İnsanoğlunun uzun veya kısa olan ömründe başına çeşitli haller gelir. Ben de yaşamım boyunca beklenmedik; kimi hüzün acı dolu, kimi korku ve dehşet dolu kimi de neşe ve güzelliklerle dolu birçok hadiseyle karşılaştım. 75 yıllık yaşam hikayem bir yazıya elbette sığmaz. Bu yazımda ülkemiz insanının, kendi ailemin, çevremin karşılaştığı sağlık sorunları ve güçlüklerden ve günümüzde gelinen kolaylık ve rahatlıklardan bahsedeceğim.

Çok değil, daha 20 sene önce sağlık alanında hastanelerde eczanelerde gerek muayene gerekse tabibin yazdığı ilaçları bulmakta çekilen çileler aklımıza geldikçe tüylerimiz diken diken olur. Günümüzde ise sağlık alanında büyük rahatlıklara kavuştuk. Zorluklar geride kaldı ve sağlık hizmeti almada erişilen rahatlık bize yaşamın ne kadar tatlı olduğunu gösterdi.

Geçen hafta sonunda maalesef üzücü bir olay yaşadım. Yakın akrabamızın genç bir yavrusunun vefatını haber alınca cenaze merasimine katılmak üzere hazırlandım. Evden çıkmadan önce de bu yıl 4 yavrusu ile bize misafir olan kedinin bakımını yapmayı da ihmal etmek istemedim. Gördüğü ilgiden yahut ihtiyacından olsa gerek, bahçemizi terk etmedi hayvancağız. Etrafındaki tehlikelerden adeta bize sığınıyordu. Onlara aldığım süte ekmek doğrayıp cenazeye gitmeden önce karınlarını doyurmak istedim. Yanımızdaki komşunun bahçesinde mekân tutan kediye yiyeceğini verdikten sonra iki bahçe arasındaki 50-60 santimlik duvardan kendi bahçeme atlamak istedim. Duvar alçak olmasına rağmen, zannederim acele ettiğimden, yere biraz sertçe indim ve oracıkta dizimde şiddetli bir sancı oluştu, adeta kıvrılıp kaldım. Sanırım yarım saat kadar olduğum yerden kıpırdayamadım. Ben acımla baş başayken cenaze vakti de geçti. Biraz toparlandıktan sonra eve kadar gelip yattım.

Ertesi gün cumartesi idi. Ağrılar dinmeyince çocuğum ile saat 12’ye doğru Meram Devlet Hastanesi Acil Servisine müracaat ettik. Tabi benim belleğimde 20-30 sene öncesine dair yaşanmış zorlukların zorluklar tazeliğini koruyor. Bundan olsa gerek, elimdeki değneğe yaslanarak çekingen bir tavırla danışmada oturan iki gencin yanına doğru yürüdüm. Onlar bu halimi görünce hemen buyur, edip ilgi gösterdiler. Durumumu anlatınca tatlı dil ile gideceğim yeri işaret edip

yardımda bulundular. Gittiğim yerde de güler yüz ve tatlı dil karşılandım. Kayıt işlemlerime yardımcı olup röntgen servisine yönlendiren kişiye, “Doktor nerede yavrum?” diye sorunca “Doktor benim amca” demez mi! Evvelce yanına varmaya çekinirdik doktorların, bugün her bir ihtiyacımızla, hem de güler yüzlerini ekşitmeden ilgileniyorlar. Daha oğlum aracını parka bırakıp gelmeden ben yaşadığım yürüme zorluğuna rağmen işin yarısını bitirmiştim.

Röntgen servisinde de ilgi ve alâka son derece memnun ediciydi. Nerede ve nasıl duracağım tarif edildi işim görüldü ve bunlar olurken ne somurtan oldu ve de yüzünü ekşiten. İki dakikada o işimde bittikten sonra doktorun yanına geldik. Filmi inceleyip “Amca korkulacak kırık, çıkık, çatlak gibi bir şey yok. Fakat biz seni rahatlatmak için bacağını alçıya alalım da iki gün rahat et. Pazartesi günü de ortopedi polikliniğinde uzman doktor sizi görüp gerekeni yapsın” dedi.

Alçımız da yapıldıktan sonra, hiç bir doktor ya da başka görevliden sert bir söz duymadan, bir kapıdan girip diğerinden sere serpe çıkarak evimize döndük. Hafta sonu olmasına rağmen her şey o kadar hızlıydı ki sanki on dakikada benim bütün işim görülmüş gibiydi.

Eve dönünce pazartesi için ortopedi servisinden randevu almak istedim ama mümkün olmadı ya da ben teknoloji işini beceremedim. Hastanede 5-6 sene kadar önce edepli, güler yüzlü, kimseyi kırmayan bir güvenlikçi ile ile tanışmıştım. Adı Seyit Ali ama soyadını bilmem. Eski yıllarda adam azarlayan, hatta itip kakan, ali kıran baş yaran misali görevlileri hatırlayıp Seyit Ali’ye “Arkadaş nasıl bu kadar sakin ve tatlı dilli oldun” diye sormuştum da “İnsan kalbi kırmak çok kolay amca da insanı tatlı dille kazanmak zor. Ben onu denedim ve başardım” demişti. O gün telefonla randevu alamayınca, sosyal medya aracılığı ile selamlaşmaya devam ettiğimiz seyit Ali’ye durumu anlattım. Tatlı dili ile bana yine yardımcı oldu, “Yaşına hürmet İsmail amca” deyip zor işimi kolay kılıverdi. Allah razı olsun. Onun dediği zamanda ortopedi polikliniğinde Doktor Halil Akdeniz ile tanıştık. Gerek poliklinik sekreteri gerek Doktor Bey gayet kibar davranışla alçıyı aldırıp yeniden bir röntgen çektirdi. Benim kontrollerim biraz uzayınca bazı kişilerde sabırsızlık oluştu, tatsızlıklar zuhur etti. Ortopedide iki poliklinik çalışıyordu ve yoğunluk vardı. Kanaatimce izdihamı önlemek için bir-iki poliklinik daha açılsa iyi olur. Detaylı

Muayenem’den sonra iyileşinceye kadar kendimi nasıl korumam gerektiği anlatıldı, ilaçlarımın tarifi yapıldı ve tatlı dille uğurlandım.

Dikkat ettim; hemen bir kat yukarda 8-10 tane aşı odası oluşturulmuş. Kim hangi aşıyı tercih ediyorsa bir form doldurup 3.doz aşıyı olup sağlıkla evine dönüyordu. Hizmette bu seviyeye gelmek ne kadar güzel, insana yaşamın tatlılığını bahşediyor. Bunca hastane yapılmamış olsaydı, sağlık sistemi bu şekilde revize edilmemiş olsaydı, doktorun biz beklemesi yerine biz saatlerce hatta günlerce doktor bekleseydik, halimiz nice olurdu? Allah devletimize zeval vermesin, ülkemiz ilelebet payidar olsun. Hizmette bu güzellikleri bize yaşatan devlet idarecilerimizden de Allah razı olsun. Elimizi cüzdanımıza atmadan, hasta girdiğimiz kapıdan bizi sağlıkla çıkaranlara ne kadar teşekkür etsek azdır. Yazıyı kaleme aldığım saatlerde ise hem emekli maaşımın. Hem de emekli bayram ikramiyemin banka hesabıma yattığını görmek bizleri daha çok mutlu etti Allah’ım devletimize zeval verme sana. Şükürler olsun.