Geçtiğimiz hafta İstanbul Sanayi Oda'sının ev sahipliğinde 13 Sanayi ve Ticaret Odasının katkısı ile düzenlenen kongrede, İSO Meclis Başkanı Sayın Zeynep Bodur Okyay Hanımefendinin konuşmasını,  ulusal basında okurken, düşündüklerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Sayın Başkan '' Türkiye'de insanlarda da,  sistemde de kabahat var. Ama sistem insanları yetiştiriyor! Dolayısıyla mevcut sistem sorunlu insanlar yetiştiriyor. Uzun soluklu bakarak konsensusla ileri gitmek lazım.'' diyor ve ekliyor.

“Apple'in kurucusu Stev Jobs, Türkiye'de bu sistem içersinde doğup burada yaşasaydı acaba aynı başarıyı yakalayabilir miydi, bir düşünün'' diye soruyor! 

Kendi cevabı; hayır!

Benim cevabım da hayır!

Ya sizinin cevabınız?

Ailemizin cevabı?

İşadamlarımızın cevabı?

Sanayicilerin! ?

Politikacılar, bürokratların cevabı ne olurdu?

Veya farklı bir bakış açısından soralım;

Yeni bir fikir getiren insanlara nasıl davranıyoruz?

Hele hiçbir yerde olmayan bir ürün, fikir, bir proje geliştiren birisi karşımıza çıksa nasıl davranıyoruz?

Benim karşılaştığım cevaplar;

Başka bir yerde uygulanmış mı?

Başka ülkelerde bu durum nasıl?

Bunun örneği yok bu olmaz!

Bunu biz yapamayız...

Bunu yapmak için başımızdakiler adam olacak.

Devlet mi var ki bunu yapacak!

Bunu yapmak için ön ayak olacak birisi lazım!

Git başıma iş çıkarma!

Ya da adam çok uyanık; kendinden akıllı ile çalışmayacaksın!

Bu adam hayalde yaşıyor!

Senin işin gücün yok mu?

Boş işlerle uğraşmayalım!

Bizim borç ne kadar biliyor musun?

Bizim böyle işlere vaktimiz mi var ki?

Geçen yıllarda bir firma sırf bunun için battı...  Adam hayalperesti! Borçlandı! Ayağını yorganına göre uzatmak lazım! Borçlanarak yatırım mı yapılır? Öz kaynağın olacak!

Oraya vereceğim parayı arsaya veririm, yeni bir yer imara açılmış!

Bu adam, bu fikri gerçekleştirse,  benim yerimi alır!

Daha yeni iken tedbirimi alayım!

Bu arkadaş, şu arkadaşların ekibinden değil mi? Bunlar başarılı olursa ben işimden olurum!

Bu adam bizden değil!

Bizden değil!  Buna bütçe ayıramam.

Bu iş olursa bizim iş bozulur...

Uyanık birden öne geçmek istiyor, gelecek seçime aday olacak herhalde!

Genel müdürlüğe oynuyor!

Başarılı olursa bizim işe son verirler...

Bizim arkadaşın terfi alabilmesi için bu adamın öne çıkmaması lazım...

Bu deney başarılı olursa kesin üniversite rektörü olur...

Bizim sülalenin etkinliği artık burada biter!

Cemaatin önünü kesmek istiyorlar!

Ne zaman geldin de böyle bir önerin var?

Önce kurumu tanı? Kim hangi pozisyonda kim ne yapıyor... Kimlere nasıl davranılacak!

Başına bela mı istiyorsun.?

Kaşınıyor musun?

Veya en yakınımız oğlumuz ya da kızımız bize gelse;

Biz daha ölmedik!

Biz kaçın kurasıyız!

Hele ağzındaki cevizi bir kırda gel!

Daha dünkü çocuk neler söylüyor!

Sen sus!

Bu işlerin zamanı var!

El ne der? Komşular ne der? Ben daha böyle bir şey ne gördüm, ne duydum?

Aklından zorun mu var!

Sahi siz bu cevaplardan hangisini veriyorsunuz? Çevremizi bir gözlemleyelim,  bu cevapları ne kadar görebileceğiz?

Böyle cevapların verildiği bir yapıda sistem, evrensel değerde insanlar ne kadar sıklıkla üretebilir? Bu cevapları veren bir toplumun sistemi sorunlu insan üretmez mi?  Özgüven daha harekete geçmeden duvara çarpmaz mı?

Dünya çapında değer ifade eden ürün üretebilir mi?

Dünyayı değiştirecek projeler yapabilir miyiz?

Aziz Sancar gibi ara sıra uluslararası değerde projelere imza atan bilim adamımız gibi nadir çıkan değerlerimizle övünmek durumunda oluruz!

Mardin'den çıkıp dünyaca ünlü Nobel Ödülüne layık görülen milletimizin evladı, Aziz Sancar gibi daha nicelerini bağrında taşıyan bir millet olduğumuzu bütün dünya biliyor!

Ama üreten sistemi kuramayan, hayatımızın her aşamasında  göçebe kültürünün etkisini hissettiğimiz toplumumuzda, yerleşik düzen sistemini ne derece kurabiliriz?...

Yoksa Kısır bir sistemle, kopyacılıktan, taklitçilikten öte geçemeyiz! Böyle olunca da! 

Bağımsız devletiz diye kuru kuru övünmeyelim..