Ertuğrul Kaplan. Bursa’da yaşayan Konyalı bir iş adamı. Doğaya olan merakı ve sporcu kimliği ile öne çıkıyor. Özellikle yurt dışında doğa sporları ile ilgili çektiği videolar başta Yaban TV olmak üzere sosyal medyada büyük ilgi görüyor. Yıllardır Bursa’da yaşamasına rağmen Konyalılığından hiç ödün vermeyen Ertuğrul Kaplan’ı sizler için tanımak istedik. 

Ertuğrul Bey, röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Öncelikle sizi tanıyabilir, hikayenizi öğrenebilir miyiz?

1952 yılında Konya’da doğdum. İlk öğretimimi 19 Mayıs ve Mümtaz Koru İlkokullarında tamamladım. Konya Ticaret Lisesi’nden mezun olduktan sonra, yüksek öğrenimimi Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi (AİTİA) Sigortacılık Bölümü’nde tamamladım.

İş yaşamıma 1971 yılında Seydişehir Alüminyum Fabrikalarında başladım. 1977 yılında Enerji Bakanlığı bünyesinde Türkiye Elektrik Kurumu (TEK) Şebeke Tesis Daire Başkanlığında görev yaptım. 

1981 yılı Mart ayında kamu görevinden ayrılıp Bursa’da halen devam eden Kaplanlar Soğutma Sanayi şirketini, iki kardeşimle birlikte kurdum. Şirketimiz halen ihracat ağırlıklı olarak faaliyetlerini Bursa Demirtaş Organize Sanayi Bölgesi’nde (DOSAB) başarılı şekilde sürdürüyor.  

2001-2003 yıllarında Bursa Demirtaş Sanayiciler Derneği başkanlığı görevini yürüttüm. 2003 yılında DOSAB Yönetim Kurulu Başkanı ve Müteşebbis Heyet Başkanvekilliği görevine seçildim. 2005, 2007 ve 2009 yıllarında yapılan genel kurul toplantılarında DOSAB Yönetim Kurulu Başkanlığına seçildim. Bu süreçte Uludağ İhracatçı Birlikleri Yönetiminde de görev yaptım. 2011 yılında DOSAB Yönetim Başkanlığından kendi isteğimle ayrıldım. Görev süremde, ülkemize örnek ve çağdaş bir organize sanayi bölgesi oluşturduk.

Evliyim ve iki kız çocuğum var.

Konyalı olduğunuzu biliyoruz. Konya'dan Bursa'ya uzanan serüveni ve ticari geçmişinizi merak ediyoruz...

Çalışma hayatında gördüm ki, Bursa ülkemiz sanayisinin önemli bir merkezi konumda… Ben de ailemle birlikte şansımı Bursa’da denemek istedim. Kardeşlerim Faik ve Faruk Kaplan ile birlikte şirketimizi kurduk. Geçen süreçte oldukça da başarılı bir iş yaşamımız oldu. Kaplanlar Soğutma AŞ, günümüzde soğutmalı teşhir dolapları ve soğutma sistemleri ürün ağında süpermarket, büfe, kasap, şarküteri, pastane, restoran, ve otellere hizmet veriyor. 500’ü aşan çalışanımızla üretimimizin önemli bir bölümünü ihraç ediyoruz. İlk kuşak olan bizler artık aktif olarak işin başında değiliz, çocuklarımıza ve profesyonellerimize işlerimizi devrettik. Biz onlara bir anlamda danışmanlık yapıyoruz. Onlar da işlerini gayet başarılı şekilde yürütüyorlar.

Tabii, 1981 yılından itibaren Bursa’dayım ancak Konya’dan da ayağımızı hiç kesmedik. Sık sık Konya’ya gelirim.

Sporcu bir kimliğiniz olduğunu öğrendik. Özellikle avcılık alanında hatırı sayılır bir takipçi kitleniz var. Bu heyecan nasıl başladı ve bu noktaya geldi?

DOSAB’da aktif görev yaparken, Bursa’da da ilk olan sosyal ve spor tesislerini yaptım. İş yaşamının yoğunluğu içinde insanların sosyalleşebileceği, spor yapabilecekleri Bursa’daki ilk ve örnek tesis oldu. Restoranı, halı sahası, yüzme havuzları, tenis kortları, basketbol sahaları, fitness merkezi ile bu güzel tesiste halen spor yapıyorum. 

2011 yılında DOSAB’daki başkanlık görevinden ayrıldıktan ve işlerimizi çocuklarımıza devrettikten sonra kendime vakit ayırmaya başladım. Çeşitli hobilerim var. Örneğin Yeşilçam Sinemasına, filmlere, makinalara meraklıyım. Onları topladım, biriktirdim.

Yine Konya’da Akseki’de, Karaman’da, Mut’ta arkadaşlarımla birlikte avlara gitmeye başladım. Sonra bunu uluslararası ölçeğe taşıdım. Afrika’da, Asya’da, Kanada’da, Avrupa’da birçok ülkede dünya avları yaptım ve yapıyorum. Yaptığımız avlar elbette yasal avlar.

