklı,feraseti ve çalışkanlığı 1994 krizinde karizması çizilen sayın Çiller’in itibarını da kurtarıyordu.Olağanüstü başarılar geliyordu.Herkes memnun .Lakin memnun olmayanlarda vardı.Müesses nizamın devamını isteyen sömürgeci küreselciler ellerindeki medya,NATO , istihbarat ve finans gücü ve yerli aparatları ile yine ortaya çıktılar 28 ŞUBAT POSTMODERN darbesini devreye soktular.ERBAKANIN direnci ve itidali dört ay kadar daha Cumhuriyet tarihinin en başarılı hükümeti devam etti. Sonrası malum.

Meşhur 28 ŞUBAT kararları yani Milli Güvenlik Kurulu kararlarının en başında geleni 8 yıllık kesintisiz eğitim.Bunun anlamı sadece de imam hatiplerin kapatılması değil,aynı zamanda meslek liselerinin kapatılması,sanayide ara eleman dediğimiz usta çırak mekanizmasının da ortadan kalkması demekti.

Erbakan hoca imzalamadığı bu kararların uygulanmasını engellemek olayların ateşini düşürmek için umre ziyaretine gitti.Ama ülkede sular durulmak nedir bilmiyordu.

Bizde o zamanki İl başkanımız Mehmet Sözer ile birlikte umreden dönen hocanın başkanlığındaki il başkanları toplantısına katıldık.

Hoca her zamanki gibi mutad açıklamalarını basına açık bölümde yaptı.Basına kapalı bölümde ise teşkilatlar hakkında uzun uzun bilgi aldıktan sonra bizlere dönerek;”Aklınızda bir tek soru var,acaba hoca İmam hatipleri ortadan kaldıran kararı uygulayacak mı?” hepimiz pür dikkat kesilmiştik hoca ne diyecek diye.Devamla,

“Bakın ;bir kurumun ruhunu tabeladaki isim belirler.O tabeladaki isim o kurum hakkında niteleyicidir.siz tabelayı değiştirdiğiniz zaman ruhunu da yok etmiş olursunuz.Bizim ömrümüz İHL tabelasındaki ruhu korumak içindir yani o ruh bizim siyasetteki varlık sebebimizdir bizden kimse o ruha karşı durmamızı beklememelidir.Mücadelemiz bunun içindir.”diyerek hepimizi rahatlatmıştır.

Buna,tabeladaki isimden uzaklaşmanın nasıl sonuç doğurduğuna dair birkaç yaşanmış örnek vermek isterim.

Yine; REFAH-YOL döneminde sorumlu olduğum ilçenin bir beldesinde belde belediye başkanı bizim partiye geçmek ister.Adamda her yol var.Faizcilik,içki,kadın falan ne ararsanız..

Adamın geçmesi bizi beğendiği için değil, Büyük Şehir ve iktidarın nimetlerinden yararlanıp ekstra hizmet almak istemesinden olduğunu hepimiz biliyoruz.Ben bölgenin sorumlusu olduğum için adamın partimize faydasından çok zararı dokunacağını düşünerek bize gelmesine rıza göstermedim.Lakin adam arsız! Hemen haftada birkaç kere il başkanını rahatsız eder.

Bir gün il başkanı rahmetli Mehmet Sözer beni başkanlığa çağırdı –“Mustafa abi senin belediye başkanı biz rahatsız ediyor ne yapalım?”

-“Başkanım; adam malum faydasından çok zararı dokunur onun yapacağı hizmeti biz zaten oraya yapıyoruz” dedim.

İl Başkanı;

-“Ama adam diyor ki; “Bak başkan beni partiye almazsanız bende Ankara’ya gider hocanın basın toplantısında hocam ben sizin partiye geçeceğim lakin Konya teşkilatınız beni almıyor derim. Hesabı siz hocaya verin diyor” dedi.

