Ali Köken… Nam-ı Diğer Japon Ali. Konyaspor tribünlerinin efsane isimlerinden. 1980’lerde başlayan tribün hikayesi aslında Konyaspor’un tribün tarihi. Kasabanın Haydutları ile başlayan Nalçacılılar ile kurumsallaşan tribün gruplarının bugüne kadarki hikayesini Japon Ali’den dinledik. Tabi pek çok keyifli anı ile birlikte…

BAŞLANGIÇ SARAY ÇARŞISI

İsmim Ali Köken. Tribündeki arkadaşlar beni Japon Ali olarak tanır. 1971 Konya doğumluyum. Araplarlı’yım. Fatih Işıklar, Nalçacı, Araplar arası mekik dokuyarak Konya’da büyüdüm. İlkokuldan sonra Saray Çarşısı’nda işe başladım. Futbol, Konyaspor ve tribünlerle tanışmam da Saray Çarşısı’nda gerçekleşti. Grubun bir dönem önemli isimleri olan Kenan Karakoyun ve Cihangir Büyükışıkgil gibi arkadaşlarla o dönemde tanıştık. O dönem herkesin takıldığı bölgeler vardı. Saray Çarşısı, Zafer derken dönemin meşhur yerlerinden Çağ Bilardo’yu mesken tuttuk. Yavaş yavaş tribünlerde aktif olmaya başladık. 1987 yılından itibaren ise Konyaspor tribünlerinin müdavimlerinden biri haline geldim. O gün bu gündür bu sevdanın peşinde devam ediyoruz.  İşim, ailem hep arka plandaydı. Varsa yoksa arkadaşlarım ve Konyaspor. Şuan evliyim ve özel bir firmada yöneticilik yapıyorum.

KONYASPORLA BABAM SEYASİNDE TANIŞTIM

Benim babam Konyaspor-Konya İdmanyurdu birleşmesinden önce Konya İdmanyurdu yöneticisiydi. Futbola sevgi aileden geliyor. İlk maçım babamın yöneticisi olduğu İdmanyurdu ile Konyaspor arasındaki maçtı. Babam maçlara gidip geliyor. Ben de çok istiyorum gitmeyi. Annemin de desteği ile ilk maçıma gittim. İdmanyurdu taraftarı kapalı tribünde, Konyaspor taraftarı açık tribünde. O maçı kaybetti babamın takımı. Devre arasında maçın saha komiseri Nusret Ergül’ün yanına götürdü beni. Nusret abi aynı zamanda milli bisikletçi. Onun yanına verdi beni. Hem futbol hem bisiklet derken sporla bizzat tanışmış oldum.

AMATÖR FUTBOL HAYATIM KONYASPOR YÜZÜNDEN BİTTİ

1981’deki birleşmenin ardından Konyaspor alt yapısında futbola başladım. Antrenmanlara gidip gelirken dönemin Araplarspor hocası Camcı Muammer ile karşılaştık. Beni takımına davet etti. Orda devam ettim bir süre. Ancak zorlanıyorum. Bir yandan çalışmak zorundayım. Bir yandan antrenmanlar. O zaman Dağlıkocalar’da çalışıyorum. Kadir Dağlıkoca bir gün beni çağırdı ve ”Ya futbolu seç ya burayı. İkisi birlikte olmaz. Ben seni antrenmana falan gönderemem” dedi. Bir süre daha idare etmeye çalıştım ama yürümedi. Bir ara yine tribünün bilinen simaları (Kenan, Filloş Murat, Hayvan Murat, Levi’s Hüseyin, Ayı Doğan) ile bir Cengizhanspor maceramız var. O da çok sürmedi. Zaten yavaş yavaş tribün ağır basmaya başlamıştı. Takımın maçı var biz Konyaspor maçına gidiyoruz. Sahaya çıkacak futbolcu yok. Sürmemesi normal tabi.

