Biz millet olarak “politize”yiz. Aldığımız aile terbiyesinden midir, örf ve adet baskısı mıdır bilinmez genç ihtiyar,kadın erkek Herkes ülke meselelerin kıyısından köşesinden ilgilenir.Konu memleket olunca kanımızda kıpırdanma olur her sese kulak kabartırız.Özellikle biz ve bizden sonraki kuşak daha bir özüne girmiştir siyasetin.

İki Mehmet bir araya gelse devlet kurar” sözü buradan kaynaklanır. (Mehmet ismi Muhammed kökünden geldiği için bizi temsil eder.)

Bizimde orta okul yıllarında başlayan üç uğraşımız vardı

1-Fenerbahçe-Galatasaray rekabeti

2-Kıbrıs ve Filistin davası

3-Ülke tarımla mı kalkınır, sanayi ile mi?

Biz bunları tartışarak büyüdük.Bizim kuşağın ekseriyetinin olduğu gibi bizde aktif siyasetin içinde bir teşehhüt miktarında da olsa bulunduk.Muhalefeti de iktidarı da gördük .

Bunları şunun için anlatıyorum yarın seçim olacak ve biz seçimde hizmete mi hizbe mi oy vereceğiz?

97 yıllık Cumhuriyet tarihimizde son 1.5 yılı hariç parlamenter sistemle yönetildik.1 Meclisten tutunda son meclise kadar meclis üyeleri hep tartışıla gelmiştir.Bir türlü istenilen kalite yakalanamamıştır.Bu yüzdende aldıkları maaştan tutunda yedikleri yemek bile sorun olmuştur. Neden?

Biz neden profili yüksek insanları seçemiyoruz?

Bizim coğrafyamızın kaderimi bu ? Basiretsizlik,öngörüsüzlük,sorumsuzluk…

Evvela şunu belirtmeliyim ki bizim insanımız hamiyet sahibi,hoşgörülü ve vatanperverdir.Sağduyu sahibidir.Merhametlidir.Düşküne yardım eder,zalim karşısında dik durur,Devletine bağlıdır.Meclisimiz gazi meclistir ve şehit kanları ile kurulmuştur.Asla ve kat’a meclisimizin önemsizleştirilmesine izin vermemeliyiz.

Bu sorun Cumhuriyeti kurarken de vardı ,öncesinde de.

Siyaset kurumu dış akımlardan etkilenmeye müsait olduğundan iç çatışmalar kaçınılmazdır.

Siyaset kapısı ülkeyi yönetmekten öte, geçim kapısı gibi görülmeye başlandığı için itibarı en düşük kurumlardandır.Tıpkı medreselerin bir dönem matematik,astronomi,fizik kimya gibi bölümlerini kapatılıp,”ilahi ilimler bize yeter” mantığı ile ,ulema güruhu işi o kadar ileri götürmüşler ki ,beşikteki çocuklarına bile “beşik ulemalığı” unvanı ile maaş bağlayıp devleti ve halkı soymuşlardır.Zaten zanaat ve siyasette çocuklarını görmek istemeyen Anadolu insanı oynanan bu oyunları görememiştir.

Cennet mekan 2 Abdülhamit Han bir Cuma selamlığında merdivenlerde kendini protesto eden mavi gözlü sarışın tipleri görünce “Anadolu insanı -beşiğin ötesi gurbettir- sözünü bir kenara bırakıp çocuklarını askeriyeye,mülkiyeye göndermelidir yoksa geleceğimiz karanlıktır” sözünü söyleyivermiştir.

Maalesef o günlerde ortaya çıkan” jön Türk” hareketi ve onu takiben “İttihat ve terakki” cilik o günlerde Osmanlı devletinin yıkılmasının başlıca Saiklerindendir.Cumhuriyet kurulurken de maalesef bu siyaset tüccarları, Kurucu liderin etrafında yer almışlar.Zaten kıt olan insan kaynağı, bunlara mecbur etmiştir.

