Aslında çoktan vakıf olduğumuz bir süreçle karşı karşıyayız. Suudi Arabistan’ın ülkemiz ürünlerine yaptığı ithalat kısıtlamaları geçen hafta itibariyle gün yüzüne çıkmış oldu. Her ne kadar resmi olarak ifade edilmese bile durum aşikar.

İHRACAT OLARAK BAKTIĞIMIZDA

2019 yılı Özel Ticaret Sistemine (ÖTS) göre S. Arabistan;  ülkemiz ihracatında 3,1 milyar dolar ile 16’ncı sırada yer almakta. 171 milyar dolar toplam ihracatımız içerisindeki payı ise yüzde 2 oranında dolayısıyla ihracatımıza etkisi o kadar ifade edildiği gibi çok fazla değil.

AMA

Ateş düştüğü yeri yakar. Yani firma olarak özellikle ihracat kalemlerinizin tamamı yada önemli bir kısmı Suudi Arabistan’a gerçekleşiyor ise işte o zaman bu süreç firma olarak sizi yıkar ve ihracat sürecinde nakavt olursunuz

ÖZELİKLE

“Kaşıkçı” olayından sonra  gerilen Türkiye ve Suudi Arabistan ilişkileri ve son İsrail görüşmelerinin Suudi Arabistan’la devam ettiği bir süreçte bu ülkeye ihracat yapan firma sahipleri veya yöneticilerinin böyle bir risk primini görmeleri ve ona göre planlama yapmaları gerekiyordu.

AYRICA

İhracattaki en büyük risk priminin ise ihracatınızın büyük bölümü veya tamamının bir ülkeye yapılamasıdır. İhracatçılarımız bu süreçte Pazar çeşitlendirmesi ve alternatif oluşturmaları gerekmekteydi. Bu bahsettiğim konular elbette ki sadece S. Arabistan özelinde değil, risk primi yaşayan tüm ülkeler için geçerli.

TARİHSEL BİR OKUMA YAPARSAK

Arap baharından yola çıkarsak, (bu çalışmalar dış kaynaklı ilgili ülkeleri restore etme çalışmalarıydı ki maalesef ki kısmen başarıldı) Bu sefer, iç kaynaklı (haklın kendi iradesiyle) özellikle İsrail yakınlaşmasından sonra BAE, S. Arabistan, Bahreyn hatta Mısır’da yönetim değişikliklerini zorunlu hale getireceğini öngörmekteyim. Eğer ki bu değişiklikler  olursa bu yeni süreç hem ülkemiz için hem de bölge için olumlu sonuçlar doğuracağını düşünmekteyim.

DOLAYISIYLA

Bu ülkelerle ticaret yapan firmalarımızı bana göre yönetimsel olarak geçiş aşamasında olan bu ülkelere kısa vade de temkinli olmalarını önermekteyim.

BU ARADA

Geçen hafta içerisinde yine bazı söylemler kendini medyada gösterdi. “Araplar bizi yine arkadan vurdu” veya “Müslüman ülkelerde bize karşı şeklinde”

SAP İLE SAMANI KARIŞTIRMAYALIM

İlgili ülke yönetimleri ile ilgi ülke vatandaşlılarını karıştırmayalım. İkisi birbirinden çok farklı unsurlar.

DAHA NET OLSUN DİYE

Evet daha net olsun diye örneği farklı bir alandan vereyim. Örneğin şu an Türkiye ile Yunanistan savaş eşiğine kadar gelmiş iki ülke. Tarihsel sıkıntılarımızın olması ayrıca farklı dil ve ırklara sahip olmamıza rağmen Eğer ki anlaşmaya varılırsa ben adım gibi eminim küresel salgının bitmesiyle birlikte bizler özellikle de imkanı olanlar hemen Yunan adalarına tatile gideceklerdir. Ya da Yunanistan dan gelen turistlere vay efendim sen Yunansın çık bu ülkeden kimse demeyecektir. Yani halklar arasında bir problem yok. (Aşırı ırkçılar hariç)

O yüzden unutmayalım ülke yönetimleri ile halklar birbirinden farklıdır ve öyle değerlendirilmeleri gerekmektedir.

SONUÇ: İyi bir ihracat yöneticisi aynı zamanda ticaret yaptığı ülke ile alakalı, ülkemiz ve ticaret yapacağı ülke arasındaki siyasi ilişkileri ve kırılma noktalarını tarihsel bir süreç içerisinde iyi bilmelidir.