Bu süreçte trofe merakım oldu. Av ve yaban hayvanının boynuz, post, diş ve benzeri hatıra değeri taşıyan parçaları olarak açıklayabileceğim trofeleri topladım. Fabrikamda Ertuğrul Kaplan Yaban Hayatı Müzesi şeklinde bir düzenleme yaptık. Meraklılara, gelen arkadaşlarıma gösteriyorum, gezdiriyorum. Doğayı, yaban hayatını, av ve avcıyı, bilinçli avcılığı anlatıyorum.

‘Avcılığı heyecanlı kılan en önemli noktalardan biri de doğadan kopan insanoğlunu tekrar özüne yaklaştırmasıdır' derler. Doğa ile bütünleşmek size neler hissettiriyor?

- İnsanlar çevre ile sürekli etkileşim halindedir. İnsanların doğaya etkisi önceleri azdı çünkü nüfusun az olması, sanayinin gelişmemesi, tahribatın da az olması demekti. Ancak insanlığın bilimde ve teknolojide hızla ilerlemesi 20. yüzyılın başlarında doğaya ve doğal güçlere hakim olma isteği ve onlardan faydalanmayı; tahrip etme ve yok etme düzeyine vardırması doğanın kendini yenileyemeyecek boyutta bozulmasına neden olmaktadır.

Günümüzde yoğun ve yorucu kent yaşamı içindeki birçok insan doğaya hasrettir, özlem duymaktadır. Kendimiz ve özellikle çocuklarımızı doğadan, yaban hayattan uzak tutmayalım. Ancak o zaman çevre bilinci ve doğayı koruma konusunda büyük bir adım atmış, ilerlemiş oluruz. Kitaplarda okumakla, televizyondan izlemekle olmaz. Doğayı korumak için doğanın içinde olmak gerek.

Bütün bunların yanında, av, avcı ile avının doğada buluştuğu gizemli bir andır. Bu büyük bir sevgi ve tutkudur.

Başta Yaban TV olmak üzere geleneksel ve sosyal medyada önemli kitleniz var. Toplumun bu ilgisini nasıl değerlendiriyorsunuz?

-İnsanların birçoğunun doğaya, yaban hayata ne kadar aşık olduğunun göstergesi olarak görüyorum. Avlanmak doğal yaşama zarar vermemesi adına belirli kurallara bağlanmıştır. Bu bilinçli avcılıktır. Ülkemizde de toplumun önemli bir kesimin bilinçli avcılık ve avcılar konusunda fikir sahibi olduğunu görüyorum. 

Avcılık, gerek çevre gerekse de avın sürekliliği noktasında bilinçli yapılması gereken bir spordur. Av sporu yaparken, hem çevreye hem av hayvanlarına hem de diğer avcılara saygı göstermek gerekir.

Ben yılda 4-5 kez yurt dışına seyahat ederek, sadece karada değil aynı zamanda balık avcılığı da yapıyorum. Bu avlarımı, gerek yaban TV’de gerekse internet ortamında, sosyal medyada yayınlıyorum. Bu da insanların büyük ilgisini çekiyor. Böylece doğayı sevdirme ve koruma adına da bir misyonu üstlenip yerine getirdiğimizi düşünüyorum. Avı avcıyı anlatıyoruz. Doğada av hayvanı ve avcı hayvanları gösteriyoruz. Sonuçta av bir doğa sporudur. Biz de bu sporu en güzel, en sağlıklı ve en bilinçli yapanlarız.

Doğal hayatın ve eko sistemin avcılık dışındaki faktörlerden çok daha fazla etkilendiği habitatın hızla tahrip edildiği bir yüzyılda yaşadığımız gerçeğinden yola çıkarak, duyarsız kişi ve kuruluşlara da şiddetle karşı olduğumu belirtmek isterim.

Özellikle futbol olmak üzere farklı spor branşlarını takip ediyor musunuz?  Konyaspor hakkındaki duygu ve değerlendirmeleriniz nelerdir?

-Konya’da olduğum yıllarda da sporla hep iç içe oldum. Muhacir Pazarı’nda sporun çeşitli kollarında faaliyet gösterdim. 

1960’lı yıllarda Konyaspor’un kurulması için Gençlerbirliği, İdmanyurdu gibi takımlar arasındaki birleşme görüşmelerini, renklerin ne olacağı tartışmalarını hatırlıyorum. Elbette ki, memleketim Konyaspor’un bir taraftarıyım. Maçlarını elimden geldiğince takip ediyorum, izliyorum. Başarılı olmasını istiyorum. Başarılı olduğunda gurur duyuyorum. 1981 yılından bu yana Bursa’dayım. Dolayısıyla doğduğum ve halen yaşadığım şehirlerin futbol takımlarının renkleri de aynı. Yeşil beyaz sevdamız, Bursa’da da devam ediyor.

YUNUS ALTINBEYAZ

Editör: TE Bilişim