Hep söylenir kuvvetler ayrılığı ilkesi.Yazılır çizilir.Doğrusu ne kadarı uygulanır ne kadarı özümsenir bilinmez.Vasata göre değişir.

1-Yasama ; Kanun koyucu yani TBMM’dir

2- Yürütme; Başbakan ve Bakanlar kuruludur

3-Yargı; Yasaları uygulayıcısıdır.

Birde bunlara dördüncüsü ve en etkin olanı eklenir ki sözde yürütmeye bağlıdır lakin son döneme kadar hiç öyle olmamıştır. ÖRFİ-GÜÇ ! (askeri erk.)

Sözde üçü de birbirini kontrol ve denetleme için vardır. Lakin hiç öyle olmamıştır. Gücün kimin elinde olduğuna bağlıdır. Yani silah kimin elinde ise o güçlüdür.

Bir dönem Refah Partisi 1995 seçimlerinde birinci parti gelmesine rağmen hükümet kurma görevini vermemek için uğraştılar. Hocanın direnci sayesinde daha sonra kurduğu koalisyon 11 ay sürebildi.Askeri vesayetin tahakkümü altına giren,Askerlerden cübbeleriyle brifing alan bağımsız(?)yargıçlar tarafından ” yargı darbesi” ile indirildi.Adamlar o zaman demişti “İKTİDİDAR OLURSUNUZ LAKİN MUKTEDİR OLAMAZSINIZ” diye,nitekim de öyle oldu..

Yine fazilet partisinin Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmasından önce Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Haşim Kılıç’ın şu sözü ülkedeki erkler ayrılığının olmadığını gözler önüne sermektedir., "FP davası siyasi bir dava, biz bu davayı hukukun içine oturtmaya çalışıyoruz"

Yine 2011-2015 arası hakim-savcı vesayeti ile ülkenin değerleri çeşitli bahanelerle zindanlara atıldı.Kısaca “erkler ayrılığı” ideal seviyede hiç olmadı.

Peki bizde böylede ileri demokrasi ülkelerinde farklımı. Hayır!Bakın özgürlükler ülkesi(?) ABD’deki durumu Tramp’ın ulusal güvenlik danışmanlığını yapmış birisi olan John Bolton’un kitabındandan bir parağraf. "Mayıs 2018'de Türk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Trump'a, İran yaptırımlarını ihlal nedeniyle New York Güney Bölgesi Savcılığı tarafından soruşturulan bir Türk firmasının suçsuz olduğunu iddia eden kısa bir not gönderdi. Trump, Erdoğan'a konuyla ilgileneceğini, Güney Bölgesi savcılarının kendi adamları olmadığını, Obama'nın adamları olduğunu, onların yerini kendi adamları aldığında sorunun çözüleceğini söyledi."

Bizim 2000 yıllık devlet geleneğimize bakıldığı zaman istişare edilir lakin lidere ve devlete yön veren akla uyulur.En doğru yol da budur.Parlamenter sistem bizim devlet geleneğimize ve toplum yapısına uymamaktadır.Zaten parlamenter sistem de bu güne kadar eksiksiz uygulanamamıştır.Devlet başkanları yerini, parti genel başkanları almıştır.Ağzınız ile kuş tutsanız genel başkanın olurunu almadığınız sürece değil mebus, çaycı bile olamazsınız.

Kısmen bu işlerin kıyıcığında bulunmuş biri olarak bir Milletvekili adayı nasıl tespit edilir ona bakalım.Seçim zamanı partiler kendilerinden MVk olmak isteyenlere kayıt parası adı altında salma çıkartır sonra onları aday adayı yapar.Bu aslında partilerin harmanıdır.Onlara eğitim adı altında önce ilkelerini anlatırlar,sonra performans testi dediğimiz saha çalışmasına sürerler, sonrasında genel merkeze götürürler orada bir kurul dosyasındaki not ve huzurdaki intibasına göre değerlendirilir, birde ilçe ve il teşkilatının o adayla ilgili görüşleri alınır sonrasında Genel Başkanın onayına sunulur.Uzun,yorucu ve yıpratıcı bir süreçtir.İşinde başarılı olmuş hiçbir kişi bu yolla siyasete girmez.

