Barış Pınarı Harekatı’na ABD ile varılan anlaşma çerçevesinde ara verilmişti.  Harekata 120 saat ara verilmesiyle birlikte PYD/YPG terör örgütünün bölgeden çıkacağı ABD tarafından taahhüt edildi. Bu anlaşmanın hemen ardından ise Türkiye’ye karşı bütün yaptırımların ve yaptırım hazırlıklarının geri çekileceği, Amerika tarafından duyuruldu. Ancak anlaşmanın arkasından Türkiye’nin bu hamlesinin neler getireceği ve ABD’nin sözünde durmaması halinde neler olacağı merak konusuydu. Üstelik harekat başlamışken böyle bir gelişme sahiden erken mi soruları epey tartışıldı. Bu tartışmalar devam ederken Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Putin’in görüşmesi sonrasında ilan edilen mutabakat gösterdi ki, Türkiye birden fazla seçeneği çalışmıştı.

Saha da bulunmamızın masada elimizi güçlendirdiğini gördük. Önceki yazılarımızda da belirttiğimiz üzere dik ve net tavrı ile sahada bulunmanın çok önemli olduğunu bir kez daha tecrübe ettik. Sahadaki kararlı duruşumuz masada elimizi yükseltme imkanı sağlamıştır.

Türkiye’nin bir ayağı sahadayken iki küresel aktör ile anlaşma yapmış olması göz ardı edilemez bir diplomatik hamle olarak okunmalıdır. İlk etapta yapılan anlaşma çerçevesinde ABD’nin bölgeden çekilmeye başlaması ile sürecin başladığını gördük. Üstelik bölgeden çekilen ABD askerlerini yerel işbirlikçi teröristlerin taşlaması hadisesinin aslında bölge üzerindeki bütün dengeleri gösterir nitelikte olduğunu düşünmekteyim. Bu meseleyi başka bir zaman yazmak istiyorum. Bunun için konumuza dönecek olursak, bölgeden çekileceği taahhüt edilen teröristlerin taciz ateşleri sebebiyle Türkiye’de kamuoyu endişelenmeye başladı. Ancak Türkiye’nin hesaplı diplomasisi bölgeden ABD askerlerinin çekilmesini sağlamış oldu.

Süreç itibariyle bu çekilme esnasında rejim güçlerinin kimi bölgelere yöneldiği görüldü. Bu durumda Türkiye açısından bir endişe yarattı. Öyle ki Esad’ın YPG/PYD’li teröristler ile anlaşmış olması ihtimali ve Esad ile Rusya’nın YPG/PYD’li teröristlerin hamisi olacağı tehlikesi gündeme gelmiş oldu.

Bu sıralarda Putin ile Cumhurbaşkanı’nın görüşmesini merakla bekliyorduk. Bu görüşme sonrasında ise pek çoğumuzun beklemediği bir sonuç çıktı. Yayınlanan mutabakat çerçevesinde Türkiye’nin ABD karşısında Rusya’yı devreye sokmuş olması yine önemli bir hamle olarak görülmelidir. Öte yandan mutabakat maddelerine bakıldığı takdirde Türkiye’nin politikalarının daha saha temelli bir hale geldiği söylenebilir.

İlk madde de Suriye’nin siyasi birliği ve toprak bütünlüğü ile Türkiye’nin milli güvenliğinin aynı anda anılması aslında önemli bir mesajdır. Suriye’nin toprak bütünlüğü Türkiye’nin sınırında bir terör devletinin kurulmaması adına önemlidir ve bu artık mutabakat aracılığıyla kabul edilmektedir. Mutabakatın 5. Maddesi çerçevesinde Rusya ile atılacak olan ortak devriye meselesi de çok kritiktir. Rusya bu maddede teröristlerin tahliyesini garanti ediyor ve  olası bir aksilikte ise Türkiye’nin müdahale hakkına saygı duyacağını belirtiyor. Üstelik ortak devriye kararı ile ABD’ye karşı Rusya ile yeni bir denge hesabının güdüldüğü ve sahada Rus askerleri ile Türkiye’nin elinin güçleneceği açıktır.

Mutabakatın 4.Maddesi ise Türkiye’nin gelecek Suriye politikası hakkında ipucu vermektedir.  1998 yılında Türkiye ile Hafız Esad Suriye’si arasında imzalanan ‘’Adana Mutabakatına’’ vurgu yapılması, Türkiye’nin artık Suriye’de resmi bir muhatap kabul edeceğine işaret etmektedir. Peki herkesin dillendirdiği Adana Mutabakatı Nedir?

Öcalan’ın Suriye’de bulunması ve PKK teröründen dolayı Türkiye ile Suriye’nin arası epey gergindi. Bu gerginlik durumu her geçen gün yükselmekteydi. Türkiye ise baskılarını artırmaktan geri adım atmaya niyetli gözükmüyordu. Bu dönemde Türkiye’nin baskılarına dayanamayan Suriye, terörist başının 9 Ekim 1998’de ülkesinden çıkmasını sağladı. Sonrasında ise araya ABD ve Hüsnü Mübarek girip Suriye ile anlaşmaya katkı sağladılar.

Bu kapsamda 20 Ekim 1998’de imzalanan mutabakat ile Suriye, Türkiye’ye karşı  teröre müsaade etmeyeceğine dair bir teminat verdi. PKK’nın kamplarının kapatılmasından tutunda, silahlarına el konulmasına kadar birçok teminat verilmekteydi. Bu mutabakat çerçevesinde Hafız Esad’ın öldüğü 2000 yılına kadar 6 kez güvenlik toplantısı yapıldı.

Bugün tekrar gündeme gelen mutabakat sayesinde Suriye’nin teröristlerin hamisi olamayacağı garanti altına alınmış oldu.