Türk ordusu bu gün Suriye sınırından içeri girdi ve düvenliğimiz için mücadele ediyor. Ümit edilir ki Suriye'de Türk askerinin varlığı orada bulunan ve yaşam savaşı veren Türkmen kardeşlerimizin davasına da yardımcı olur, onlar için bir ümit ışığı, hayat kaynağı olur.

Suriye, Irak ve Güney Anadolu'daki Türk varlığı M.S. 9. yüzyıla kadar iner. Abbasiler döneminde devlet hizmetine alınan Türkler aileleriyle birlikte orta Asya'dan getirtilerek Konya, Eskişehir, Malatya gibiAvasım adı verilen Bizanslıların Uç bölgelerine, serhat boylarına yerleştirilmişlerdi. Hatta Türk askerlerinin Arapların yaşayışından etkilenmeleri için onlara has Bağdat yakınlarında Samarra şehri kurulmuştu.

Suriye'de Türk varlığının bir Devlet olarak ortaya çıkışı Büyük Selçuklu Sultanı Tutuş zamanında olmuştur. Sultan Alp Arslan'dan sonra tahta geçen Melikşah, kardeşi Tutuş'u 1079'da Suriye'nin fethine memur etmiş ve fethettiği bu bölgeleri kendisine vermişti. 1080 yılında Suriye'de devletini kuranTutuş, 1095'te Rey şehri civarında Sultan Berkyaruk'a giriştiği saltanat mücadelesinde yenilerek hayatını kaybetmişti. Yerine oğlu Dukak Şam'da sultanlığını ilan etmiş, kardeşi Rıdvan onu tanımayarak Haleb'i ele geçirerek Halep Emirliğini kurmuştu. 

Tutuşun oğullarından sonra Suriye ve Mısır'da yine bir Türk kökenli aileyi görüyoruz. Selahaddin Eyyübi'nin kurduğu Eyyübiler Devleti.SelaheddinEyyübinin babası Necmeddin Yusuf Azerbaycan'dan gelerek Selçuklu emirlerinden İmadeddinZengi'nin devlet hizmetine girmişti. Mısır'ı ve Suriye'yi İmadeddinZengi'ye bağlı olarak idare eden Selahaddin Eyyübi, 1174 yılında İmadeddin'in vefatı üzerine onun dul eşiyle evlenerek bağımsız olarak Eyyübi Devleti'ni kurdu.

SelahahdinEyyübnin kurduğu devlet, 1250 yılında yine bir Türk devleti olan Memlukluların eline geçti ve 1517'ye kadar devam etti. Yavuz Sultan Selim'in Mercidabık ve Ridaniye savaşlarının neticesinde Osmanlı topraklarına kattığı Suriye ve Mısır ülkesi, 1881'de İngilizlerin Mısır'ı işgal etmesi üzerine elimizden çıkmış, Suriye ise 1918'de Osmanlı devletinin tarih sahnesinden çekilene kadar Türk devleti sınırları içinde kalmıştı.

Osmanlı Türk Devletinin bayrağı gölgesinde Suriye, Mısır ve Filistin bölgesi en mesut günlerini yaşarken, 1901 yılında petrolün ortaya çıkmasıyla birlikte gözlerini Ortadoğu'ya dikmiş olan batı dünyasının emperyalist devletlerinin cirit attığı bir yer olan bu bölge halkının nasibine, o gün bu gündür kan ve gözyaşı düşmüştür. 1918'den sonra tamamen savunmasız kalan bölgedeki Türk ve Müslüman kardeşlerimize önce İngilizler ve Fransızlar büyük katliamlar yapmışlar, evlerinden yurtlarından sürerek onların emlakini Kürtlere, Araplara, Süryani v.s kavimlere vermişlerdir. Türk halkının öz dili olan Türkçe ile okuyup yazmayı, hatta birbiriyle konuşmayı bile yasak etmişler, okullarını kapatmışlarladır.Altınköprü, Halepçe gibi katliamlar hepimizin malumudur.