Müvekkili olmayan avukat,mükellefi olmayan muhasebeci,statüsünü ve özgül haklarını yükseltmek isteyen devlet memurları buna katlanır.Sonuçta bu günkü konumundan yirmi kat daha derece alacaktır.

O yüzdende hep şikayet ederiz bu ülkede profili yüksek karizmatik millet vekilleri neden çıkmaz diye.İşinde başarılı olmuş insanlar bu siyasi imbikten geçer mi? Geçmez.

Siyaset;Statü atlama ve geçim kapısı olarak günümüze kadar gelmiştir. Birde şu sıkıntımız var. Bir kere mebus seçilmiş kişi artık onu kendisine müktesep hak iddia edip ölünceye kadar o koltuktan kalkmamak için mücadele eder.Halbuki oraya gelirken başkalarının iradesi ile geldiğini unutur yada işine gelmez.Sonrası malum yeni kapılar aranır, yahut karalama kampanyası.Bu her partide yaşanır.Yürütmeyi yasamaya bağımlı hale getirirseniz,Asli işi milletinin haklarını korumak ve onların talep ve ihtiyaçlarını bölgelerine göre tespit edip karar merciine iletmek ve takipçisi olmayı unutup kerameti kendinden menkul sayan “fikir fahişelerine”,”şahsiyetini cüzdanına hapsetmiş ”fırıldaklara, Yüce Meclisin manevi ruhu ve şahsına muğayır insanlara pirim yolu açılmış olur.

1995te DSPden Afyon Milletvekili olarak Meclise giren, Meclis dışı kaldığı 1999akadar 6 kez parti değiştirerek bir rekora imza atmış olan "Fırıldak Kubi" lakaplı eski milletvekili Kubilay Uygun’u hepiniz hatırlarsınız.

Fazilet Partisi dönemi idi,Büyük kongreye gidiyoruz ve Yargıtay baş savcısı Fazilet partisine kapatma davası açmış.Milli Görüşün lideri merhum Erbakan hocamız ömür boyu siyasetten yasaklı.2 adaylı seçime gidiyoruz.Küresel basının şişirmesi ile kendilerine “erdemliler hareketi” veren Abdullah Gül ve ekibi Hocaya rağmen aday oldular.İl il dolaşarak Kongre delegelerine kendilerini anlatmaya çalıştılar.Bendenizde kongre üyesi olduğum için İl teşkilatında yapılan toplantıya katıldım.Abdullah Gül ve beraberindeki ekip, niçin aday olduklarını anlattıktan sonra soru bölümüne geçtik. Ben söz aldım ve Abdullah Beye hitaben –Sayın bakan sizler bizim starlarımızsınız,biz sizleri anlatarak bu günlere geldik.Şimdi önümüzde kongre ve sonrasında da seçimlere gideceğiz.Biz biliyoruz ki sizin genel başkanlığınızda seçimlere gitsek şimdiki oyumuzun üzerinde 10 puan koyarak seçimlerden yine büyük parti olarak çıkarız.Yine ben sizi İslami hassasiyet konusunda radikal olduğunuzu biliyorum.Siz Avrupa Parlamentosunun koridorunda ikindi namazı geçmesin diye ceketinizi serip ikindi namazı kıldığınız söyleniyor doğrumudur dedim.- Doğrudur, diye cevap verdi.Demin dediniz ki biz Genel Başkan olamaz isek partimiz kapatılmayacak. Yok, mevcut yönetim, yani Recai bey olursa kesinlikle kapatılacak dediniz dedim,--Doğrudur. Dedi. Peki o zaman yüzde 15 oyu olan mevcut yönetime katlanamayan sistem yüzde 26-30 oy alacak ve üstelikte radikal birine nasıl tahammül edecek? yoksa siz sistemle anlaştınız mı deyince Abdullah beyin yanında oturan şimdi kim ona sandalye verirse onun kapısında yatan Abdüllatif Şener atladı ve bizi azarlar biçimde “ister Amerikan ajanı deyin ister anlaştı deyin biz gelirsek parti kapatılmayacak mevcut yönetim gelirse yüzde bir milyon kapatılacak” diye çıkıştı. Bende,- o zaman burası fazilet partisi Amerikan ajanın işi yok! dedim ve ortalık gerildi. Sonrasında Ak parti iktidara geldi başbakan yardımcısı oldu görevden alınınca da gemiyi terk edip parti kurdu, tutmayınca da CHP den Konya Millet Vekili oldu.CHP seçmeni de yolda görse boğazına sarılacağı adamı seçmek zorunda kaldı.