Düşündük daha çok rezalet çıkmasın diye adamın partiye geçişini sağladık.Aradan üç*beş ay zaman geçti her ay yaptığımız İl Divan toplantısında bu belediye başkanında bunduğu bir sohbette “aman eski alışkanlıklarına dikkat et burada kabul görmezsin” diye ilçe başkanımız uyaracak oldu

-Adam bize hiç unutamayacağımız şu cevabı verdi.

“Ne diyorsunuz siz ya ben partiye zarar gelecek diye üç aydır ağzıma içki koymuyorum,Cuma namazlarına bile gidiyorum” dedi

İşte aylar sonra hocamızın bize tabelanın ruhu ile yaptığı konuşmayı dinleyince aklıma bu hadise geldi. Hakikaten tabela çok önemli.

Örnek vermeye devam edelim

Bakın Abdüllatif Şener gibi CHP’ye giden isimlere.Kimliklerini kaybedip boş beleş dolaşmaktalar.

CHP milletvekili Abdüllatif Şener;FP’nin kapatılma davasında Anayasa mahkemesinin kararına gerekçe olarak gösterilen konuşması.

Sivas-Suşehri ilçesi, Karşıyaka Mahallesinde, bir kahvehanede, 8.3.I999 tarihinde bir konuşma yapan Fazilet Partisi Meclis Grup Başkanvekili,

ABDULLATİF ŞENER - Peki bunlar niye İmam-hatip okullarını kapattılar. Kur'an kurslarına gidişi zorlaşırdılar. Üniversitelerdeki, imam-hatip okullarındaki kız öğrencilerle mücadele ediyorlar, başörtüsüyle. Çünkü bunların vatandaşların inançları, değerleri, menfaatleri diye bir telaşları, endişeleri yok.... Hiçbir Avrupa ülkesinde, Amerika'da, Asya'sında, nereye giderseniz gidin, rahibe okullarında, rahibe olmak için okuyan öğrencilerin başlarındaki örtüyü çıkarmaya hiçbir siyasî partinin gücü yeter mi' Hiçbir siyasî iktidarın gücü yeter mi' Hiçbir devletin gücü yeter mi' Yetmez. Kimsenin aklına da gelmez oralarda. Bırakın Avrupa ülkelerini. Türkiye'de ruhban okulları var. Türkiye'deki ruhban okulları öğrencilerinin başındaki örtüyü açmaya, kimsenin cesaret etmesi değil, niyet etmesi bile mümkün değil. Peki ne oluyor da Türkiye'de imam-hatip okuluna giden. İmam-hatip okulu nedir' Dinî bir okul. "Oraya giden kız öğrenci başını açacak" diyor. Kim diyor' Vali genelge çıkarıyor. Aslına bakarsanız Bursa'da yaşanan olay bir deney. Orada tutarsa bütün Türkiye'de yaygınlaştıracaklar ve de milletin oyu ile iktidara gelen siyasîler, milletin inançlarına uygun, saygılı davranış içinde bulunması gerektiğini hiç düşünmüyor, aldırış da etmiyor, onu bir problem olarak da görmüyor.... Bunun hesabının sorulması lâzım. Üniversitelerde de aynı hadiseler yaşanıyor. Dünyanın hiçbir yerinde görülmez bir hadisedir. Bütün bunların çözümünün tek adresi var. Bu adres Fazilet Partisidir. Neden öyledir' Bakın MERVE KAVAKÇI ismi kazanacak bir yerdedir. O bölgeden inşaallah 10 civarında milletvekili çıkaracağız, dördüncü sıradadır. Bu kardeşiniz Meclise girecektir. Kim bu' Bu arkadaşımız, hanım bacımız, Türkiye'de tip fakültesinden, başörtülüdür diye atılmış, kaydı silinmiş bir insan. Ama babası üniversiteden arkadaşımızdır, profesördür. Babası bir ihtisas sebebiyle A.B.D.'ne gitmiş, 5-6 sene kalmıştır. Kızını da yanına almış, Amerika'ya götürmüştür. Bu kız, Amerika'da Bilgisayar Mühendisliği Fakültesinden başörtüsü ile diplomasini almış, gelmiştir. İşte Türkiye ile Amerika arasındaki fark. Bir yerden başörtüsü ile diploma alıp geliyor, bir yerde kayıt yapmıyorlar. Kaydını yapmış öğrenciyi okuldan atıyorlar. Aradaki fark bu, inanıyoruz ki Türkiye'de bütün problemlerin çözüleceği merci T.B.M.M.'dir ve T.B.M.M.'ne milletin inançlarını ve menfaatlerini taşıma niyetinde olan siyasî kadrolar girdiği takdirde, bütün dertler ve meseleler çözülür. Şöyle bir misyondaki bir İnsanın meclise milletvekili olarak girmesi demek, Mecliste sorunun çözülmesi demek. Mecliste sorunun çözülmesi demek, artık Türkiye'de, bu konuda hiçbir mercide, hiçbir makamda., hiçbir kurumda böyle bir sorunun tartışılamıyacağı anlamına gelir.

