Sıffin Savaşı, İslam Âlemi için bir dönüm noktasıdır. Bu güne kadar bu savaşın sebepleri doğru dürüst açıklanmamış veya açıklanmaktan kaçınılmıştır. Bu savaş hakkında anlatılan tevatürlerin dışında gerçek olan tek şey İslam Âleminin ilk bölünmeyi yaşamış olmasıdır.

Sıffin Savaşında Müslümanların bir birleri ile çatışması sonucunda 70 bin Müslüman hayatını kaybetmiştir. Hayatını kaybeden bu Müslümanlar arasında çok sayıda sahabe de vardır. Savaşın sebebi her ne kadar ictihad farkı olarak anlatılmaya çalışılsa da bu gerçekle bağdaşmayan bir yorumdur. Hiçbir ictihad, ayrılığı, kan dökmeyi gerektirmez. Bir de bu ictihat ayrılığı sözünün arkasına sığınılan döneme bakarsak, halen sahabelerin hayatta oldukları bir dönem olduğunu görürüz.

Savaşın gerekçesi, Muaviye'nin, Şehit edilen Hazret-i Osman'ın kan davasını güdüyormuş gibi yaparak iktidarı ele geçirmek istemesidir. Bu istek günümüzde masum bir istek gibi görünebilir. Çünkü kan davaları sonucu ortaya çıkan öldürmeler toplumumuz tarafından hoş karşılanan bir vakayı adiye halini almıştır.

Sıffin Savaşından 25 yıl önce İslam Peygamberi Hazret-i Muhammet (S.A.V) Veda Hutbesinde aynen şunları söylüyordu: “Ashabım! Dikkat ediniz, cahiliyeden kalma bütün adetler kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Cahiliye döneminde güdülen kan davaları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalibin torunu İlyas bin Rabia'nın kan davasıdır.”

Peygamber Efendimizin bu kesin açıklamasına rağmen, Hazret-i Osman'ın öldürülmesini bahane ederek, kan davası güden Muaviye'nin yaptığının bir içtihat farkı olduğunu söylemek ne kadar doğrudur ve dürüstlüktür? 

Hem de İslam Peygamberinin yasakladığı bir âdeti tekrar gündeme taşıyarak, seçilmiş Halifeye baş kaldırmak ve bu başkaldırı sonrasında Müslümanların arasına nifak sokmak, İslam'la ne kadar bağdaşır? Şayet Muaviye, bu işte başarılı olamasa idi bu gün gördüğü saygıyı yine görecek mi idi?

Her dönemde gücü elinde tutunlar haklıdırlar. Türkiye'de de bu durum yapılan askeri darbeler sonrasında defalarca yaşandı. Bu suçlar cezasız kalınca, yaptıkları yanlışlıklar da doğru olarak kabul görmeye başlıyor. Muaviye'nin Sıffin Savaşında yaptığı yanlışlık, bu gün Müslümanlar tarafından doğru olarak kabul görüyor. Kan davaları binlerce masumun canını kaybetmesine yol açıyor.

Günümüzde de iki grup, bir birine karşı İslami söylemleri kullanarak savaş açmış durumda. Asıl gaye ülke ve milletin çıkarları değil. Siyasi iktidarın sağladığı avantajlardan yararlanmak ve ranttan olabildiğince fazla pay koparmak. 

Ortada yolsuzluk yapıldığına dair iddialar ve belgeler var. Rüşvet verilirken çekilmiş görüntüler var. Belki de bu belgeler tamamen uydurma ve montajdır. Fakat bu konudaki gerçeği öğrenmemiz için, mahkemenin sağlıklı bir şekilde çalışması ve hüküm vermesini sağlayacak bir ortam oluşturmak gerekiyor. Bu görev de hiç şüphesiz iktidarın görevleri arasında. 

Daha iki yıl önce 14 Haziran 2012'de Başbakan Erdoğan, Onuncu Türkçe Olimpiyatları için Türk Telekom Arena'yı hıncahınç dolduran on binlere “Biz, gurbette olup şu vatan topraklarının hasreti içerisinde olanları aramızda görmek istiyoruz” diyordu.

Başbakan sözlerini bu kadar da bırakmıyor “Gurbet aynı zamanda garipliktir. Zaten anlamını da oradan alıyor. Onun için de biz garipliğe tahammül edemiyoruz. Diyoruz ki bu sıla hasreti bitmelidir.”

Bu konuşmanın üzerinden bir buçuk yıl geçtikten sonra, hasretini bitirip sılaya dönmesini istediği insana en sert ve acımasız cümlelerle hücum ediyor. Onun başka bir ülke adına çalışan bir ajan olduğunu dahi dillendiriyor. Hatta devleti ele geçirmeye çalışan bir çete oluşturmakla suçluyor. 

Fetullah Gülen'in niçin yurt dışında yaşamak zorunda kaldığını bir düşünelim. Daha önceki hükümetler, Fetullah Gülen'i devleti ele geçirmeye çalışmak ve bu yolda örgütlenmekle suçlamışlar ve yargı önüne çıkarmaya çalışmışlardı. Başbakan da bunu kabul etmeyen bir düşünce yapısı içerisinde olduğunu yukarıda yazdığım sözleri ile ifade etmişti. Başbakan 12 yıl sonra kendisinden önce iktidarda olan hükümetlerle aynı düşünceye sahip oldu. İnşa Allah bundan sonra doğruları bulması için on iki yıl beklemek zorunda kalmayız.

Temennim, şayet ortada gerçekten bir rüşvet alıp- verme varsa bunun üzerine bir an önce gidilerek, kan davasında açılan yanlış ictihad yolunun, rüşvet konusunda da açılmaması olacaktır. Allah Müslümanların bu badireden yüzlerinin akı ile çıkmasını sağlar İnşa Allah.