1906'daki Halep Vilayet salnamesine göre Suriye vilayetinin tamamında 3-4 milyon Türk yaşarken (1)bu gün ne kadar Türkmen varlığından söz edebiliyoruz acaba?

İnşallah yukarıda da belirttiğim gibi Suriye'ye giren Türk birlikleri Türkmen varlığının bir teminatı olur. Fakat İŞID'in temel dayanağı olan Türkiye içindeki PKK ile onların bağlantısın kesmedikçe, Türk topraklarını PKKK militanlarından temizlemedikçe, PKK'nın TBMM'deki siyasi yapılanma ve yuvalanma dağıtılmadıkça bu harekâtın ne derece başarılı olacağı meçhuldür. 

 

***

Yarın, 26 Ağustos'tur. Bu tarih bana 1071 Malazgirt Savaşının ve Rum İmparatoru Romen Diyojen ile Türk Sultanı Alp Arslan'ın efsanevi mücadelesini, savaşı ve Türkün zaferini hatırlatıyor. Yine bu tarih bana Türk'ün siyasi varlığını Avrupa'da ve Afrika'da silmeyi başaran emperyalist devletlerin Afyon Kocatepe'de başlayan 26 Ağustos Başkomutanlık Meydan Muharebesiyle onların bütün planlarının ters yüz oluşları, perişan bir vaziyette geri çekilmeye başladıklarını yıldönümüdür. 26 Ağustos1922'de başlayan harekât Kütahya-Dumlupınar'da 30 Ağustos'ta en büyük darbeyi almış, bozgun olarak kaçan Yunanlıların takibi için M.Kemal Paşa, Türk ordusuna; “Ordular İlk hedefiniz Akdeniz'dir, İleri!” emrini vermiştir. İlerleyen Türk ordusu 8Eylül'de Uşak'ı, 9 Eylül'de Manisa ve İzmir'i düşmanlardan temizlemiştir

Malazgirt Savaşı, 26 Ağustos 1071De Muş'un Malazgirt ilçesi yakınlarında Selçuklu Sultanı Alp Arslan ile Bizans İmparatoru Romen Diyojen arasında vuku bulmuştur. 1070yılında Hemadan'dan hareketle Suriye yolunu takip ederek Fırat boylarına geldi. Burada bir kısım kaleleri alarak ordusunun dinlenmesi için askerine izin verdi. Bu arada büyük bir Bizans Ordusunun üzerine geldiğini duyan sultan ordusunu toparlayarak Malazgirt'e hareket etti. 14 Ağustos'a Malazgirt yakınlarına gelen Sultan,Bizans imparatoruna bir elçi göndererek daha önce yapılan sulha saygı göstermesini, onun memleketinin ona, kendi memleketinin kendisine verilmesini istedi. İmparator ise küstah bir şekilde “Başşehri olan Rey'i almadıkça ve bizim ülkemize yaptığını onun memleketine yapmadıkça dönmek mümkün değildir. Ve onun ile sulh ihtimali yoktur. Benim merkezim bundan sonra İsfahan ve Irak'tır. Onun söylediği söz benim kulağımdan uzaktır.” cevabını verdi.(2)

