Son günlerde  her ağızdan bir söz çıkmaya başladı!

Ülkemizin  sorunlarını tabii ki konuşacağız!.

15 Temmuz FETÖ darbesi sanki 300 yılın birikimi bir durgunluğun,  yolu tıkanan nehrin dağları patlatması gibi bir şeydi.. Toplum ; toprak misali yeniden karıldı,  yeni yaşama yeni bir vadi açıldı!

Osmanlıyı yere sermiş, yapılar adeta bu depremle deşifre oldu!

Kendi kodlarını karıştırmış, kullanılmaz hale getirmiş devletin kendini yeniden yapılandırma fırsatı doğdu..

Hatta müttefikimiz devletler,  elimizi sıkarken dostluk mesajı verirken arkamızdan dümen çevirmeleri de hiç bu kadar açık deşifre olmamıştı!

Hani bir çok olayda birileri düğmeye basıyor dediğimiz , ''O''  parmağı suçüstü yakaladık!

Koca imparatorluk çökünce Çanakkale'de yeniden dirilirken,  oluşturmaya başladığımız  ama,tamamlayamadığımız kendimiz olmayı henüz  becerebilmiş değiliz.

Medeni kanunu isviçre'den, Anayasamızı biraz Fransa'dan , Biraz Amerika'dan,

Caza hukukumuzu Mussolini İtalyasından,,,,

Ekonomimizi karma ekonomi, ithal ikameci  ekonomi ile kopyacılığı, taklidi  beceri kabul edip gelişmeye çalıştık..
Dedim ya bir türlü kendimiz olamadık.. Kendimize gelemedik..

Kendini bulamayan,kendi olamaz zaten..

Hayatımız sulanarak, bulanarak devam etti!

Hani son zamanlarda tutuklamalarla sulandırılmaya çalışılan adalet gibi.. Acaba birçok problem Fetö örgütü denerek sulandırılıyor mu sorusu topluma yayılmaya başladı..

Ergenekon'da da olmadı mı?  Suçluların yanında masumları da mahkum etmedik mi? Yıllardır gerçekleşen onca olayı kim yaptı?  Toplumun kafasında soru olarak kaldı!

Bulanarak akan bir nehir gibiyiz.

Sadece içimiz değil , çevremiz de bulanık!Kim kimin tarafında ? Çok net değil.. Üstelik net olması da istenmiyor.. Karıştırıcılar iş başında!
Süper devletler  terör örgütleri ile el ele!. Sanki en güvendiği müttefiklerinden daha yakın bir pozisyondalar! 

Mesela YPG'nin ısrarla Terör örgütü olduğunu söylememize ,ispat etmemize rağmen  maalesef dayanışmaya devam ediyorlar!.

Yani içimiz dışımız bulanık!.. Puslu.. Üstelik yaşadığımız olaylar bu ortamı oluşturanlar içte de dışta da aynı güçler!. İçte onlara alet olan taşeronlar var..

Sayın Cumhurbaşkanımızın söylediği gibi At izi,İt izine karışmış durumda!.

Böyle zamanların en önemli  davranış adil olmak.. Özellikle devleti yönetme sorumluluğu olanlarda!

Açık olmak..İletişim kanallarını çok iyi kullanmak..  

Başta muhalefet olmak üzere ,bütün halkı ikna etmek!. Kesinlikle  göz boyamadan kaçınmak..

Karar verirken,  konunun bize ne fayda sağlayacağını değil, memleket için hangi sonuçları doğuracağını düşünmek..

Eğer kendimiz bile;  millete, devlete zarar veriyor isek,  onu bile samimi şekilde yargılayabilen olgunlukta olmalıyız.

Adaleti herkes için uygulamak..

Karmaşıklığı kendi, geleceği için kullanmak isteyen; kişi, kurum, şirket, sivil toplum örgütü kim varsa , ne varsa  onlara dikkat edip , tespit edip,olayları milletin ve ülkemizin bekası açısından değerlendirmeliyiz..Kullanılmamalıyız!

Belki de  şimdiye kadar pek soramadığımız asıl soruyu şimdi sormalıyız!