NALÇACILILAR’I KURAN EKİP…

Nalçacılılar’a takılıyoruz.  Cihangir Büyükışıkgil, Mehmet Munlafoğlu, Sabri Erten, Borazancı İlyas, Metin Alkan, Ermeni İlhan gibi isimler grubun önde gelenleri. Biz çocuğuz o zaman daha. Maçlarda 40-50 kişiyi geçmiyoruz. Grubu asıl kuranlar Mehmet Munlafoğlu, Cihangir, Cihangir’in abisi, Sabri Erten, Ermeni İlhan. Kafada Mehmet Munlafoğlu var ama. Nalçacılılar’dan önce Kasaba’nın Haydutları isminde bir grup kurulmuş. 70’li yıllardan bahsediyorum. Çağ Bilardo’da takılan beraber maçlara giden bir grup. Sonra 42 Gençlik oldu o grup. Ama Kasaba’nın Haydutları döneminde bir pankart yok. Western filmlerinden ve çizgi romanlarından etkilenmişler isimde. O dönem moda. Başlarında Çarli Dayı var.

Nalçacılılar ise biraz daha elit. Kavgadan gürültüden hoşlanmayan insanlar. Cihangir hep öyleydi zaten. İlk olarak bir pankartın etrafından toplanan Nalçacılılar oldu. Biz de grubun pankart taşıyan çocuklarıyız. Pankart çok önemliydi. Cihangir’de dururdu. Hafta için yıpranan yerleri tamir edilir yeniden asılırdı. Cihangir şimdi Sau Paulo’da yaşıyor. Grubun kuruluşunda emeği çoktur.

Ancak gruplaşmanın temelinde Çağ Bilardo var. Oraya takılıyoruz. Bizim yaş tutmuyor. Kaçak girmeye çalışıyoruz. Bu şekilde maçlara gidip gelmeye devam ettik. Ancak dediğim gibi çok etkimiz yok grupta. Deplasmanlara bile zor gittik çoğu zaman. Asıl aktif olmamız meşhur Tarsus maçının ardındandır. 1987 yılına kadar grup bu şekilde geldi zaten. Zamanla Mehmet Munlafolğu kafadan ayrıldı.

UYAN ISPARTA KONYALI GELDİ

1987 öncesi hatırladığım en önemli deplasman Isparta’da oynadığımız Adanaspor maçı. Abimin eşi doğum yapacak. İlk çocuğu doğacak. Ama abim de hasta Konyasporlu. Çıktık deplasmana gittik. Zaten ben doğduğumda da babam İstanbul’da deplasmandaymış. Herkes doğum bekliyor. Biz deplasmana kaçtık. Deplasman sponsoru da bir eğlence kulübü (Neco Kulüp).  Biz otobüse bindik haber geldi. Deplasman sponsoru silahlı çatışmada öldürülmüş. Herkes gitti biz geç çıktık. Isparta’ya sabah saatlerinde vardık. Binlerce insan Isparta sokaklarında. Hep birlikte bağırıyoruz. ‘Uyan Isparta, Konyalı geldi.’ O kadar Konyasporlu vardı ki deplasmanda Ispartalı’lar akşama bakkallarda ekmek bulamamış. 

BİZİ BİZE SORDULAR

Sonra o meşhur Tarsus olayları oldu. O maçtan önce aramızda karar aldık arkadaşlarla. Bir bayrak yaptırmaya karar verdik. Saray Çarşısı esnaflarından topladık o parayı. Boydan boya bayrak asıldı binaya. Maç günün de söktük stadyuma götürdük. Neyse maç bitti. Olaylar çıktı. Biz Saray Çarşısı’na geldik tekrar. Bayrak bende. Bu arada polisler geldi. Ellerinde bir fotoğraf. ”Siz de gruba takılıyorsunuz. Bakın bakalım bu fotoğrafa. İçlerinden tanıdığınız var mı” diye sordular. Fotoğrafta bayrağın altında 40-50 kişi var. İçlerinden bazıları tespit edilememiş. Tespit edilemeyen de biziz. Etrafımızdaki herkesi almışlar.