ABDULLATİF ŞENER - Eğer toplumda belli bir yaşama biçimini tercih etmiş olan insanların, belli bir düşünce biçimini tercih etmiş olan insanların, Anayasada güvence altına alınan fikir ve düşünce özgürlükleri baskı altına alınıyorsa, yaşama biçimleriyle ilgili anlayışları baskı altına alınıyorsa, eğitim hakları baskı altına alınıyor, engellenmeye çalışılıyorsa, faiz, buna da karşıyız. (T.B.M.M. Tutanak Dergisi. 3.11.1998, 13.Birleşim, s.373).

ABDULLATİF ŞENER - (Kanal 7 televizyonu, 26.5.1998 günü saat 18 Haber bülteni) SPİKER demiştir.

Aynı Abdüllatif Şener bugün ne diyor?

“Özlem Hanım iyi bir vekildir. Ama vekilliğini AKP’ye değil, CHP’ye borçludur. Kadınlara seçilme hakkını 1934’te CHP verdi. Başörtülü kadınlarda erkeklerle beraber eğitim alma, çalışma ve vekil olma talebi olmasaydı Meclis’te olamazdı. Bu zihniyet değişimini de CHP’ye borçludur”

Tabelanın koruması kalkınca, bir röportajında bakın nasıl iki yüzlü olduğunu göstermektedir.
- Kavakçı’nın milletvekili olmasını siz istemediniz mi? Sorusuna;

Şener;

FP döneminde başörtülü bir adayımızın olmasını herkesten çok Nazlı Ilıcak istiyordu. Merve Kavakçı’nın milletvekili olarak seçildiği kesinleşince ciddi bir sorunla yüz yüze olduğumuzu anladık. Oturup bu sorunu nasıl çözebiliriz diye konuştuk. Kavakçı’nın aday gösterilmesini tasvip etmedim. Karar süreçlerinde bulunmadım. Meclis’teki o malum yemin töreninden sonra bir basın toplantısı düzenlendi. Ben grup başkan vekiliydim. Arkadaşlar benim de bulunmam gerektiğini ifade ettiler. Orada bulunmayı görevim gereği kabul ettim. Sonraki safhaların hiçbirinde yokum.

- Kavakçı olayı yeniden gündeme gelse, aynı tepkiyi koyar mısınız?

Şener;

AK Parti artık bu konuda belirlenmiş bir durum varken bunu zorlamaya kalkışmaz. Başörtülü bir kadın adayın partilerin milletvekili listelerinde yer alması, mevcut sistem içinde asla mümkün değildir. Anayasa Mahkemesinin bir kararı var. Türkiye bir hukuk devletidir. Ama Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu bir başka karar daha var. O kararda da başörtülü kadınların parti kurabilecekleri veya kurulan partilerin üyesi olabilecekleri ve aktif siyaset yapabilecekleri belirtilmektedir. Anayasa Mahkemesinin yasağı artık kesin bir kural haline gelmiştir. Olaya bu çerçeveden bakılmazsa gerilim ve çatışma yaşanır. Bu yanlış bir siyasettir.

