Konya Ladik Kompenspor 2001 yılında Kayseri’de oynanan maçlar sonunda şampiyon olup Türkiye 3. Futbol Ligine yükselmişti. Fakat Lâdik ertesi gün şampiyonluğuyla değil, sahada kılınan şükür namazıyla Türkiye’nin gündemine adeta bomba gibi düşmüştü. 28 Şubat postmodern darbesinin toplumun bütün katmanlarında hüküm sürdüğü bir dönemde yaşanan sahada şükür namazı hadisesi ‘ülke yıkıma götürülüyormuş gibi’ aylarca gündemde tutuldu, Devlet Güvenlik Mahkemeleri harekete geçirildi. Genç bir İlahiyat Fakülteli ve idealist bir futbolcu olan Hamdi Öğütçü’yü Türkiye o namazıyla tanımış; kimileri çok severken, kimileri de nefret etmişti. Yıllardır Kıbrıs’ta yaşayan Hamdi ‘O günleri anlatır mısın?’ diye sorduğumuzda suskunluğunu bizim için bozdu. Bir döneme ışık tutup tarihe not düşmek üzere Hamdi anlattı, biz yazdık.

M.GÜDEN: Nerede ve ne zaman dünyaya geldiniz, futbola nerede başladınız?

H.ÖĞÜTÇÜ: 1975 yılında Muğla’nın Fethiye ilçesine bağlı Alaçat Köyü’nde dünyaya geldim. Futbola da Fethiye Doğanspor altyapısında başladım ve genç takıma kadar oynadım.

M.GÜDEN: Dünyaca şöhretli bir turizm beldesinde yaşıyorken Yüksek Öğrenim için neden İlahiyat Fakültesini tercih ettiniz?

H.ÖĞÜTÇÜ: Rahmetli babam çok inançlı biriydi ve benim İlahiyat okumamı istiyordu. Ben ise futbol oynadığım için Beden Eğitimi okuma isteğindeydim. Fakat babamı kırmayıp İlahiyat Fakültesini seçtim. Konya’yı tercih etmemde ise o yıllarda Ankara Dil Tarih Fakültesi Arap Dili Edebiyatı’nda okuyan en büyük ağabeyim yönlendirici oldu. Tercih yaparken, “Gideceğin şehrin manevi değeri de yüksek olsun” demişti. Bunun üzerine Konya’yı tercih ettim.

M.GÜDEN: Konya’da İlahiyat öğrenciliği sırasında parmakla gösterilen, umut vadeden sporcular arasında gösterilmeyi nasıl başardın?

H.ÖĞÜTÇÜ: Konya’ya geldikten sonra Tek Meramspor’da oynamam benim için büyük talihti. Burada Konya futbolunun en iyi altyapı antrenörlerinden Yakup Denizler’in eğitiminden geçtim. Futbol kültürünün yanında taşıdığı ve bizlere aşıladığı insani değerler açısından kendisini her zaman minnetle anarım.

Selçuk Üniversitesi’nde öğrenci iken Üniversite takımında da oynadım, önemli başarılar kazandık. Burada da Ali Niyazi İnal ve Selçuk Buğdaycı hocalarımız çok değerli insanlardı.

M.GÜDEN: Konyaspor’a transferin nasıl gerçekleşti?

H.ÖĞÜTÇÜ: Tek Meramspor’da iki sene oynadım ve ardından 26 Temmuz 1996’da Konyaspor’la profesyonel sözleşme imzaladım. Rahmetli Ömer Duran hocam beni bir sene takip edip yönetime ‘transfer edilirsem faydalı olacağımı’ söylemiş. Beni ‘Sen benim Rıdvan’ım olacaksın’ diyerek motive ederdi. Profesyonelliğe geçişim Ömer Hocam sayesinde olmuştu, Allah rahmet etsin.

Konyaspor’da bir sezon oynadım. Henüz 20 yaşındaydım ve toprak sahada oynarken, soyunma odasından izlediğim yıldız oyuncuların yanına gitmiştim. Bu ilk yıl benim için alışma dönemi olacaktı. Buna rağmen çok çalıştım ve çok da maç oynadım.

M.GÜDEN: İlahiyat camiası sizin futbolcu kişiliğinize ya da futbol camiası İlahiyatçı yönünüze nasıl bir yaklaşım gösterdi?