Yine Mehmet Bekaroğlu’da aynı yoldan gidip CHP den Milletvekili.

Allah aşkına ne meziyetiniz varda bilmem kaç dönem meclisi işgal ediyorsunuz?

İşim münasebeti ile Ankara’ya gittim işim bittikten sonrada meclisteki arkadaşları ziyarete gittim .Kuliste sohbet ederken biri geldi acil genel kurul salonuna geçmelerini, kanun oylaması olduğunu söyledi.Arkadaş izin aldı ve salona yöneldiler.Bir bi tanesi dedi ki ne oy vereceğiz? Öteki;- grup başkan vekiline bak ,o ne diyorsa aynısını ver.Şimdi soruyorum Bu mebuslar ne işe yarar? Eski dönem bir milletvekili tanıyorum 8 yıllık döneminde ilçesine koyunlar geçsin diye karayolunun altına menfez yapılmasını sağlamıştı hala onu anlatır.

Yine siyaset tarihinin yüz karası olarak değerlendirilen Güneş Motel hadisesini hatırlatalım.

5 Haziran 1977 yılında yapılan genel seçimden CHP galibiyetle çıkmıştı ancak, Meclis'te kazandığı 213 sandalye tek başına iktidar olmasına yetmiyordu. Bunun üzerine Adalet Partisi (AP) lideri Süleyman Demirel, AP ile Milli Selamet Partisi (MSP) ve Milliyetçi Hareket Partisi'nin (MHP) katılımıyla II. Milliyetçi Cephe hükümetini kurdu. Fakat 11 Aralık 1977'de yapılan yerel seçimleri de CHP kazanınca dengeler değişmeye başladı.

AP den istifa edip bağımsız olan 11 millet vekili CHP genel başkanı Sayın Bülent Ecevit’in gözünü karartmıştı.

Ecevit 11 bağımsız milletvekiline, kuracağı hükümete destek karşılığında bakanlık önerdi, 10'u kabul etti. Konya Milletvekili Oğuz Atalay bakanlık teklifini kabul etmedi. CHP'nin gensorusu ile 31 Aralık 1977'de Süleyman Demirel başkanlığındaki II. MC Hükümeti devrildi. 12'ler içinde olan ve daha sonra tarihe 11'ler olayı olarak geçecek bu gensoru görüşmesine Balıkesir Milletvekili Cemalettin İnkaya eski partisinden aldığı aşırı baskı nedeniyle katılmadı. Böylece 12'ler grubu gensoru görüşmeleri sırasında 11'e düştü ve öyle anılmaya başlandı. Ardından Ecevit hükümeti güvenoyu aldı. 11'lerden Orhan Atalay dışındaki 10 milletvekili yeni kurulan hükümette bakan oldu.

Öztürk Yılmaz,Emine Ülker Tarhan,Ali Babacan,Ahmet Davutoğlu gibi isimlerde kerameti kendinden görenler.Görevde iken Genel Başkanın çantasını taşıyanlar görevlerini kaybedince parti kurup “konuşursam sokağa çıkamazlar” mottosunu benimsemişler ve kendilerine değil, partisi için verilen oylara ihanet etmişlerdir. Konuşacaksan görevde iken konuş ki karakterinin kaç karat olduğunu bilelim. Konuş ki özgül ağırlığın İyot mu? Civa mı? Bilelim.