O BAYRAĞI KAPTIRMADIM

Oradan çıktıktan sonra Zafer’deki kulüp binasının karşısına geldik. Bayrak elimde hala. Halk galeyana gelmiş. Kulüp binasını taşlıyorlar. Polis de önüne geleni copluyor. Elimde bayrağı görünce bana vurmaya başladılar. Yakındakiler bayrağı at diye bağırıyor. Çünkü polis yeşil beyaz gördüğü anda başlıyor vurmaya. Atmadım o bayrağı. Yola doğru kaçtım. Belediye otobüsü geldi önüme. Hemen bindim. Biner binmez taşlamaya başladılar otobüsü. Cam çerçeve indi tabi. Zar sor çıktı oradan otobüs. İş Bankası’nın orda trafik tıkandı tekrar. Bütün halk dönemin iktidar partisi Anavatan il binasının önünde toplanmış. Taşlamışlar ve ardından da ateşe vermişler. Bir şekilde eve ulaştık. O bayrağı kaptırmadım. Öyle bir bayrak ve pankart sevgimiz vardı.

87 SONRASI YÜKSELİŞ DÖNEMİ

Ertesi sezon Konyaspor bu olaylardan dolayı 5 maç saha kapatma cezası aldı. İlk 10 hafta dışarıda oynandı o maçlar. Çeşitli şehirlere gittik. Sonra ceza tamamlandı ve Konyaspor o sezon ilk kez evinde maça çıkacak. Gruptaki pek çok kişi ceza almış. Dağılmış. İş başa düştü. Arkadaşlarla oturup neler yapabileceğimizi konuştuk. İlk iş grubun pankartını yerine asmayı kararlaştırdık. Pankart yaptıracağız. Çarşıdan bir abimiz yardımcı olabileceğini söyledi. Ona gereken malzemeleri temin edip verdik. Ama isimde değişikliğe gidip Nalçacı Gençlik yapmasını istedik. Yeşil beyaz bayrağın üstüne kırmızı ile Nalçacı Gençlik yazacak. Boya artınca ‘Nalçacı Gençlik Shoooow’ yazmış. “Abi dedik “Bu ne?” Diyor ki, “Boya arttı yazdım öyle” İlk denemede pankart krizi yaşamıştık.

BİRLEŞMEYİ REDDETTİK

Pankartı açtık ve 8 Nolu tribüne oturduk. 3-5 maç o pankartla gittik. Sonra Türk Hava Kurumu’nda bir abi bulduk. O bize yeni bir pankart yapabileceğini söyledi. “Bezi getirin ben hallederim, eski tabelacıyım ben” dedi. Filloş Murat, Kenan ve ben bezin parasını kendi aramızda toplayıp teslim ettik. Beyaz bezin üzerine yeşil yazı ile tekrar Nalçacaılılar yazdırdık. Çok büyük değil ama idare ediyor. Belli bir müddet onunla devam ettik. Bu arada takım şampiyonluk havasına girdi. Grup giderek kalabalıklaşıyor. Hasılı şampiyon olduk ve Süper Lig’e çıktık. Cihangir yeni sezon öncesi pankartı büyütmeyi teklif etti.

Bu arada şampiyonluk sezonunda 42 Gençlik yeniden kuruldu. Birleşme üzerine konuşuldu hatta. Ama biz reddettik. Çünkü onların olaylardan sonra toparlanması uzun sürdü. Onların da güçlü isimleri bize geçmişti zaten.

YEŞİL BEYAZ ÜZERİNE KIRMIZI: NALÇACILILAR

Yeni pankart için Mehmet Tankut’a gittik. O bize 15-20 tane 2’ye 1 bayrak verdi. Onları birleştirip tabelacıya verdik. Yeşil Beyazın üzerine kırmızı ile Nalçacılılar yazdırdık. Pankart çok büyük oldu. Çok da güzeldi. O sezonu da öyle tamamladık. 42 Gençlik’in kafa isimleri de bize katıldı. İyice güçlendik. 42’nin başında da Maykıl İsmail var. Hatta o sezon pankartımız stadyumdan çalındı. 42 Gençlik’ten şüphelendik. Grubun sert adamları Kara Metin, Hakan, Sarı Metin Çağ bilardoda rakip grup ile kavgaya tutuşuyor. İlk gerginlikler öyle başlıyor.