H.ÖĞÜTÇÜ: İki tarafta da olumsuz bir yaklaşım görmedim. Profesyonel seviyesine geldikten sonra, eğitim hayatımla sporcu yönümü tek kanalda birleştirebilirdim. Hatta Konyaspor’a transfer olduğumda Rahmetli Ömer Duran hocam “Beden Eğitimi Bölümüne girmeni sağlayabilirim” demişti. Bunun üzerine ben de İlahiyat Fakültesini bırakma kararı alıp vedalaşmak için Meram Yolundaki okuluma gittim. Hocalarım beni çok seviyordu. Dekanımızın odasında 7-8 tane profesör-doçent hocalarımız oturmuş sohbet ediyorlardı. Durumu anlattım. “Konyaspor’a transfer oldum. İşim gereği İlahiyatı bırakıp Beden Eğitimi Bölümünde okumak istiyorum. Bir yandan futbol oynarım, diğer yandan Beden Eğitimi Öğretmenliği yaparım” dedim.  Hiç unutamam; beni dinledikten sonra hocalarımın hepsi birden, “Olmaz, okulu bırakamazsın. Sen bizim gururumuzsun. Hem şahsiyetinle, hem futbolcu kimliğinle sen bizim okulumuz üzerindeki olumsuz düşünceyi silecek kişisin. Senin sosyalliğin, sporculuğun bu ülkede ilahiyata bakış açısını değiştirecek. Senin bu görevin var. Okulu bırakmanı istemiyoruz” dediler. Hocalarımın bu sözleri üzerine ben babamı da düşünerek İlahiyata devam etmeye karar verdim.

M.GÜDEN: ‘Alışma yılım dediğiniz’ ilk sezon Konyaspor’un sizden beklentileri bir anda çok mu yükseldi?

H.ÖĞÜTÇÜ: Ben idealist bir futbolcu olarak elimden gelen en iyi şekilde çalışıyordum ama o sene takım olarak çok enteresan bir dönem yaşadık. 1-0 kazandığımız Eskişehirspor maçına ben yedek çıkmıştım ve oyuna 78.dakikada yani bitime sadece 12 dakika kala girmiştim. Bu maçta kısa süre yer almama rağmen çok çaba gösterdim ve üç net gol pozisyonuna girdim. Fakat olmadı, kaçırdım. Başkan Mustafa Bayram’da sırf bu maçta kaçırdığım goller yüzünden sezon sonunda benimle sözleşme imzalamadı. Oysa ben o maçta pozisyon üretebilme, doğru zamanda doğru yerde bulunabilme yeteneğimle öne çıkmıştım. Başkan da “Bu çocuk oyuna girmeden bu kadar pozisyon üretemiyorduk. Demek ki fırsat versek daha verimli olur” diye düşünebilirdi. Neticede Konyaspor beni gözden çıkardı ve Karamanspor’a gittim. Orada bir sezon oynayıp Tokatspor’a gittim.

M.GÜDEN: Hayatının dönüm noktası olan Lâdik Kompenspor macerası nasıl başladı?

H.ÖĞÜTÇÜ: Tokatspor’da oynarken Lâdik Kompenspor’da 3. Lige yükselmek için iddialı bir kadro oluşturmaya karar verip bana da teklifte bulundu. Kulübü ciddi budum ve teklifi kabul edip amatörlüğe döndüm. Halbuki daha bir kaç yıl önce profesyonel olmuştum ve iyi-kötü transfer teklifleri alıp oynuyor, para da kazanıyordum. Kompen’in teklifini kabul etmek zora talip olmaktı ama bir yandan da benim bitirmem gereken İlahiyat Fakültesi vardı, derslerim için Konya’da olmalıydım. Ama Kompen’e gelişimle birlikte, dediğiniz gibi hayatımın en maceralı devri de başlamış oldu.

M.GÜDEN: Genç bir profesyonel futbolcuyken amatörlüğe dönme kararı erken değil miydi?

H.ÖĞÜTÇÜ: Ben profesyonel olarak Tokatspor’da oynarken bir sene okulumdan uzak kaldım ve okulu bitirememe tehlikesi oluştu. İlişiğim kesilebilirdi. Onun için Konya’ya dönmeliydim. Lâdik Kompen’de amatör ama iddialı bir takımdı. Hedefi olan, aynı zamanda Kombassan’ın bir koluydu. Ben tekrar kendimi gösterip Konyaspor’a gitme hayalindeydim. Amatörlüğe dönüş sebebim okulumu bitirme arzumdan kaynaklandı.