  1. mağdurlarından biride Sayın Mehmet Bekaroğlu. Meclisin insan haklarını en tavizsiz savunan üyesi olan Bekaroğlu tabela değiştirdikten sonra tam CHP li gibi davranmaktadır. Aşağıdaki twet her şeyi açıklamaktadır.

CHP'li Mehmet Bekaroğlu'ndan AK Parti'ye darbe imalı tehdit: Yakında hepiniz karanlıkta kalacaksınız

Fazilet Partisi Genel Başkan Yardımcısı ABDULLAH GÜL - Adalet, hukuk, demokrasi, insan hakları, özgürlükler, inanca saygı, eğer bu şeyler ayaklar altına alınmasaydı, bu millet kendi öz yurdunda garip, öz vatanında parya muamelesine tabi tutulur muydu' ... Hırsızlık yapanlar, boğazlarına kadar yolsuzluk yapanlar, çetelerle, mafyalarla kol kola gezenler, bugün laiklik zırhı içine bürünüp devletin en itibarlı koltuklarında otururlarmıydı' Sadece okumak istiyorum, başka birşey istemiyorum, sessizce okula gidenler, polis zoru ile, üniversite kapısından diye atılır mıydı'

ABDULLAH GÜL - Adalet mülkün temelidir. Her şeyin temeli olan hukuk siyasallaştırılmıştır bugün Türkiye'de. Niçin mi; misal vereyim, siz, bana, hür, demokratik bir ülke gösterin ki, o ülkenin Anayasa Mahkemesinin üyeleri, o ülkenin yüksek yargı organlarının üyeleri Genelkurmay Karargâhına gidip brifing alsınlar ve aldıkları brifing üzerine de davalar görsünler!... (FP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) siz, bana, yine, bir demokratik ülke gösterin ki, milletin milletvekilleri bu kürsüde konuşurken tedirgin olsunlar. Konuşmalarından sorumlu tutulsunlar!... Siz, yine, bana, bir demokratik ülke gösterin ki, o ülkenin en büyük üniversitesinin rektörü, başörtüsü ve sakalla uğraşmak için "gerekirse bilime ara verin" diyebilsin!....

ABDULLAH GÜL - Sayın Bülent Ecevit, Türkiye'de, sizin Başbakan yardımcısı olduğunuz dönemde, üniversiteler, bilim ve özgürlük yuvası olmaktan çıktı, baskının ve zulmün en yoğunlaştığı, yoğunlukla yaşandığa yerler oldu. Hiç içiniz sızlamadı mı üniversite kapısında coplanan kızları görmekten' Kanun ve hukuka aykırı şekilde masum kız çocuklarının anayasa eğitim hakları zorbalıkla ellerinden, alınırken, anne ve babalarının gözyaşını görürken hiç acı hissetmediniz mi'

....Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; son dönemlerde hükümet eliyle yapılan kışkırtıcılık, bölücülük ve tahrik, hiçbir aklıselim sahibinin izah edemeyeceği noktaya ulaşmıştır. Bununla, Bursa'da bir süredir olup bitenleri kastetmek istiyorum. Bir ülkenin kendi kendisine yapabileceği en büyük kötülük Bursa'da yapılmaktadır. Bir aydan beri, Bursa'daki imam-hatip okullarındaki kız öğrencilerin başörtüsüyle uğraşmak, çocuk yastaki evlatlarımızı, babaları ve ağabeyleri yaşlarındaki polislerle karşı karşıya getirmek ve onları sokaklarda sürükletmek, sıradan insanlar olan anne ve babalarını günlerce sokaklara dökmek, sizler için en büyük mahcubiyet olacaktır, insanların, özyurdunda garip, özvatanında parya haline getirildiği Türkiye'de, Filistin benzeri manzaraları ekranlara getirmek, kimin iktidarı döneminde olmaktadır'!