HAYATIMIZDAN ALDIK KONYASPOR’A VERDİK

Tabi bizim için pankart kutsal bir şey. Yeni bir pankart yaptırdık. Biz yönetimden çok esnafa dayalı bir gruptuk. Yönetimden beslenmedik hiç. Ne yaptıysak kendi imkanlarımızla yaptık. Cebimizden verdik, zamanımızdan verdik, hayatımızdan verdik. 42 ile kavgadan sonra 8 noludan çıkıp bacanın bulunduğu tribüne oturduk. Kafada Levi’s Hüseyin var. Hatta ilk baruttan sis bombasını da o tribünde yaktık. Hayvan Murat ile Metin’in eli yanmıştı. 

FENERBAHÇELİ AVINA ÇIKTIK

KAÇMAK ZORUNDA KALDIK

Her maçtan önce toplantı yapar, pankartları ve barutları hazırlardık.  Hayvan Murat’ın evinin bir odası bizim depomuz gibiydi. Bir de Celalettin Çakıcı’nın dükkanını kullanırdık. Bakmayın siz Celalettin Çakıcı’nın şimdi Konyasporluluğunun tartışıldığına. O da tribünlerden gelmiştir. Genelde esnaf çocukları bir aradaydık. Öğrenci azdı.  Süper Lig’e ilk çıktığımız sezon. Fenerbahçe maçı. 5-1 kaybettiğimiz. Bir gün önce Hayvan Murat’ın evinde toplandık. Nasıl kar yağıyor, nasıl soğuk ama. Dedik sobayı yakalım. Hayvan Murat “Tüp yok” dedi. Ama nasıl üşüyoruz. Yanımızdaki bayraklara sarındık titriyoruz. Murat’ın annesi sabah namazı kalktı. Geldi yanımıza. “Oğlum niye titriyorsunuz. Sobayı yaksanıza”. Hepimiz Murat’a bakıyoruz. Dedik “Anne Murat tüp yok dedi bize”. “Var oğlum tüp yakın sobayı” dedi ve çıktı. Levi’s Hüseyin’in Murat’a bir saldırması var ki anlatması zor.

Neyse ısındıktan sonra sabahın köründe sokaklara attık kendimizi. Amacımız maç için İstanbul’dan gelen Fenerbahçelileri dövmek. Birkaç arkadaş daha katıldı aramıza. 10-15 kişi varız. Elimizde sopalarla stadyuma yürüyoruz. Stadyumun karşısına geldik. Bağırarak gidiyoruz ama. Fenerli avı yapacağız. Fenerliler de gelmiş stadyumun içindeymiş. Bir çıktılar 700-800 kişi. Arkama bir baktım Kenan var, Levi’s Hüseyin var. Gerisi kaçmış. Polis bağırıyor “Manyak mısınız. Kaç kişiyle kimi döveceksiniz. Sizi harcarlar burada. Kaçın..” Kaçtık tabi. Hava aydınlanınca tek tükcülüğe başladık. Ara sokaklarda bulduğumuzu dövüyoruz. Levi’s Hüseyin çok sertti bu konuda. Hiç affetmezdi. Kenan ile biz daha iyiydik. İçimiz elvermezdi. Sadece formasını alır bırakırdık. Ama Hüseyin acımazdı.