Acilen Milletvekillerinin transfer edilmesinin önüne geçilmelidir.Partisinden istifa eden Milletvekili vekillikten de istifa etmiş sayılsın.Böylece A partisine oy veren seçmenin oyu da B partisine gitmiş olmaz.

Bunları şunun için anlattım;Muhalefetin son günlerde iktidara operasyon çekme,yada birilerine mesaj verme çabasında olduğunu sözcülerinin beyanlarından anlıyoruz.

1960-1971-1980-1997-2007-GEZİ-17-25 ARALIK operasyonları ve 15 TEMMUZ 2015 Hain kalkışma.Milletimiz bu darbelerle uğraşa gelmiştir.Bunların tamamı Parlamenter sistemdeki kargaşadan doğan yetki dengesizliğinden ola gelmiştir.

Her darbe öncesi muhalefet eli ile darbeciler şunları söylemişlerdir,

1960 – İsmet İnönü'nün 'büyük taarruz' gezileri

Tüm bu gelişmeler yaşanırken CHP Genel Başkanı İnönü, Nisan 1959'da "Büyük Taarruz" adı verilen bir geziye çıktı. 48 milletvekili, partililer ve gazetecilerden oluşan grubun ilk durağı, Uşak oldu. Heyet burada hükümet tarafından organize edildiği öne sürülen bir grup gösterici tarafından protesto edildi ve İnönü bir göstericinin attığı taşla yaralandı. Ancak bu olayın tren içinden yapılan bir provokasyon üzerine gerçekleştiği, yıllar sonra İnönü'nün Uşak gezisini izleyen gazetecilerden Güngör Yerdeş'in hatıralarında anlatıldı. Yerdeş, trenden bir şahsın perondaki Demokrat Partililere el hareketi yapması üzerine taş atma hadisesinin gerçekleştiğini, o taşın İnönü'ye değil, el hareketi yapan kişiye atıldığını kaydetti. Bu saldırının yanı sıra İnönü, İstanbul'a dönüşünde arabasıyla şehre girerken bir grubun saldırısına uğradı, iddiaya göre olaya polis ve asker müdahale etmedi.

Üniversite öğrencilerinin gösterileri

İstanbul Beyazıt Meydanı'nda üniversite öğrencilerinin eylemi sırasında Orman Fakültesi öğrencisi Turan Emeksiz, bir kurşunun başına isabet etmesi sonucu hayatını kaybetti. Bu olayların arkasından üniversite öğrencileri, hükümet aleyhine gösterilere başladı. Emeksiz'in "polis kurşunuyla hayatını kaybettiği" yönündeki haberler dolayısıyla olaylar daha da şiddetlendi. Menderes, eylemcilere hitap etmeye çalıştı ancak başaramadı. Öğrencilerin arasına girerek konuşmak isteyince, bir öğrenci Menderes'in boğazını sıktı. Menderes "Ne istiyorsun" diye sorduğu gençten "Hürriyet istiyorum" cevabını aldı. Menderes, tarihe geçen "Bir Başbakanın boğazını sıkıyorsun bundan ala hürriyet mi var?" ifadelerini ise burada kullandı. Yaşananlar nedeniyle İstanbul ve Ankara'da sıkıyönetim ilan edildi. Ankara'da 5 Mayıs 1960'da bir öğrenci grubu, ''555K'' yani "5'inci ayın 5'inde saat 5'te Kızılay'da" koduyla gösteri düzenledi. 21 Mayıs'ta da Harp Okulu öğrencileri sokağa çıktı ve Zafer Anıtı'na kadar ''sessiz" yürüyüş yaptı.

Gençlerin kıyma makinalarında kıyılmasından ,ülke kaynaklarının yandaşlara peşkeş çekilerek talan ve yağma edildiği yalan haberleri ortalığa saçılmıştı.

Sonuç;Başbakan ve iki bakanı ile isimleri hatırlanmayan yüzlerce vatan evladı idam sehpalarında can verdi.Asıl ülkenin kıt kaynakları darbe yapanlar tarafından yağma edildi.

