Bundan yaklaşık 5 yıl önce Esed'in zulmünden kaçan Suriyelilerin ilk durağı Türkiye oldu... Türkiye sıcak kanlı davranıp, belki de dininin gereğini yerine getirerek kucak açtı Suriyelilere. Sonrasında ne oldu, akın akın Suriyeli geldi Türkiye'ye...

Türkiye genelindeki Suriyeli sayısının resmi rakamlara göre 3 milyonu aştığı ifade ediliyor. 

Türkiye'nin dört bir yanında Suriyeli var. Yoğun olarak da aralarında Konya'nın da bulunduğu büyükşehirdeler.

İlk geldikleri zamanları hatırlıyorum...

Tek kelimeyle mağdurdular!

Düşmüşün elinden tutup kaldırmak, mağdura yardımcı olmak, ekmeğini paylaşmak bizim genlerimizde var. Bu ezelde de böyleydi, ebede kadar da böyle olacak. 

Genelleme yapmak her ne kadar yanlış ise de, şimdiki duruma baktığımızda Suriyelilerin bir kar topunun yuvarlanıp büyüyerek büyük bir çığa dönüşmesi gibi gün geçtikçe büyüyen bir sorun olduğunu artık acı gerçekler bize zorla gösteriyor. Görmek istemesek de görüyoruz bu durumu...

Üçü beşi biraraya geldiği zaman ahkam kesmeye başlıyor. Ve ne yazık ki, Suriyelilerin karıştığı asayiş olayları da günden güne artıyor. 

Daha Ramazan ayının içerisinde Şükran Mahallesi'nde yoktan bahanelerle kavga çıkarmışlar ve düzeni bozmaya yönelik hareketlerde bulunmuşlardı. 

Daha büyük resmi ise muhtelif yerlerdeki patlamalarda gördük. Üzerlerine bombaları yükleyip çıktılar meydana, patladılar...

İşte önceki günü düne bağlayan gece Beyşehir'de yaşananlar. Bir hayvana bile zarar verilmesini istemeyen Beyşehirli kardeşimiz, sokak köpeğine zarar vermeye çalışan Suriyelileri uyardı diye başına gelmeyen kalmadı. Sonunda öldürdüler. 

Neydi ölüm nedeni? Sadece duyarlı olmak. 

Anlaşılan o ki, Esed'in zulmünden kaçanlar, kendilerine kol kanat geren, ekmeğini üleşen, iş veren, aş veren insanlara zulmediyor. 

İlk zamanlardaki mağduriyet dönemi gördüğümüz kadarıyla Suriyelilerin Türkiye'deki cicim aylarıymış. Şimdi cicim ayları bitmiş.

Türkiye bir taraftan Suriyelilerin toplumsal düzeni bozmaya, halkın canına ve malına kastetmeye meyletmiş olan Suriyeli mülteciler sorunu ile uğraşırken, diğer taraftan da Suriyelilere vatandaşlık verilsin mi, verilmesin mi, onu tartışmaya başladı. 

Şayet;

Onların yaptıklarını Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bir ferdi olarak, bir Türk vatandaşı olarak ben yapmış olsaydım, alacağım cezayı Suriyeli de alacaksa, Türk vatandaşlığı ve kimliği verilsin. 

Şartlar tamamen eşit olacak; mülteciymiş diye pozitif ayrımcılık yapılmayacaksa; devletin imkanlarını benden daha fazla değil, benim kadar kullanacaksa Türk vatandaşlığı ve kimliği verilsin. 

Eğitimde fırsat eşitsizliği giderilecek; Suriyelilerin Türkiye'deki eğitim olanaklarından Türk vatandaşından daha ziyade faydalanmasının önüne geçilecekse Türk kimliği verilsin. 

Bir Türk vatandaşı yeni bir iş yeri açacağında uygulanan prosedürlerin tamamı Suriyeliye de uygulanacaksa Türk kimliği verilsin. 

Ben nasıl ki vergimi ödüyorsam, o da benim gibi vergisini ödeyecekse Türk kimliği verilsin.

Fitne ve fesat çıkararak, gettolaşarak, toplum düzenini bozan Suriyelilerin günden güne büyüyen ve Türkiye'yi her yerde karıştırmaya çalışan bu tavırlarının önüne geçilecekse Türk kimliği verilsin.

Suriyelilere bu sıraladıklarım çok büyük bir nimet. Yine bu sıraladıklarım bizim onlar için yapıp yapabileceğimiz en güzel kardeşliktir. Düşünsenize, istihdam açığımız ve işsizlik sorunumuz varken, onlara istihdam ve iş imkanı sağlıyoruz. Bunu kardeşlik kültüründen başka neyle açıklayabiliriz ki?

Ancak!

Tamamen siyasi çıkarlar doğrultusunda hareket ediliyor da sayıları 3 milyonu aşan Suriyelilerin oylarını devşirmek için Türk vatandaşlığı verilmesi konusu gündeme getiriliyorsa; şahsi kanaatimi söyleyeyim, iki cihanda da elim bunu yapanların yakasında olur. Bu ülkenin bir ferdi olarak varsa hakkımı hak yiyene helal etmem.

Özellikle son dönemde yaşananlara baktığımda Avrupalının Suriyeli mültecileri neden kabul etmediğini ve 'Aman bize gelmesinler, siz bakın. Hem din kardeşisiniz' dercesine neden kesenin ağzını açtıklarını daha iyi anlıyorum.