ANKARAGÜCÜ İLE İLK TEMAS

Yine bir Ankara deplasmanı. Yönetim iki gruba 1’er otobüs verdi. Fakat iki grubun da otobüsleri dolmadı. Yöneticiler geldi, “Çocuklar çok kalabalık değilsiniz. Boş arabayla gitmeyin. Günah. İki grup tek otobüs yapın” dedi. Kabul ettik. Bir tarafta 42 Gençlik bir tarafta biz. Gerginlik had safhada. Ankargücü maçı var. Maç öncesi stadyumda tel örgülerden Ankaragüçlü’lerle konuşuyoruz. Aramızda hiçbir sorun yok. Daha önce de bir gerginlik olmamış. Bir ara bunlardan bazılarının gözü bizim üstümüzdekilere takıldı. Bende de o zaman altın yüzük, kolye vs var. İçlerinden biri “Oooo siz iyisiniz valla. Altın yüzükler, kolyeler, bileklikler. Lüks deplasmanlar” falan dedi. Neyse maç bitti, yenildik. Çıktık stadyumdan. Hipodromun o tarafa geçtik.

Bir anda Ankaragüçlüleri karşımızda bulduk. Adamlar nasıl kurulduysa. Maç başında o kadar sohbet ettik. Hiçbir sorun yoktu. Polisler gördü görmezlikten geldi. Saldırıya uğradık.  Biz de 50 kişiyiz. Bir otobüs adamız. Doğal olarak herkes kaçtı. Hayvan Murat ile beni bir dövdüler. Özellikle beni yere düşürüp taşla kafamı ezdiler. Trampeti, pankartı falan kaptırdık. Karakola gittik, bir şey çıkmadı tabi.

İNTİKAMI ALDIK

İkinci yarıda maç Konya’da. Konya’da ne kadar psikopat varsa topladık. Ancak çaktırmıyoruz. Sessiz sedasız hazırlanıyoruz. Ankaragüçlüler geldiler. Eski TMO’nun arada indiler ve stada yürüyorlar. Biz sokaklara dağılmış vaziyetteyiz ama üzerimizde ne atkı ne forma var. Sıradan vatandaşlarız. Pusu attık anlayacağın. Psikopat Hamdi’nin çocuğun birine vurması ile olaylar başladı. Ortalık savaş alanı gibi. Dolu soda şişeleri ile saldırıyoruz. Onu da Bursalılardan öğrenmiştik. Onlar bize biralarla saldırmıştı. O da yere düşünce acayip patlar. Ankaragüçlüler sayıca da az oldukları için dağıldılar. Talan oldular. Bu Ankaragücü ile ilk husumetimiz. Öncesinde bir sorun yok. Aslında olayların başlangıcı Ankara’daki maçta  3-5 kişinin bizim yüzüklere, kolyelere göz dikmesi. Takım kavgasından çok altın avcılığı. Hem dayak yemiş hem de gasp edilmiştik Ankara’da. O gün bugündür o gerginlik devam eder. Beni en fazla döven çocuk sarı saçlı bonus kafalı bir çocuktu. Aynı çocuğu Konya’daki maçta bulduk. Hıncımızı aldık. Yıllar sonra ortak bir arkadaş vasıtası ile birbirimize selam gönderdik. Ben de hiç unutmadım Ankara’da yediğim dayağı, o da unutmamış Konya’daki dayağı.

1998’E KADAR GRUP BÜYÜMEYE DEVAM ETTİ

Bir süre sonra Levi’s Hüseyin grubu iyice eline aldı. Kafaya çıkıyor. Cihangir de var ama o biraz efendi ve utangaç bir çocuk olduğu için çok öne çıkmıyor. İlk Saray Çarşısı’nda bir araya gelen ekip olarak grup tamamen bizim elimize geçmişti. Konyaspor’u Mehmet Oktut ve ekibinin yönettiği dönemler. Yöneticiler bizi çok severdi. 1998 yılına kadar bu şekilde devam etti. Bir ara Hayvan Murat çıktı kafaya. Karşıda 42 Gençlik de devam etmeye çalıştı. Ara sıra küçük gerginlikler olurdu ama deplasmanda birlikte bağırırdık.

Grup sürekli büyümeye devam etti. 1998 yılında benim bir İzmir maceram var. 2 yıl kadar İzmir’e taşındım. İzmir tribünlerinde Konyasporlu kimliğimle kendimi kabul ettirmiştim. Karşıyakalalırla takılırdım. Konyaspor’un Kombassan dönemi. Ben o dönem burada yoktum. Bir ara da grubun ismi Çılgın Nalçacılılar oldu. Ama Valilik müdahale etti izin vermedi. Çılgın bölümünü altına katlayarak astık pankartı. Birkaç maç devam etti.

