Son yılların yetkin, paylaşımcı, hızla değişen dünyaya ayak uydurabilecek yetişkini hedefleyen etkili eğitim modellerinden biri olan (Sosyal -Duygusal Öğrenme) öğrencilerde üç sahada yetkinliği hedefliyor: zihinsel, duygusal ve davranışsal yetkinlik. Bu üç sahaya bağlı olan beş özellik ise kendini tanımak, kendini idare edebilmek, sosyal farkındalık, ilişkisel beceriler ve sorumluluk içeren karar alma becerisi.

Yazıma bizler “Çocuğumuz için Neleri Hedefliyoruz?” sorusuyla devam etmek istiyorum. Çocuklarımızdan mutlak ortak beklentilerimiz var değil mi? Onların,  başarılı, mutlu, özgüveni yüksek, yardımsever, paylaşımcı, çevresine duyarlı, sorumluluk sahibi, sağlam değerlere sahip insanlar olmalarını istiyoruz; Dediğinizi duyar gibiyim. 

Çoğumuzun için ilk aklımıza gelen başarılı ve mutlu olmaları. Lakin Mutluluk bir hedef olmamalı diye düşünüyorum. Mutluluk bir yan kazanım olmalı. Kişi yetenekleri nispetinde kendini geliştirir, yapıcı ve üretken olursa, bulunduğu ortamdan, yaptığı işten zevk alır, ilişkilerinde huzurlu olursa, mutlu da olur. Başarı performansı vurgulayan, özgüveni pekiştiren bir olgudur. Başarı, tabii ki insana mutluluk getirir. Ne var ki sadece notlara bağlı başarı bir sonraki eğitime basamak olsa da ilerde yaşam başarısını çocuklarımız garantilemiyor. 

Başarının sadece ders performansına bağlı kaldığı durumlarda çocuğun yetenekleri doğrultusunda sosyal ve duygusal gelişmesinin ertelendiğini ve mutsuzluk getirdiğini görüyoruz.  Duygusal ve sosyal gelişme ise ders ve not başarısını olumlu etkiliyor.  Çocuğu tanımak için gelişim yıllarının özelliklerine bakalım. Kişiliğin gelişiminde ilk 3 yılın önemini vurgulamak isterim. Varlığımızın görülmesi, yapabilmenin ve düşünebilmenin tohumları bu dönemde atılıyor.  Daha sonra üç ve altı yaş çocuğun sosyalleşmesi ve temel yaşam becerilerini edinmesi açısından önemli yıllar. 

Eğitim bilimci Robert Fulghum kitabında “Hayatta ne bilmem gerekiyorsa hepsini anaokulunda öğrendim” diyor ve sıralıyor, “ Yemekten önce ellerini yıka, sifonu çek, döktüğünü topla,  birisini incittiysen özür dile, dengeli bir hayat yaşa; her gün biraz öğren, biraz düşün, biraz oyna ve biraz çalış... “

Aynı zamanda yine beş-altı yaşlarında dürtü kontrolünün yeterince gelişmiş olmasını umarız. Dürtü kontrolü, kişinin duygularına sahip çıkabilmesi ve kontrol edebilmesi bugün için “yetkin insan” tanımının ilk özelliğidir. Kişi ne kadar okumuş, iş hayatında başarılı yerlere gelmiş olsa da dürtü kontrolü zayıfsa bir gün işinden de olur, eşinden dostundan da. 

Peki, dürtü kontrolü nasıl gelişir? Gelişmesini neler örseler?  Biraz önce “mutluluk hedef değil yan kazanım olmalıdır ”demiştim. Çocuğumuz üzülmesin diye her isteğini yerine getirirsek, oyunda veya yemekte sırasını beklemeyi öğretmezsek, canı sıkılmasın diye her an yanında biri olup onu eğlendirirse, her sokağa çıkışımızda bir şey alalım diye tutturur ve biz de etrafa rezil olmayalım diye istediğini yaparsak çocuk dürtü kontrolünü geliştiremez. Dürtü kontrolünün zayıflığı, tıpkı muhakeme zayıflığı gibi olgunlaşmamış kişiliğin bir yansımasıdır. Çocuk çevresindeki yetişkinlerden de bunu davranış modeli olarak alabilir.  

6-12 yaş değer yargılarının oluştuğu ve kişiliğin yapılandığı yıllar. 13-19 ise kimlik arayışları cinsellik, bireyleşme yılları. Bu süreçte de aile kadar okulun önemi ortaya çıkıyor. Öğretmen ilişkisi birinci sınıftan lise ve sonrasına kadar çocuğun kişiliğinin oluşumunda etkili. Öğretmen, davranışlarıyla, yaşama bakışıyla öğrencisine örnek olurken onun yeteneklerini keşfetmesinde, öz beğeni, yaratıcılık, okuma ve öğrenme merakının gelişmesinde anne baba kadar önemli, hatta ailenin eksiğini kapatan öğretmen ve okuldur diyebiliriz.

Kişiliği etkileyen dörtte bir genler, gerisi çevredir. Çevre deyince de aile, yerleşim bölgesi, okul, yaş grubu ve teknolojiyi düşünüyoruz. İlerde çocuklarımızın çok hızlı değişen bir dünyaya uyum sağlayacak kadar adaptasyon kabiliyeti yüksek, belirsizliklerden ürkmeyecek kadar pozitif ve azimli, kendiyle barışık, paylaşımcı, sorumlulukları gelişmiş, üretken, zamanını ve enerjisini işinde, evinde, kişisel ve toplumsal yaşamında dengeli kullanabilen bireyler olmalarını bekliyorsak çocuklarımızın eğitiminde el ele vermemiz gerekiyor. Çocuklarımızdan beklentilerimizin net ve ortak bir noktada tutarlı olabilmesi için okullarda rehberlik birimlerinin yaş grubu sorunlarına çözüm arayışında hem velilerle, hem öğretmenlerle grup çalışmalarına her zamankinden çok ihtiyaç var.   Vesselam!!