İnsanların pek çoğu, kendisini özel hisseder içten içe. Onu diğerlerinden ayıran bir özelliği olduğuna inanır. Hayat filmimin esas oğlan/kız’ı onlardır ve geri kalan bu filmin figüranlarıdır en nihayetinde. Pek az kişi kendisinde bir ‘garip’lik olduğunu düşünür. Ruhunda ezelden bir yara taşıyanlar ve o yaranın verdiği sonsuz hüzünle asla çağlayıp coşamayanlar için, yaşam denilen yolculuk biraz sancılı ilerler.

Garip bir çocuktum. İlk bakışta aptallık olarak algılanabilecek bir anlaşılmazlığım nedeniyle gariptim. İlk bakış ile yetinmeyenler için ise, sonsuz hüznümün yarattığı anlama hissi nedeniyle gariptim.

İlk gençliğim bu garabet ile mücadele ile geçti. Ruhumun yaralı tarafını iyileştirmek için, yol arayarak bitirdim yılları. Bir gezgin olup dünyayı ve kendimi keşfedecek imkânım da cesaretim de yoktu elbette. Ben de insanlığın eşsiz zihinlerinde keşfe çıktım. Çok okudum…

Gerçeklikten kopacak kadar çok okudum. Okurken de bir yandan beni gelip bu varoluşsal ızdıraptan kurtaracak bir bilgenin hayalini kurdum. Kimse gelmedi tabii. İnsanların böyle aptalca sorunları yoktu.

***

Eğitim Fakültesi’nde okuduğum dönem kafa ve ruhsal karışıklığın zirve yaptığı dönemdi. Öğretmen olma fikri giderek uzaklaştı benden. Büyümeyi kendim becerememiştim ki dünyanın en masum varlıklarına nasıl yardımcı olacaktım? Normal bir iş de yapamazdım? Ne yapmalıydım? Selim Işık gibi hüznümü de alıp gitse miydim?

Gitmedim tabii. Henüz kendimden iğrenecek ve yaşamdan sıkılacak kadar yaşamamıştım. Onun yerine gazeteci olmaya karar verdim.

Para kazanmak için çalışmak utanç verici gelirdi o zamanlar çünkü. İnsanların yüksek idealleri olmalıydı ve sadece bayağı yaşam gerekliliklerini karşılamak için çalışmamalıydı. Gazetecilik bunun için en uygunuydu. Anlamak ve anlatmak ile geçen bir ömür fikri sanki benim için en makulüydü.

***

Yıllar hızlıca geçti gitti. İletişim’i bitirmiştim ve artık gazeteciğe adım atmam gerekiyordu. Elbette her gazeteci adayı gibi mesleğe İstanbul’da başlamak istemişimdir, hatırlamıyorum. Lakin mesleği tam anlamı ile öğrenmeden bu maceraya girişmek istemedim sanırım.

Okuduğum şehir olan Konya’dan bu yola çıkmak en olağanıydı. Hayatımda ilk ve son kez bir iş başvurusunda bulundum. Merhaba Gazetesi’nin simgeleşmiş binası içinde merak, heyecan ve korkulu gözlerle yaptığım ilk görüşmemde, tam da istediğim şeyler söylenmişti;

“Bu meslekten zengin olunmaz. Gazetecilik manevi hazzı için yapılır”

Canıma minnetti. Zaten çok para kazanabilecek yeteneğim olsa bile bunu yapma isteğim hiç olmamıştı ki. İşin manevi kısmı ise benim yıllar süren arayışımın alışkanlığıydı zaten. Tereddüt bile etmedim…

***

Stajyerlik koşuşturması ile geçen ayların sonunda, kalemimden dökülen hisli bir yazının neticesinde artık kadrolu bir gazeteci olacağımın müjdesi verilmişti. İnanılmaz bir andı benim için. Hayatımı yazarak ve hissederek kazanabileceğimin umuduydu. Kendimi bulmuştum bu meslekte…

Bilmediğim bir şehirde, biraz hoyrat bulduğum iş yaşamı içinde, ayakta kalmaya çalışıyordum. Ve bu durum zaman zaman ruhumdaki yaraları azdırıyordu.

***

Gündemden spor muhabirliğine geçerken hayatımın bu kadar sert bir ayrıma gideceğini ben de tahmin etmemiştim. Yaşam yolculuğumun Konyaspor ile birleşmesine tutkulu yapımı da ekleyince, Yeşil Beyaz günler başladı benim için.