GRUPLA TERS DÜŞTÜM

İzimir’den döndükten sonra ben grupla ters düştüm. Levi’s Hüseyin ile kavgalıyız. Ben gruptan uzaklaştım. Yeni bir grup kurmaya karar verdim. Benimle birlikte hareket eden arkadaşlarla kapalı tribüne gittik. Orda VİP isminde bir grup kurduk. Pankart yok ama hepimizin taktığı bir şapka var. Grubun büyüme imkanı yok. Kapalıda grup mu olur? Ama yeni bir grup kurmak istiyorum. Bunun için çalışmalar yapıyoruz.  Bu aşamada Nalçacılılar’ın şimdiki lideri İbrahim Apalı, Ferhat Orgunmat, Kaan bize katıldı. Apalı, “Abi bizden sana tam destek. Kur yeni bir grup” dedi. Tabi onların desteği ile iyice gaza geldim. Efsane Nalçacı’yı kurduk. Tribünün elit kesimleri bir araya geldik. Hatta 25-30 kişilik bir bayan tayfamız vardı. Zamanla güçlendik. İbrahim Apalı askerden geldikten sonra daha da büyüdük. O dönemler en büyük destekçimiz Ekrem Coşkun’du.

TARAFTAR TEMSİLCİSİ OLDUM

2002-2003 sezonu Konyaspor şampiyon olarak Süper Lig’e yükseldi. Yönetim değişikliği oldu. Yeni yönetim bizden grupları birleştirmemizi istedi. Aramızdan da bir temsilci belirlediler. Cemil ile beni 2006’da temsilci yaptılar. Emniyet çağırdı. ‘Yönetimin verdiği temsilci adayları arasında sicili en temiz sen varsın. Seni taraftar temsilcisi yapacağız’ dediler. Tek şart grupların birleşmesi. Nalçacılılar, Efsane Nalçacı, Asi Kartallar gibi gruplar var. Nalçacı ismi altında birleşme kararı aldık. Ancak herkes ayrı telden çalıyor. Kafaya biz çıktığımızda ortak tezahürat oluyor. Genel itibari ile aynı pankart arkasında farklı yapılar devam etti.

Karaborsa her zaman vardı. Biz önüne geçmek için elimizden geleni yaptık. Yönetim bana binlerce bilet verirdi. Biz gruplara dağıtırdık bu biletleri. Hatta satılmasın diye kaşe yaptırdık ‘Satılamaz’ diye. Ama onu bile sattılar. O işin önüne geçme imkanı yoktu. Bedava bilet varsa karaborsa da olur. Maçın birinde bana satmaya kalktı çocuklardan biri. Biletleri dağıtan benim, bana bilet satmaya çalışıyor. Düşünün artık.

BİZ TRİBÜNÜN ELİT KESİMİYDİK

Beşiktaş maçı olaylarından sonra İzmir’e giderken arkamızdan laf çıkartmışlar. Japon Ali giderken paraları götürdü gitti diye. Buradan giderken bankalara 20-30 bin lira borçla gittim. Hepsi de deplasman masrafıdır. Bizde hiçbir zaman o tür işler olmadı. Bizim Saray Çarşısı’ndan çıkan ekip bu işlere hiç tevessül etmedi. Hep cebimizden harcadık. Tarzımız farklıydı tabi. Levi’s Hüseyin daha sertti. Biz tribünün modern yüzüydük. Konyaspor tribünün ana damarı Nalçacılılar’dır. Bu damarın içinde bir Japon Ali ekolü var bir de Levi’s Hüseyin -  Hayvan Murat ekolü. Biz biraz daha tribünün elit kesimini temsil ederken, Hüseyin tribünün bitirim çocuklarının simgesiydi.

