Son devrin hastalığı olsa gerek hiçbir şeyden memnun olmuyoruz ve sürekli halimizden şikâyetçi oluyoruz. Hem kendimizi hem de ailemizi, cemiyetimizi huzursuz ediyoruz.

Mutlu olmak ve elimizdeki nimetlerin değerini anlamak için kendimizden aşağı olanlara bakmak yeter. Rabbimizin bize verdiği nimetlerin hangisini inkâr edebiliriz ki?

Her gün güneş üzerimize doğuyor ve biz rızkımızı aramak için gerekli vakti bulabiliyoruz.

Denizden bir yudum su içseniz, ağzınızı, mide ve bağırsaklarınızı yakar kavurur. Ama Cenab-ı Allah bize yerin altından, toprak ve çakıl katmanlarından süzerek tertemiz, berrak tatlı su çıkartıyor, şırıl şırıl akan dereler, ırmaklar var ediyor; bunun da kıymetini bilmiyoruz ve fütursuzca israf ediyoruz, kirletiyoruz ve kullanılmaz hale getiriyoruz. Allah'ın bize verdiği nimetleri kendi ellerimizle yok ediyoruz.

Allah bize el ayak vermiş, taş gibi hareketsiz ya da bitkiler ve ağaçlar gibi taşa toprağa bağlı değiliz. Serbestçe hareketlerimizi yapıyoruz.Allah'ın insanoğluna bahşettiği en büyük nimet olan akıl sayesinde bir nesneyi elimize alıp onu rahatlıkla evirip çevirebiliyoruz, istediğimiz şekli vererek daha kullanışlı hale getiriyoruz. Mesela ağacın yaşlılarını keserek odun ve kereste haline getiriyoruz, evlerimiz inşa ediyoruz, çarşı ve pazarlarımızı kuruyoruz. Birçok eşyamızı, kapı, pencere, mobilya, yatak, kanepe, kap-kacak v.s ağaçtan yapıyoruz. İstediğimiz meyve ve sebzeleri yetiştirip, satıyoruz, ya da alım gücümüz var.

Allah bize hiçbir harcama yapmadan, emek çekmeden göz vermiş, kulak vermiş, sağlık vermiş. Ama biz yine de mutsuzuz. 

Neden?

Çünkü elimizde olanla yetinmeyi bilmiyoruz. Hep daha fazlasını istiyoruz.

Boyumuz kısa, yanımızdan bir servi boylu geçince hemen ona imreniyoruz. Allah'ın bize takdir ettiği boyu beğenmiyoruz. Sanki kendimiz daha uzunun yaratabilecek güçte miyiz? Doğar doğmaz en az iki yaşına kadar anneye bağlı, ona muhtaç olan bir varlığız.

Allah bize sağlık vermiş, koşup eğleniyoruz, her işimizi başkasına muhtaç olmadan rahatça yapabiliyoruz. Ama biz yine de Allah'ın verdiği sağlıktan şikâyetçi oluyoruz. Allah'ın kulunu sınaması için verdiği azıcık bir mihnette ofluyoruz, pufluyoruz: “Ben ne yaptım da Allah bunları verdi. Ben ne günah işledim de bunlar başıma geldi” gibi sözlerle Allah'ı şikâyet ediyoruz. Sağlıklı, mutlu günlerimizde “Ben ne gibi güzel ameller işledim de hiç emek sarf etmeden bu gözü, bu kulağı, bu sağlığı bana verdi?” demiyoruz.

En azından rahat bir nefes alabiliyorsak, astım hastalarına ve sürekli solunum cihazlarına bağlı olarak yaşayanlara göre biz çok şanslıyız demektir. 

Hayatındaki tüm olumsuzluklara rağmen hâlinden hiç şikâyetçi olmayan birini tanıyorum ve sizlere de onu tanıtmak istiyorum. Boyundan aşağısı “Yaşama Savaşım” ve “Dağ Yürüyüşleri” adlı kitaplarının yazarı Hande Dağ! Ne zaman görsem, “Nasılsın Handeciğim?” desem; “Çok şükür halime. Çok iyiyim Anuş Ablacığım” diyor.Sekiz dokuz aylıkken tekerlekli sandalyeye mahkûm olmuş bir kızımız. Şu anda 34-35 yaşlarında bulunan Hande adım atabilmek umuduyla yaşıyor. 

En son Hande'nin beyninde bir pıhtı attı ve 13 gün komada yattı. Hayata yeniden tutunabilmeyi başaran Hande'yi 1Ağustos 2016'da Medicana Hastanesi'nde birkaç kadın yazar olarak ziyaret ettik. Hande konuşma yeteneğini kısmî olarak kaybetmiş; ama her konuşulanları duyuyor ve anlıyor. Ziyaretimizden çok memnun kaldı. “Nasılsın Handeciğim?” dedim ve gözleriyle, bakışlarıyla; “Çok şükür .”dedi. Elimden tuttu önce öptü ve zorlanarak alnına götürdü. Hande'nin annesi, sabır abidesi Şükran Dağ ise; “Hande kefeni yırttı.” dedi ve ağladı. Fedakâr anne sevinç gözyaşları döktü ve “Allah bu günümüzü aratmasın!” niyazında bulundu.

Handeciğime Allah'tan acil şifalar, annesine de bol sabırlar ve muvaffakıyetler diliyorum. İnşallah tez zamanda Hande sağlığına kavuşur ve evlerine çıkarlar.

Hande'yi size niye anlattım zannediyorsunuz? Yardımsız bir adım atabilmenin hayaliyle ve umuduyla yaşayan Hande, başına gelen onca felâketlere rağmen bir gün bile “of” demiyor ve sürekli haline şükrediyor.

Bizler, sapa sağlam insanlar azıcık sağlığımız bozulsa ya da işlerimiz ters gitse hemen veryansın ediyoruz. Şükredecek çoooook halimiz var da bunun farkında değiliz.  Nelere malik olduğumuzu biraz tefekkür edelim lütfen.

Allah, bizleri küfran-ı nimette bulunanlardan değil şükreden, daima kendini ve Rabbini bilen, zikreden kullarından eylesin.

Selam ve dua ile