Beş parmağın beşinin de bir olmayacağı gibi, insanların da hepsi bir olmuyor...

Yüce Allah, kutsal kitabımız Kur'an-ı Kerim'inde Hucurat Suresi'nin 13. Ayetinde mealen diyor ki, “Ey o bütün insanlar! Biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık, hem de sizi şaab şaab, kabîle kabîle yaptık ki tanışasınız, haberiniz olsun ki Allah yanında ekreminiz en takvalınızdır, her halde Allah alîmdir, habîrdir.”

İnsanlar boy boy, kabile kabile, kavim kavim ayrılmışlar. Yol göstericimiz, hayat rehberimiz, kullanma kılavuzumuz olan Kur'an'da bu ayetle insanların farklı şekillerde, farklı ırklarda, farklı boylarda ve fikirlerde yaratılmasındaki gayenin doğru yolu aratmak, doğru olanda buluşmak olduğu ifade ediliyor.

Bugün bakıyoruz, eşrefi mahluk olan insanlar birbirine fiziken çok benziyor. Hepimizin ağzı, dili, eli, ayağı, yüzü, gözü var.

Hepimizin aklı var.

Hepimizin fikri var.

Ama düşünce yapılarımız birbirinden farklı. İyiyi ve doğruyu bulmaya çalışmak, iyiden ve doğrudan yana olmak, insan olanın, akıl sahibi olanın düsturu olacaktır.

Ancak ne yazık ki, bir FETÖ belası var başımızda. PKK belası var. İslam'ın adını kirleten bir IŞİD belası var.

Dün Irak'ta, Mısır'da olduğu gibi bugün Suriye'de zulüm var. Filistin zaten kaynayan bir kazan...

İnsanlar İslam'dan ve Kur'an'dan uzaklaştıkça, sapkınlığa ve yanlışa düşüyorlar. Zulüm doğuyor...

Benim bir komşum var. Suriyeli...

Dilini pek anlayamıyorum. Ara sıra kapıdan girip çıkarken selamlaşıyoruz, o kadar. Genç bir kardeş. Suriye'de yaşanan Esed zulmünün ardından Türkiye'ye gelip, Konya'ya yerleşenlerden.

Eşi ve 2 minik yavrusu ile birlikte yaşıyor. Allah şahit, bir kötülüğünü de görmedik. Kendi halinde, sessiz sakin biri. Gündüz işinde gücünde, akşam olduğunda da sessizce evine girip istirahat ediyor.

Önceki gün, akşamın ilerleyen saatlerinde apartmanın içerisinde bir feryat bir figan...

Koşar adım sesin geldiği yere doğru gittik. Adamcağız, merdivenin basamaklarına yığılmış kalmış. Ne olup bittiğini anlamaya çalışıyoruz.

Beni görünce hemen doğruldu, üzerime doğru geldi. Biraz tedirgin olmadım değil. Ancak gözündeki yaşı görünce niyetinin kötü olmadığını anladım.

Sıkı sıkıya sarıldı.

Bazen kelimeler kifayetsiz kalır. Anlatamaz hisleri...

İsmini dahi bilmediğim Suriyeli komşum belli ki büyük bir acı yaşıyordu. O şekilde bir hayli bekledikten sonra diğer komşular da çıkıştı. Su verdik, sakinleştirmeye çalıştık.

Cep telefonunda bir ses kaydı vardı. Sürekli ona işaret ediyor ve ağlıyordu. Ses kaydını da dinledim ama yine bir şey anlayamadım.

Sonunda güç bile öğrendik ki, babası Suriye'de şehadet şerbetini içmiş. Zalim Esed'in güçleri Özgür Suriye Ordusu'nda bulunan babasını ve beraberindekileri seyahat halindeyken araca bomba atarak şehit etmiş.

Suriyeli bu kardeşimiz içimizdeki yabancıydı o ana kadar. Ancak acı ile kıvranınca biraz da merak duygusuyla Suriyeli kardeşimizle iletişim kurmaya çalışınca neden böyle büyük bir acı yaşadığını anladık.

Denilebilir ki, ne işi vardı Konya'da. Madem kendisi de gidin orada şehit olsaydı. Ama gencecik karısını ve daha ellerine muhtaç olan çocuklarını düşününce insan, durup tekrar düşünüyor.

Beş parmağın beşinin de bir olmadığını, insanların farklı farklı yaratıldığını söylemiştik. Ancak acılar insanları birbirine bağlayıp kenetleyiveriyor. Hele bir de din kardeşinizse ve acısını anlatmaya çalışırken 'Allah' kelamını dilinden düşürmüyorsa, nereli olduğunun hiçbir önemi kalmıyor. İnsan ortak noktasında buluşuveriyoruz.

Biraz sakinleştikten sonra 'şükran, şükran' diyerek bizi uzaklaştırdı.

Sana da şükran ismini bilmediğim Suriyeli kardeşim. Allah babana rahmet eylesin...