BEŞİKTAŞ MAÇI SON OLDU

2007 yılında olaylı bir Beşiktaş maçı sonrası taraftar temsilciliğini bırakarak grubu İbrahim Apalı’ya emanet ettim. O Beşiktaş maçında da bir hayli ilginç olaylar yaşandı. 2006-2007 sezonu. Beşiktaş ile içerde oynuyoruz. Beşiktaş’ı burada yendiğimiz maç. Maç sonuna kadar hiçbir sorun olmadı. Hatta maç başında bizden ip istedi Beşiktaş taraftarı. Götürdük verdik. Aramızda sözleştik, sorun çıkmasın diye. Ne olduysa maç sonu oldu. Maçı kazandık. Ben sahaya indim. Futbolcularla birlikte sahayı dolaşıyoruz. Tabi büyük bir coşku var. Deplasman tribününün o tarafa gelince üzerimize yabancı madde yağmaya başladı bir anda. O arada bir gazeteci yanıma geliyor bana bir şeyler söylüyor ama tam hatırlamıyorum. Bana Beşiktaş tribünlerini gösteriyor. O gazeteci beni provoke etmiş orada. E tabi onların bize yabancı madde atması ve küfür etmesi Konyaspor taraftarının da yükselmesine neden oldu. Ben de iyice gaza geldim. Ve Beşiktaş taraftarına pek de hoş olmayan el hareketleri yaptım. Her çektiğim harekette bizim tribün coşuyor, oley çekiyor. İş bir hayli kontrolden çıktı. Beşiktaş taraftarı koltukları söküp atıyor sahaya. Ortalık karıştı. Polisler apar topar bizi aldı dışarı çıkarmaya çalışıyor. Tam kapalının altından geçerken bir Beşiktaş yöneticisi bana vurmaya çalıştı. Ben de engelleyip ona bir yumruk attım. Bir şekilde çıktık stadyumdan. Gittik bir yerde çay içiyoruz. Bu arada dönemin Beşiktaş başkanı Yıldırım Demirören ortalığı ayağa kaldırıyor. Hatta Erman Toroğlu bizim görüntülerin üzerinden olayı daha da köpürtüyor. Hal böyle olunca olaylar bizim aleyhimize dönüyor bir anda. Dönemin İl Emniyet Müdürü bizi karakola davet etti. Savcılığa sevk edildik. Tutuksuz yargılandık. Bu olay da benim için dönüm noktası oldu. Taraftar temsilciliğini bıraktım. Yeniden İzmir’e yerleştim. 7-8 yıl İzmir’de kaldım. Nalçacılılar İzmir’i kurdum. 2015 yılında işim dolayısıyla yeniden Konya’ya döndüm. Şimdi İbrahim Apalı ile birlikte Kuzey alttayım.

ADANA DEMİR İLE HEP KARDEŞTİK

Güzel anılarımız birikti tribünde. Ölen teknik direktörümüz Tevfik Lav’ı hiç unutmam. Her hafta bizimle toplantı yapardı. Büyük emek verirdi daha iyi olması için.

Adana Demir ile aramız çok iyiydi. Bahçeli bir dernek binaları vardı. Otobüslerle direk oraya giderdik. Maç saatine kadar yer içer eğlenir, kendi aramızda futbol oynar, sonra maça giderdik.

EKMEK ARASI ELMA

Yine bir gün bir deplasmandan dönüyoruz. Otobüsün birinin aküsü bozuldu. Zorla çalıştırdık. Farlar yanmıyor. Arkadaki otobüs aydınlatıyor, öndeki onun sayesinde gidiyor. Yolda polis çevirdi. O şekilde gitmemize izin vermedi. Bir akaryakıt istasyonuna götürdüler. Orda hava aydınlanana kadar beklettiler. Zaman ilerledikçe yiyecek stoğu tükendi. Tesisteki yük kamyonlarından birinde elma yüklüydü. Rica ettik adam bize birkaç kasa elma verdi. Ekmekle elma yedik. Öyle karnımızı doyurduk. Bir keresinde de ekmeğin içine bisküvi koyup karnımızı doyurmuştuk.

