En çok hayatlarına mutluluk uğramayan kadınların yüzleri güler. Çünkü onlar içlerinde olan yıkıntıdan kurtulabilmek için bir tebessüm nefesine ihtiyacı olanlardır. Başkalarını bolca mutlu etmeye çalışırlar çünkü onların mutluluğunu paylaşmak, yüreklerinde minicikte olsa oluşan sevgiye sığınmak, kimsesizlikten kurtulmak isterler.

Hayatlarına mutluluk uğramayan kadınlar, ayakuçlarına anılarından küçük bir gölet oluşturup o nadide anları bulut yaptıkları gözlerinden akan damla damla yaşlarla çoğaltmaya çalışırlar. Kimsesizdir yalnızlıkları bile…

Onca şey yaparlar da; kimsenin hayatlarına sığamazlar. Çünkü onlar dik duruşları ile sevgiye hasretlerini belli etmemek için kendilerini zorlarlar…

Farklılardır, hatalılardır, suçlulardır! Kimse onların haklı olduğunu düşünmez. Tüm insanlık üzerlerinde hüküm kurmuş, atacağı adımın dahi hesabı peşin peşin alınmıştır. Kadındır.

Hayat şamarını daha dünyaya gözlerini açar açmaz vurmuştur onlara… Erkek olsa daha iyi olurdu ya! Kadın olarak bir sıfır yenik başlar hayata… Kardelen gibidir; narindir, kırılgandır fakat bir o kadar da güçlüdür kadınlar. Üzerlerini kapatmış beyaz örtüden de boyunları dik çıkmasını bilirler. Çünkü hayat öğretmiştir onlara boynunu büktüğü an bir daha o soğuğun altından kalkamayacaklarını…

Okuması, bilmesi, konuşması, gezmesi hatta nefes alması dahi suçtur. Kadın susmalı ve itaat etmelidir. Çünkü onun görevi budur. Bir kadının dünyayı değiştireceğinden korkarlar. O yüzden küçüklükten itibaren böyle yetiştirirler onları… Yavru fillerin ayaklarına bukağı takıp kaçmalarını engelledikleri ve büyüyünce de buna inanıp hareket etmeye dahi yeltenmedikleri gibi…

Kadınları da böyle büyütürler ki büyüyünce isyan etmesin yaşadığı hayata… Çünkü o namustur. Onun namusu cümle âlemin derdidir. Hadi bir kafasını yerden kaldırsın, bir erkeğe baksın, hele birde konuşsun, sevsin, istesin o zaman vay haline…

Kadın denileni yapmalıdır. Onun bir fikri ve isteği olamaz. Gençliği masal anlatır gibi ona anlatılan namusunu dinlemekle geçer. Uykusunu uyutur, uykusuz kâbuslarda gezer.

Sevdiği olduğu zaman babası, abisi onu reddeder. Eşi olur ufak bir isteğinde tersler. Herkesin hayatına onlarca insan sığar da bazı kadınlar sığınacak hiçbir yuva bulamaz. En yakın dostları gözyaşlarıdır. Geleceğe aslan gibi evlatlar yetiştirirler de gün gelir onlar bile saymaz onu…

Kadın olmak zordur. Nadirdir saygı duyanı, eşit haklarla yaklaşanı… Söylediklerini yaptığı müddetçe ailesi vardır. Yapmadığında silmek kolaydır onları…

Herkes birer din öğreticisi olur çıkar. Erkek her şeyi yapar bir şey olmaz da kadın ufak bir şeyinde namussuz, günahkâr olur. Çünkü cinsiyet olarak etiketli olurlar onlar. Erkeğin hatası olsa da kadından kaynaklı meydana gelir. Böyle inanılır ya…

Kadın olmak zordur. Milletin mahkemesinden geçmen gerekir ilk başta… “Ne derler acaba?” diye kahrolası bir konsey vardır. Allah’ın emirlerinden önce gelir toplumun aşağılayıcı sözleri...  Susmak ve kendi içine dönmek zorunda kalmaya zorlanırsın. Sindirilir ve bastırılır bütün düşüncelerin... Susmazsan sonunda şiddet boy gösterir, yüzünün en güzel gamzelerinin üstünde…

Neden mi yazıyorum bunları; bir yerlerde, aramızda belki de yanı başımızda bir kadın reddedilmenin, zorlanmanın, hayatını yaşayamamanın acısını çekiyordur. Bir zamanlar sürekli kadınlara zulümleri gösteren televizyonlar şimdilerde virüs ile meşgul… Fakat hâlâ bir yerlerde çaresizce bekleyen, kimsesiz ve sessiz bir şekilde duygularını, hayatını kefenleyip dualara sarılıp uyuyan kadınlar var.

Kadınların sadece Kadınlar Günü’nde ya da Anneler Günü’nde hatırlanmadığı, hayatta eşit haklara sahip oldukları, normal bir şekilde mutlu yaşayabildikleri bir dünya diliyorum.

(Adam gibi adamları tenzih ederim.)