Bu dönemde aynı yayın grubunda bulunan gazetelerin ayrılması ile Konya Yenigün Gazetesi’nin spor sorumluluğu düşmüştü payıma. Ne şehri, ne kulübü tanıyordum aslında. Varoluşsal sancım taşımıştı beni buralara.

Sorumluluğum ağırdı. Yeniden yapılanan bir gazetede, acemi bir gazeteci olarak hem kendimi hem kurumumu daha görünür kılmak zorundaydım.

***

Genç bir ekiptik, heyecanımız yüksekti. Çok keyifli işler yaptık. Alanlarımızda tam yetkiliydik ve müthiş bir özgürlük ortamı sağlanmıştı. Yazdığımıza, yaptığımıza karışılmıyordu ama başımıza gelen mesleki sıkıntılarda ise koruma altındaydık. Fikirlerimize asla müdahale etmeyen büyüklerimiz, fikirlerimiz nedeniyle karşılaştığımız sorunlarda ise hep yanımızda oluyorlardı.

Dedim ya, yaparken çok keyif aldığımız işler yaptık. Örneğin Yeşil Beyaz Konya Dergisi. Benim gibi biraz garip doğmuştu o da. Ruhumdaki geçmeyen hüznü, o da taşıyordu. Muazzam bir yazar kadrosu ile harika sayılar çıkardık.

***

Teknolojik gelişmeler nedeniyle herkesin az biraz gazeteci olduğu, profesyonel gazeteciliğin ise yavaş yavaş öldüğü bir dönemde yaptım bu mesleği. Gazetecilik itibarını ve yaşam alanını kaybederken, mesleki atmosfer de her geçen gün biraz daha sertleşti.

Kolay değil tabi. Yazarak hayatını kazanmak tatlı bir rüya olsa da, sektörün gerçekleri daha acımasız. Devasa medya kuruluşlarının bile ayakta durmakta zorlandığı dönemde, yerel basının hayatını sürdürmesi, buna çabalarken mesleki imkânları sonuna kadar sunması kolay değil.

***

Hüznümü sayfalarında barındıran Yeşil Beyaz Konya Dergisi’nin maddi nedenlerle hikâyesinin yarım kalması, kuruluş heyecanının yitirilişinin ve kaçınılmaz sonun başlangıcının simgesiydi aslında.

Her ne kadar direnmeye çalışsam da sektörün ve insan doğasının! karşısında duramayacağımın farkına varmaya başlamıştım belki de. Direnmeye çalıştım ama olmadı. Bir süredir yaptığım işin değerli olduğu duygusunu yitirmiştim. Hatta son dönemde kurumdaki varlığımı bile sorgulamaya başlamıştım. Ya da öyle olması sağlandı, bilmiyorum…

Son dönemdeki süreç zengin olmayacağımı bilerek girdiğim mesleğimin manevi hazzını da yitirmeme neden oldu. Bu nedenle adımla özdeşleştirdiğim tek kurumum olan Konya Yenigün ile uzun yıllardır devam eden yolculuğuma bazı nedenlerle son verme kararı aldık.

*** 

Öncelikle bu denli kişisel bir yazı ile bu alanı işgal ettiğim ve gündeminize girdiğim için özür dilerim. Son bir yazılık kişiselleştirme hakkım olduğuna inandım sadece.

En başta, bana bunca yıl özgürce gazetecilik yapma fırsatı veren yönetim kurulu başkanımız Sayın Mustafa Arslan’a, üzerimde emeği olan bütün meslek büyüklerime, birlikte çalışma şansı yakaladığımı mesai arkadaşlarıma, her gün bu sayfalardan seslendiğim okuyucularımıza ve meslek hayatım boyunca temas ettiğimiz herkese çok teşekkür ederim.

Hakkınızı helal ediniz.

Son söz; Konya Yenigün’de çalışmaktan, bu kurumun bir temsilcisi olmaktan hep gurur duydum, bundan sonra da gurur duymaya devam edeceğim. Hayatımı bu noktalara taşıyan üretme heyecanı ve var olma hüznü bundan sonra beni nereye taşıyacak bilmiyorum ama geriye dönüp baktığımda hep mutluluk ve keyifle hatırlayacağım geçen zamanı…