M.GÜDEN: İkinci defa profesyonel olma fırsatını nasıl kaçırdınız?

H.ÖĞÜTÇÜ: Lâdik Kompen olarak 1.Amatör kümede başarılı bir sezon geçirip Süper Amatör Ligine çıktık. Sezon sonu beni Endüstri Holding’in bünyesindeki Konya Kartalı istedi. Anlaşıp antrenmanlara başladım. Aynı dönemde 2. Ligdeki Mobellaspor kötü günler geçiriyordu. Hazırlık maçlarındaki üstün performansım sebebiyle Holding Başkanı Mustafa Ertekin beni Mobellaspor’da görmek istediğini artık Mobella ile antrenmanlara çıkmamı söyledi. Ben tabi çok memnun oldum, çünkü yeniden profesyonel olup 2. Ligde Konyaspor’la aynı grupta oynayacaktım. Ertekin bana 20 milyar lira peşinat (Bugünkü parayla 20 bin lira) verilmesi için yönetime talimat verdi. Bu benim için çok iyi paraydı. Çünkü düğün günüm yaklaşıyordu. Fakat amatöre dönüşten sonra bir sene geçmediği için, yeniden profesyonel olabilmem için kulübümün izin vermesi gerekiyormuş. Ben bunu bilmiyordum. Bu transferim gerçekleşse bir sene içinde çok iyi para kazanırken Konyaspor’dan sonra tekrar bir çıkış fırsatı da yakalamış olacaktım. Maalesef Kombassan ile Endüstri yöneticilerinin anormal rekabet içinde olmaları sebebiyle transferim gerçekleşmedi. Lâdik Kompen’e dönmem gerekiyordu. Başkan Ahmet Şan ile özel bir görüşme yaptık, bana diğer oyunculardan farklı olarak 4 milyar lira peşinat (Şimdiki parayla 4 bin lira) ve Kompen’de iş önerisinde bulundu. Kabul ettim ve anlaştık.

M.GÜDEN: Peki seni ısrarla salmamalarına rağmen neden kadro dışı bıraktılar?

H.ÖĞÜTÇÜ: Ligin ikinci haftasında Akşehirspor’a mağlup olunca Antrenörümüz Eyüp Sabri Erdinç ve yöneticimiz Muammer Yaralı, ‘Gönlümün halen Mobella’da olduğu, kafamı maçlara veremediğim ve takıma yararlı olamadığım’ gibi gerçek dışı gerekçelerle beni kadro dışı bıraktılar. Vaat edilen 4 milyar lirayı bile henüz alamamıştım.

M.GÜDEN: Bu dönemde bir başına Konya’da hayat zor olmadı mı?

H.ÖĞÜTÇÜ: 7-8 ay gibi bir zaman diliminde Konya gibi bir büyükşehirde, parasız ve boşta kaldım. Bu günler benim hayatımın en zor dönemiydi, çok zor şartlarda yaşadım. Ailemden uzakta hem okulumu bitirmek hem de ailemden destek almadan geçimimi sağlamak zorundaydım. Ailemden para isteyemezdim, çünkü babam bir sene önce rahmetli olmuştu. Bunları ilk defa size anlatıyorum; o kadar zordaydım ki doktora gidip psikolojik haplar almaya başlamıştım. Gerçekten zor durumdaydım. Daha sonra Eyüp hoca Kompen’den ayrıldı ve yönetim Ali Bingöl ile anlaştı. Ben kadro dışı bırakıldığım için takımı uzaktan izliyordum ve maçlar devam ediyordu.

Bu arada Lâdik Kompenspor grup maçlarını birinci olarak bitirince yönetim, Ali hocanın isteğiyle beni affetti. 3.Lige yükselme grup maçlarına giderken bu kararla birlikte buruk bir sevinç yaşamıştım. İçinde bulunduğum zorlu psikolojik şartlara rağmen zar zor maçlara hazırlandım, çünkü bu afla birlikte benim için yeni bir umut doğabilirdi.

Önce Grup Elemelerine Burdur’a gittik. 6-7 ay psikolojik tedavi görmüş biri olarak burada iyi maçlar çıkardım ve oynadığımız üç maçta da gol attım. Kendime olan güvenim yerine gelmişti. Gruptan çıkmayı başardıktan sonra sıra Kayseri’deki 3.Lige yükselme maçlarına geldi. Çok iyi hazırlandık. Çünkü buradaki maçlar piyasa yapmamızı sağlayacaktı. Biz bu tür maçlara ‘piyasa maçları’ deriz.