Serinkanlı bir şekilde soluklanarak..Düşünerek ve toplumsal muhakemenin önünü açarak..
Uzlaşma, istişare kurumlarını her zamankinden fazla çalıştırarak.. Ama kendi menfaatimizi öncelikli olarak düşünmeden..

Biz nasıl bir devlet olmalıyız?
Dünya nereye gidiyor?

Çevremizde ve dünyada neler oluyor?

Biz dünyanın yeni oluşumunda ve geleceğinde nasıl bir rol almalıyız?

Bu sorulardan sonra?

Potansiyelimiz ne?

Nasıl bunu harekete geçirebiliriz?

Nasıl bir pozisyon almalıyız?

Bu soruları öz güvenle, hiçbir komplekse girmeden sormalı ve cevaplamalıyız?

Bu bizim yapmamız gereken davranıştan çok, insanlığa karşı sorumluluğumuz.. Bunu yapabilecek gücümüz de imkanımız da , insanımız da var..

Yeter ki samimi olalım!

Toplumun bir ferdinden, her ferdine kadar düşünen fikri olan beyinleri  toplumsal bilince dahil etmeliyiz..15 Temmuz'la uyanan toplumsal bilinç;  katkı yapmaya,  her zamankinden daha hazır..
Edilgen yapıdan etken yapıya geçen adımlarımızı atalım!

Bu işbirliğini davet ettirmek, samimice yapmak, ufak tefek bencilliklere kurban etmemek iktidarın ve hükümetin sorumluluğu..Davranışlarını en hassas kontrol etmesi gereken, uyanık davranmaması gereken,  gücü kontrol eden hükümettir.. Anlayış sorumluluğu ona aittir.. Dik durmak kadar,diklenmeden durmak da onun sorumluluğu, şikayet hakkı yoktur.. Çözümün önünü açma sorumluluğu vardır..Bu davranışlar medeniyet yolunun temel taşlarıdır..

Muhalefet de bütün takıntılarını bu konu uğrunda bırakmalı.. Ölçüsü milletin ve ülkenin bekası olmalı.

Bu bulanık dönemden, sisli dönemden kazasız belasız geçmek, kendimize gelmek için bir fırsat!

İyi değerlendirmeliyiz..

Bu depremi, krizi, iyi yönetmeliyiz..

Sonunda demlenmiş, dinginleşmiş,, berraklaşmış şekilde kendimizi bulmak, kendimize ulaşmak için iyi fırsat..

Kendi kodlarımızla, bütün toplum olarak, kimseye benzemeden, kendi hayalleri ve hedefleri ile var olmalıyız..İstiklal  ve  geleceğimiz ve insanlık için yeniden yapılanılan bu dönemde çok dikkatli olmalıyız.

Başkalarına benzeyerek, taklit ederek bir yere varılamayacağını umarım idrak etmişizdir..

Burada toplumun bireyleri olarak da , bizler de başkasından beklemeden, kendimizi gözden geçirip kendisi olmuş, kendi fikri ile toplumuna ve kendisine katkı yapabilen bireyler olmak için bilincimizi harekete geçirelim..

Aklımızı;  milletimizi önceleyerek kullanalım..
Uyanıklılıklarla topluma zarar verdiğimiz hiç bu kadar anlaşılmamıştı sanırım..

Muassır medeniyeti yakalamış bir toplum, öncelikle aydınlanmış, kendisi olabilmiş, bireyleri vasıtası ile gerçekleşecektir..

Mevlana Hazretleri daha 1250'li yıllarda;

Her gün bir yerden göçmek ne iyi.
Her gün bir yere konmak ne güzel.
Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş.
Dünle beraber gitti, cancağızım,
ne kadar söz varsa düne ait.
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.

Derken bize yeni şeyler yapmamızı öğütlemiş

Bu öğüdü tam anlama zamanımız!

Hadi yeni şeyler yapalım!
Yoksa ; eski tas , eski hamam!. O üst akıl dediğimiz alçak akıl, salyası akmış bizi izliyor! 

Bütün İslam Aleminin Kurban Bayramını kutluyorum..