...55 nci hükümetteki icraatlardan dolayı ödüllendirilerek Milli Eğitim Bakanlığından Başbakan Yardımcılığına terfi ettirilen sayın bakana da sesleniyorum şimdi: Söz, birkaç gün önce, 9 Ocak 1999 günü, şehit öğretmenlerin eşlerine, annelerine ve babalarına madalyalar taktınız; ülkenin bütünlüğünü korumak için bu milletin çocuklarına en kötü şartlarda bile eğitim vermek için her türlü tehlikeyi göze alıp bölücü örgüt tarafından şehit edilen öğretmenlerin annelerine, babalarına ve genç hanımlarına madalyalar taktınız. Bütün televizyon ekranları ve basın bu görüntüleri aziz milletimize aynen iletti. Şimdi size soruyorum.

Sayın bakan; başörtülü dîye okul kapılarında polis zoruyla sürüklediğiniz o kızlara benzeyen başörtülü annelere, başörtülü gencecik mahzun dul hanımlara ve hatta hatta, eşini vatan için şehit veren sizin o "kara çarşaflı" dediğiniz şehit eşine madalyaları takarken hiç vicdanınız sızlamadı mı! (FP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Oğullarını bu vatan için şehit veren annelerin kızlarını üniversite kapısında başörtülü diye sürüklerken, Sayın Ecevit, hiç başınızı iki elinizin arasına alıp düşünmediniz mi; bu olup bitenler bu ülkede oluyor diye hiç, düşünmediniz mi! Bu ülkede, sadece babalarını, evlatlarını, eşlerini ya da kardeşlerini ölüme gönderme karşılığında mı başörtüsü yasal hale edecektir!

ABDULLAH GÜL - (1998-1999 öğrenim yılı başında, eşi Hayrunnisa Gül'ün başörtülü fotoğrafıyla A.Ü. Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesine kayıt için getirdiği, noter ve gazetecileri de çağırdığı) Kayıt gerçekleşmeyince "bugün Moskova'da yaşıyor olsaydık, böyle bir engelle karşılaşmazdı eşim" demiştin"

Sayın Abdullah Gül’ün RP ve FP de iken katışıksız bir İslami hassasiyetlerinin olduğunu yukarıdaki konuşmalarından anlıyoruz lakin tabelanın manevi ağırlığı üzerinden kalkınca bakın neler söylüyor.”Yıllarca bizi her taşın altında Yahudi vardır korkuttular.Halbuki hiçte öyle değilmiş .İyi insanlarmış”

Erbakan Hocanın başbakan olarak, Abdullah gül’nde yardımcısı olarak katıldığı bir resepsiyonda kadeh kaldımadığını basından öğrenmiştik.Lakin Abdullah beyin İngiltere Kraliçesizin onuruna verdiği yemekte kadeh kaldırdığını maalesef üzülerek müşahede ettiğimizi gördük.

Görüldüğü gibi Tabelanızı yitirdiğinizde kimliğinizi de,ruhunuzu da yitiriyorsunuz.

Bu günlerde “efendim her yeri İHL yaptınız ama gençliğimiz elimizden gidiyor” gibi acımacısızca,bilinçli yahut dışarıdan gelen akımların yönlendirmesi ile maalesef kendi arkadaşlarımız bile İHL’leri eleştirmektedir.

Aslında siz çocukların yanlışlarını değil İHL tabelasını eleştiriyorsunuz.O tabelayı oradan kaldırırsanız bir daha yerine asamazsınız.Çünkü o ruhu öldürmüş olursunuz!

1974 Kıbrıs zaferinden sonra Kıbrıs mücadelesinin sembol ismi Rauf Denktaş’a Erbakan hocanın ilk tavsiyesi “Rauf bey kardeşim ülkende acilen İHL’leri açmalısın.gençliğini şuurlandırmazsanız 10 sene sonra sizin, bu mücadeleniz unutulur” Nitekim yıllar sonra Rahmetli Rauf Denktaş Erbakan’ın bu uyarısını dikkate almadığı için nedametle itiraf etmiştir.

Lütfen İHL’ler üzerine oynanmakta olan oyuna alet olmayın.O tabelanın ruhu sağlamdır.Hatalar varsa zamanla ishale edilir