M.GÜDEN: Türkiye’yi ayağa kaldıran, sahada namaz hadisesi de burada yaşanmıştı. Bu olayı detaylarıyla anlatır mısınız?

H.ÖĞÜTÇÜ: Sahada namaz olayı benim için bir sezon öncesi ve o sezon yaşadıklarımızın bir tezahürüydü. Kadro dışı kalmalar, depresyona girmeler, psikolojik tedavi görmeler… Düşünsenize; üstelik bir de İlahiyat öğrencisiyim!

Kayseri’de ilk maçta yedek soyunmuştum ve 75.dakikada oyuna girerek golümü attım. Böylece rakibimizi eledik. İkinci maçta rakibimiz bizi zorlayacak güçte değildi, kolayca yenip turu geçtik. Yine sonradan girmiş olsam da bu maçta da gol atıp skora katkı sağlamıştım. Sıra final maçına gelmişti. Kazanan 3.Lige çıkacaktı. Maçtan bir gün önce akşam kampta oturmuş arkadaşlarla konuşuyorduk. Ben takımdan epey uzak kalmıştım ve arkadaşlarım da çok zor şartlarda bu aşamaya gelmişlerdi. Benim durumumu, neler yaşadıklarımı da biliyorlardı; bunlardan da konuştuk. Kendimizi ertesi günkü final maçına motive ediyorduk. “Gerçekten inandık ve buraya kadar geldik. Yarın da başarırsak bu inancımızın zaferi olacak” dedik. O sırada bazı arkadaşlarımız “Eğer yarın şampiyon olup 3. Lige çıkmayı başarırsak maçtan sonra şükür namazı kılalım” dedi. Ben de İlahiyat Fakültesi öğrencisi olduğum için bu söze şakayla karışık “Namaz kılmak isterseniz ben de imam olurum” dedim.

Ertesi gün maç kadrosu açıklandığında ben çok mutlu oldum, çünkü oyuna ilk 11 de başlayacaktım. O gün müthiş bir maç oynadım, ben bile kendimi beğendim. Ve Allah’a şükür o maçın ilk golünü ben attım. İkinci golümüzün asistini de ben yaptım ve maçı 2-1 kazanarak şampiyon olduk. Artık 3. Lige çıkmıştık.

Bu tür maçları futbolcu Menajerleri yakından izler. Üstelik o senelerde sahaya da girebiliyorlardı. Maçın bitmesiyle birlikte 8-9 tane futbolcu simsarı hemen yanıma geldi. Simsar diyorum; çünkü o zamanlar Menajerlik sistemi henüz şimdiki gibi oturmuş, kanun-nizamı olan bir durumda değildi. Hepsi bana neden daha önce oynamadığımı soruyordu. Sarıyer, Bolu, Gaziantep, Ankaragücü, Karabük, Eskişehirspor, Ankara Demirspor’a çalıştığını söyleyen Menajerlerin hepsi telefon numaramı alırken “Seni mutlaka transfer edeceğiz” diyorlardı. Bu sözler beni çok mutlu ediyordu.

Bu sırada taraftarların, hatta görevlilerin pek çoğu dağılmıştı. Arkadaşlar beni ‘Haydi şükür namazı kılacağız’ diye çağırdılar. Menajerlerin yanından ayrılıp sahaya döndüm. Ben imam oldum, hatırladığım kadarıyla kaptanımız Reşit abi, Aydın Karaca, Ekrem, kaleci Yusuf, Erhan, Akın ve Faruk gibi arkadaşlar da benim arkamda namaza durdu. İki rekât şükür namazı kıldık. Yaptığımız ne eylem ne de şovdu. Birçok badireden geçmiş insanlar olarak Allah’a, bize verdiği şampiyonluktan dolayı şükrettik, hepsi buydu. Fakat Konya’ya dönerken yolda haber geldi; Türkiye bizim iki rekât şükür namazımız sebebiyle ‘İrtica sahaya indi’ diyerek ayağa kalkmış. Otobüsün içinde hepimiz şoka girdik. Hiç birimizin aklında ne irtica vardı ve de eylem. Takım olarak zorlu badirelerden geçerek şampiyon olmamıza karşılık iki rekât namaz kılmıştık. Bizim namaz neredeyse iki ay televizyonlarda gazetelerde her gün ana haberlere konu oldu.

Devamı bir sonraki bölümde…

SPOR SERVİSİ

Editör: TE Bilişim