1971- 1961 Darbe Anayasası'nı bu sefer de giderek 27 Mayıs Darbesi'ni yapan askeri cunta üyeleri beğenmemeye başlamışlar, bu cunta üyelerinden emekli general Cemal Madanoğlu’nun başkanlığında kurulan, Doğan Avcıoğlu, İlhan Selçuk gibi sivillerin de ortağı olduğu “9 Mart Cuntası” kendi darbesini yaparak, “Siviller ülkeyi idare edemiyorlar, biz daha iyi yönetiriz” gerekçesiyle, makul Seçkinci – Devletçi ve Devrimci programından olarak “ Sol Kemalist Devrim Programı” ile ülkeyi idare etmeye kalkışmışlardır.

1980-ülkemizin bütün fikir hareketinin biçildiği yani bu toplumun geleceğinin katledildiği darbedir.

Darbe öncesi yine ülke iyi yönetilmiyor bahaneleri.

Fikir hareketlerinin arasına sokulan gizli servis ajanları marifeti ile anarşiyi azdıran darbe heveslileri darbenin olgunlaşması için günde 50-60 gencimizin birbirini öldürmesine göz yummuşlar ve bu olayların müsebbibinin hükümetin beceriksizliği üzerine bina etmişlerdir..Darbeden sonra anarşi bıçakla kesilmiş gibi durmuştur,Dönemin başbakanı Demirel daha sonra bu olayı kendine soran gazetecilere Kenan Evren’den için “Siz o zaman tapu memuru muydunuz.Sıkı yönetim komutanı idiniz niye müdahale etmediniz” diyecekti..

Günümüze gelirsek,Muhalefet yine aynı yola başvurmuştur.HDP ve BAROLAR birlikte , bu günkü Cumhurbaşkanlığı sistemine karşı yürümekteler.

Siz Dünyanın başkenti İstanbul’un altın boynuzu olana haliç arıtma tesislerini kapatıp temel atmama törenleri düzenlerken,

Ordumuz Irak’ta,Suriye’de,Libya’da,Doğu Akdeniz’de destanlar yazarken,Küresel salgınla mücadele dünyanın en iyi ve en başarılılarından olurken,Savunma sanayimiz başta ABD olmak üzere AB ülkeleri kıskanarak izlerken,Tarımda yapılan AB ülkelerinde 1 numara olurken,Denizlerde hakimiyetimiz söz konusu olmuşken,Hiçbir yatırama ara vermeden tam gaz devam edip planlandığı günde bitirilirken,70 yıllık Ilısu barajı ve Kars barajı bitirilip ekonomiye katkı sağlamışken,halkına işsizlik parası,esnafa ve sanayicisine destek kredilerini en ucuza verirken,Yerli ve Milli sanayiyi şahlandırırken bunlar içeride post derdine düşmüşler.ülke iyi yönetilmiyor,ekonomi çöktü,hak aç,işsizlik aldı başını gidiyor…

Saray rejiminin sonu geldi!

Sokağa dökülmeliyiz!

Sokağı organize etmeliyiz!

Seçimle yahut bir şekilde!

Her gün bir arkadaşımız kıyma makinesine atılıyor! (güya teşbih yapıyor)

Ülke talan ediliyor!

AKP dağılıyor!

Libya petrolünü sana(Erdoğan) yedirtmeyeceğiz!

Diye karşınızdakini dolayısı ile milleti rahatsız edeceksiniz öylemi? Bu sefer öyle olmayacak!

Yine bir ayaklanma öncesi söylemleri ile halka gözdağı ve korku salmaya çalışan muhalefet umutlanmasın.

Bundan önce nasıl püskürtüldü iseniz yine püskürtüleceksiniz, lakin bu defa…..

DEVLETİN ŞEFKATLİ YÜZÜNÜ DEĞİL CELALİ İLE KARŞILACAKSINIZ BİLMİŞ OLUN!