Sorumluluk doğuştan değil, eğitimle oluşan bir yaşam değeri. Ancak, bu değeri kazandırmak için ailelere ve çevreye çok iş düşüyor. Çünkü sorumluluk küçük yaşlarda başlıyor ve çocuk büyüdükçe  gelişiyor. 

Kendi ayakları üzerinde durabilen, duyarlı çocuklar yetiştirmek her anne babanın hayali. Ancak, yetişkinlere sorarsanız yeni nesil ne sorumluluk taşıyor, ne de değer biliyor. Kimine göre aile, kimine göre çevre, kimine göre de sistem sorumlu bu durumdan. Türkiye’nin koruyucu kollayıcı aile yapısı bir kenara, “Aman ben çektim, o çekmesin” düşüncesiyle yetiştirilen çocuklar giderek ailesine bağımlı, ama bir yandan da özgürlüğüne düşkün büyüyor.  

Çocuk yetiştirme yöntemleri, ülkeden ülkeye değişen kültürel kodlar da taşıyor. Bazı ülkelerde daha küçük yaşlarda gazete dağıtmaya başlayarak sorumluluk kazanıyor, kendi yataklarını mutlaka kendileri topluyorlar. 

Sofradan tabağını kaldırmayan, çıkardığı giysileri etrafa fırlatan çocuklara ses çıkarmayıp sorumluluklarını hatırlatmayan aile büyükleri olduğu sürece sorunu çözmek biraz zor. Önce sorumluluk nedir, onu incelemekte fayda var. Bir çocuk yaşına uygun olarak kendi davranışları, kendisine ait görevleri, kendi yetki alanına giren herhangi bir durumun sonuçlarını başkalarının haklarına saygı göstererek üstleniyorsa sorumluluk alıyor demektir. 

Eğitimcilere göre, çocuğun sorumlulukları düşünce ve davranışlarla ortaya çıkıyor. Doğuştan gelen değil, eğitimle oluşan bir yaşam değeri. Ancak, bu değeri kazandırmak için ailelere ve çevreye çok iş düşüyor. Çünkü sorumluluk küçük yaşlarda başlıyor ve çocuk büyüdükçe gelişiyor. Bu süreçte hem ailenin, hem okulun, hem de çocuğun yakınlarının sabırlı olması gerekiyor. Ancak, çocukta sorumluluğun oluşması ve yaşamında iyice pekişmesinin yavaş ilerleyen bir süreç olduğu da göz önüne alınmalı.  

Toplum hizmeti deneyim kazandırıyor. Son yıllarda okullarda toplumsal duyarlılık kazandırmaya yönelik toplum hizmeti çalışmalarının giderek arttığını, hatta bu çalışmaların mezuniyet kriterleri arasına girdiğini görmek son derece sevindirici. 

Unutmayın! “ağaç yaşken eğilir”. Yaşına uygun sorumluluklar vermek, sınırlarını netleştirmek, ondan neler beklendiğini somut olarak anlayacağı şekilde sunmak, kuralların ve sorumluluğun önemini ve nedenini onun anlayacağı şekilde açıklamak önemli. 

Çocuğa, ondan beklediğimiz kuralları ve sorumlulukları söylemeliyiz. Sonrasında onun bunu ne kadar yapıp yapmadığını, yani süreci nasıl geçirdiğini takip etmek, geri bildirim vermek, olumlu davranışlarının altını çizerek onu ödüllendirmek, yüreklendirmek, böylece sorumluluk sahibi olmasını pekiştirmek gerek.  Sorumluluk, uyum sağlamayı öğrenmek demek değildir. 

Örneğin okul araç gereçlerini annenin istediği şekilde çantasına yerleştirmesi bu sorumluluğu edindiğini göstermez. Sadece bu gereçleri nasıl kullanması gerektiği ile ilgili annenin ya da öğretmenin düşüncesine uymayı öğrenmiştir. Sorumluluk ancak bunun doğru yöntemlerle pekiştirilmesiyle ve içselleştirilmesiyle oluşur. Burada da anne-baba tutumları çok önemli bir rol oynar. 

Aşırı otoriter yaklaşımlarda anne-baba hâkimiyeti o kadar baskındır ki, çocuk sadece söylenene uyar ya da başkaldırır. O davranışa ilişkin düşünme- değerlendirme, içselleştirme olmamıştır. Ancak, otoritenin kalktığı durumlarda aynı davranış ortaya çıkmayabilir.  Aşırı koruyucu ailelerde ise çocuk adına her şey yapıldığı için, ya da çocuk yaptığı ya da yapmadığı davranışların sonuçları ile baş başa kalmadığı için davranışsal açıdan öğrenme ve içselleştirme oluşmaz.

Çocuğunuz davranışının sonuçları ile baş başa bırakılmalı. Eğer sürekli çocuğun peşinden dönülürse, arkası toplanır ya da sonuçları ile baş başa kalması engellenirse, çocuk sorumsuzluğunun olumsuz etkilerini yaşayamayacak, dolayısıyla bu türden davranışları pekişecektir.