Sultan Alp Arslan'ın ordusunun sayısı azdı. Askerleri yorgundu. Sultan Hocası ve imamını Ebu nasır Muhammed b. Abdülmelik'in tavsiyesine uyarak savaşı Cuma gününe başlattı. Reşidü'd-Din Fazlullah Rum askerinin fazlalığından şöyle bahseder: “Allah'ın sırt çevirip zelil kıldığı düşman her yana dağılmış pervaneler, kelebekler ve çekirgeler gibi kum ve karınca adedince gelip çarpışmak üzere sultanın karşısına dikildiler.(3)Cuma günü, Sultan ve ümeranın farz ve sünnetleri kıldıktan sonra İslam askeri hep bir ağızdan tekbir sesleriyle düşman hücum etti. Azlığı çokluğa galip kılan Allah'ü Zülcelal davasında hak ve sadakat üzre olanı muzaffer etti. Koskoca Bizans ordusu darmadağın oldu Rey'de anlaşma imzalayacak olan imparator küçümsediği Türk Sultanına esir düştü. Son derece merhametli ve affedici olan sultan Bizans imparatoruna iyi davranmış, “Ben senin durumuna düşseydim bana ne yapardınız diye sormuş. O da “Düşmana ne yapılması gerekiyorsa onu yapardım.” cevabını vermiştir. Sultan “Sana ne yapmamı bekliyorsun” diye sordu. O da “Beni öldürebilirsin, bu bir kasap işidir bunu herkes yapar. Zaferini göstermek için beni şehirlerde dolaştırır veya satarsın; bu da sarraf işidir. Üçüncü ihtimal ise bir hayal ve delilik olur “dedi. Alp Arslan bunu öğrenmek için ısrar edince O da;”beni tahtıma iade edersin, sana dost kalır yıllık vergi öderim, senin naibin olurum. Çağırdığın zaman askerlerimle gelir, hizmet ederim.”(4) Âli cenap Sultan, imparatoru affetti ve barış olunu tercih etti. Yapılan anlaşma gereğince Doğu Anadolu Bölgesi Türklere teslim edilecek, Bizans İmparatoru Türklere yıllık vergi ödeyecekti. Ancak Bizans'taki saltanat değişikliği anlaşma hükümlerini uygulamaya fırsat vermedi. 

Sultan Alp Arslan,bütün beylerine emir vererek Anadolu'nun fethini ve fethettikleri yerleri de kendilerine ikta olarak verileceğini vaad etti. Bir yıl içinde Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu'da Danişmen, Artuklu, Mengücek, Saltuklu gibi Türk Beylikleri kuruldu. Doğu su Türkler tarafından garanti altına alınan Anadolu'nun iç,  batı ve kuzey bölgelerinin fethi de Kutalmışoğlu Süleyman Şah ve onun emirlerine, devlet adamlarına ve askerlerine müyesser olmuştur.

1683'tenberi Avrupa karşısında geri çekilişimizin son durağı olan Sakarya'dan sonra Türk'ün şahlanarak 26Ağustos'ta tekrar dirilişini, düşmanın Anadolu'dan temizlenme hareketinin başlangıcı olan 26 Ağustos ve 30 Ağustos 1922'yi asla unutmamamız gerekir. Bu durumlara bir daha düşmemek için daima milli birlik ve beraberliğimizi güçlü tutmalıyız. Türk devleti, Türk büyüklerine, bayrağımıza ve dinimize, cumhuriyetimize saygılı olmalı ve sahip çıkmalıyız.

Bizlere Türklere yurt kurmak için Anadolu'nun kapılarını açan Türk Sultanı Alp Arslan ve Anadolu fatihlerini hayırla yâd ediyorum. Bizlere Anadolu'da kalma, barınma şansı veren 26 Ağustos 1071 ve 26- 30 Ağustos 1922 tarihleri her zaman ve her yerde hayırla yâd edilmeli ve coşkuyla kutlanmalıdır.

Selam ve muhabbetle!

Dipnot

1)Sudan Köprülü,afkarhura.com)

2)Ahmedb. Mahmut, (Trc:Prof. Dr. Erdoğan Merçil, Selçukname, s.103 v.d, Bilge Kültür Sanat Yay.2011/İST

3)ReşideddinFazlullah, (Çev:ErkanGöksu,H.Hüseyin Güneş) Camiü't-Tevarih,s.81 v.dBilge Kültür Sanat yay,2010/İST

4) Turan, Osman Prof. Dr., Büyük Selçuklular Tarihi ve Türk İslam Medeniyeti,s.184 v.d, Dergah Yay, 3.Baskı, 1980/İST