ADAM KASAYA OTURMUŞ

Bu tür dinlenme tesislerinde ufak tefek hırsızlık olayı olur. Ben hiç yapmadım. Bir kere yaptım onda da yakalandım. O da bir oyuncak. Deli Mehmet ile aynı oyuncağı çalmışız. Adam çıktı geldi otobüse. Biz de geri verdik. Bazen bir dinlenme tesisinde duruyorsun. Binlerce kişi yemek yiyor. Hesapları tam almanın imkanı yok. Herkes arkadaki verecek diyerek çıkıp gidiyor. Bir keresinde bizden önce birkaç otobüs bir tesiste durmuş. Arkalarından biz girdik. Uykuluyuz. İçimden dedim burada yemek yenmez. Kasaya bir baktım bizden biri oturmuş. Kasiyerlik yapıyor. Dedik “Manyak mısın, Ne yapıyorsun” Cevap: Yeni aldım ortam burayı, geçin yiyin yemeğinizi. Tabi yemedik. Çıktık.

EMİRDAĞ KAVGASI

Bir gün Bursa deplasmanından dönüyoruz. O zamanlar TRT 3 maç özetlerini veriyor. Tam o saatte Emirdağ’dan geçiyoruz. Dedik burada bir kahvede duralım. Hem çay kahve içelim, hem de özeti izleyelim. Kahve kahve geziyoruz kimse maçları açmıyor. En son bir yere girdik sorduk ‘açabilir misiniz’ diye. Yine olumsuz yanıt aldık. Tam çıkarken Hayvan Murat’ın ceketi kapıya takıldı. O da çıkarmaya çalışırken sinkaflı bir küfür savurdu. Bir an kahvede kaç kişi varsa küfrün kendilerine olduğunu düşünerek bize saldırdı.

ŞEMSİYE ALTINDA TRİBÜN

Tribün hayatım hep renkli oldu. Ancak bunun yanı sıra hep üst düzey firmalarda çalıştım. İki tarafı birbirinden ayrı tutmak için mücadele verdim. İş hayatımda tanıştığım insanların benim bir tribün hayatım olduğunu öğrendiklerinde çok şaşırıyorlardı.  Bir gün iç sahada bir Adana Demir maçı vardı. Hayatım boyunca hiç şahit olmadığım bir yağmur yağdı. Herkes ayakta. Şemsiye altında izliyoruz maçı. Kimsenin oturma şansı yok. Çok güzel tribün olmuştu o maçta da.

ŞİMDİ ÇOK DAHA İYİ

Bizim dönemimizde 2 bin kişiyi bağırtabilirsek büyük başarıydı. Ama şimdi bazen bütün stadyum aynı besteyi söylüyor. Bunlar müthiş görüntüler. Tek hata maçın gidişatına göre bağırılmaması. Yenikken ya da öndeyken, beraberlik durumunda aynı besteyi söyleyemezsiniz.

YANGINDAN ÇIKAN ELMALAR

Bir gün Kemer deplasmanına gidiyoruz. Yolda giderken köyün birinde bir evde yangın çıktığını gördük. Hemen otobüsleri durdurduk. Yardıma koştuk. Köylü çaresiz izliyor. Bizden bir arkadaş askerden yeni gelmişti ve çavuş olarak yapmıştı askerliğini. Herkesi yönlendirdi. Tek sıra halinde yakındaki göletten su çekip yangını söndürdük. Yaşlı bir kadınınmış ev. Bize birkaç kasa elma verdi. Arkadaşlar yiyebildiğini yedi. Yenmeyeni Konya’ya gelince satmışlar.

MUZ TARLASI

Bir gün yine yol kenarında muz bahçesi gördüler. Zorla otobüsü durdurdular. Amaç meyve çalmak. Tarlaya saldıran iki adım gitmeden kalıyor. Meğerse muz tarlaları çamur olurmuş. Çok kişi saplanıp kalmıştı.

Editör: TE Bilişim