Edebiyat sanatıyla uğraşanlarımız biliyoruz ki; özellikle şiirde önemli derecede bir enflasyon durumu yaşanıyor.

Enflasyon: Tedavülde yani dolanımda olan para ile satın alınabilecek mal ve hizmetlerin arasındaki açığın büyümesidir. Yani mal ve hizmet fiyatlarının anormal bir şekilde artışı paranın ise değerinin düşmesidir.

İşte "şiir enflasyonu" dediğimiz konu da tam buna benzemektedir.

Bu alanda enflasyonu düşürecek tedbirleri alacak bir merci de yok maalesef. Enflasyonu düşürecek olan sadece ve sadece biz şiirle uğraşanlarız. Ama "böyle bir kaygı ve çabamız var mı?" dersek, maalesef ki yok.

Günlük olarak, bütün şiir sitelerine ve özel sayfalara yazılan şiirlerin sayısı yüzleri hatta bazen binleri bulabilmektedir.

Takdir edersiniz ki; yeryüzünde söylenmedik söz, kurulmadık cümle kalmadığı gibi kullanılmadık kelime, uyak ve ayak da kalmamıştır.

Bizlerin ürettiklerinin hedef kitlesinde bulunan okuyucuların ekseriyeti de bu gerçekliği bildikleri için; "şiir mi, aman, daha neler? Şiir diye bir edebi tür mü kaldı ki?" şeklinde şiir konusuna burun kıvırmaktadırlar. Ben bunda, bir ok yönüyle haklı olduklarını da düşünüyorum şahsen. Zira her gün yüzlerce, binlerce şiir üreten bizler, çoğu zaman tekrardan öte geçemiyoruz maalesef. E, okuyucu da haklı olarak "kedi, her gün bal yemekten bıkar be kardeşim!" diyerek, bu tekrarlara, daha açık yazmam gerekirse kalitesizliğe prim vermemektedirler.

Bu tabirimi şiirle uğraşanlarımız mazur görsünler lütfen. Tam da bu haldeyiz.

Geçenlerde bir arkadaş aracını, güzel bir manzaranın karşısına durdurmuş,  "canlı şiir yazma videosu" yapıyor. Anlayacağınız, canlı canlı şiir yazıyor arkadaş. Hem de öyle roller, öyle görevler yüklemiş ki kendisine; şairlik makamının zirvesine oturtmuş kendisini, gözü kimseyi basmıyor garibin.

O gün şiir sevdamdan vazgeçmeyi dahi düşündüm ama sonra kendimi toparladım. Sigarayı bıraktığım gün geldi aklıma. "Bırakıyorum" dedim ve bıraktım. 17 yıl oldu... Şiir için de "bıraktım" deseydim bitmişti o iş... Ama çabuk toparlandım. Zira hiç değilse kendimi oyalıyordum ve o arkadaşımın yaptığı da bu durumdan öte bir durum değildi zaten. Haksız olduğuma karar verdim.

Bizler aslında mevcutlar içerisinden heybemize koyduğumuz kelimeleri evirip çevirip, bir güzel karıştırıp yeni söyleyişler peşindeyiz. Farklı kalıplar, farklı imalar, farklı benzetmeler ile bir şeyler üretmeye çalışıyoruz. Aslında okuyucu, bir anlamda "ön yargılı" yaklaşımını değiştirse ve şiirlere göz gezdirse ve hiç olmazsa içinde ufacık şiir sevgisi şiir merakı kırpıntıları bulunanlarımız göz ucuyla da şiirlere bir gönderme yapsalar bu enflasyonun içinde kendilerine hitap eden ürünleri de mutlaka bulacaklardır.

Buğday, nohut, fasulye, mercimek dahası bütün yemeklik ürünler de yoğunlukla insanlık tarihinden beri varlar. Bunlardan yapılan yemekler de hep aynı yemeklerdir. Ama yemeye devam ediyoruz. Bizler bu yemekliklerden farklı lezzetlerle her gün farklı çeşitlerde yemek yapan ahçı gibi davranmalıyız şiir yazarken. Farklı lezzetlere imza atma gayreti içinde olmalıyız.

Ben şahsen şiir sevgisi olanlarımızn daha dikkatli olmalarını, çok daha kaliteli ürünler üretmelerini arzu ediyorum. Şiir yazanlarımızın en az bir tane de olsa;  "şiir analizi", "şiir değerlendirmesi", "şiir yorumlaması" ve benzeri başlıklarda yayınlanmış ve akademik değeri olan, şiirle ilgili kaynağı gözden geçirmelerini, okumalarını ve incelemelerini öneriyorum.

Zira şiir bir sanattır ve onda da estetikten tutun matematiğe kadar birçok bilim dalını içeren unsurlar vardır. Zevkle, şevkle yapacağımız bir işin tekniğini de bilmek zorundayız. Bunun için de okumak mecburiyetindeyiz.

Okumadan şiir yazılamaz.

Böyle yapar isek eğer mutlaka bu şiir enflasyonunun içinde yıldız gibi parlayan, hiç olmazsa karanlıklara sızıntı nispetinde de olsa huzmeler yollayan ışık kaynakları bulabileceğiz/olabileceğiz.

Ama her aklımıza gelen konuda her aklımıza gelen gün ve saatte her aklımıza gelen mekanda illaki de “ışık olacağız” çabasının içine girmemeliyiz. Kısaca ilhamın geldiğini düşündüğümüz her yer ve saatte onunla hemen sarmaş dolaş oluvermemeliyiz. Bazen onu geri göndermesini de becerebilmeliyiz. Gitsin sonra tekrar gelsin mesela...

Ben bestekârlar için de aynı şeyleri düşünüyorum. Her gün beste yapıyorlar da hani nerede dinlerken de söylerken de gözlerimizin uzaklara, gerilere dalıp gideceği eserler? Ama "şu şiirim bestelendi, bu şiirim şarkı oldu, türkü oldu" diye her gün onlar yüzlerle ifade edilen haberler okuyoruz. Dedim ya kendimizi tatmin ediyoruz. Bu da güzel bir şey aslında. Neyse...

İlk önce, hepimiz mutlaka oto kontrole tabi tutmalı ve acımasızca eleştirmeliyiz kendimizi. Eleştiriye açık olmalıyız. Kendi yaptığımız şeyi eleştirmeye yönelik imkânlar sunmalı, üstatlar tanımalıyız. Bize fayda sağlayabilecek ama asla iltimas geçmeyecek üstatlara ihtiyacımız var. "Ben oldum" dediğimiz an, bittiğimiz andır.

Samimi duygularımı aktarmak istedim. Aktarabildim mi bilmiyorum? Kusurlarım af, şiirler güzel ola.