Herkes gülücükleriyle etrafı bir güneş misali aydınlatıyor. Ben ise bir kenarda içimde bastıramadığım duygularımla, mekik dokuyorum. Aklımdaki soruları bu küçük bedenimle cevaplamam çok zor... Yaşadıklarım bana birkaç beden büyük... Elimde bir poşet... Diğer çocuklarınki gibi çikolata ve şekerlerle dolu değil. Sadece peçete var içinde... Ağladığımda gözlerimi bile silemeyeceğim kadar değerli peçeteler…

Suskun gözlerim, içime akıtıyor gözyaşlarımı… Gökyüzüne haykırmak istiyorum. “Neden diğer çocuklar gibi olamıyorum?” diye. Dünya bize neden adaletsiz davranıyor? Herkesin beni gördüğünde bir canavar görmüş gibi gözlerini yere eğip, uzaklaşmaları beni çok üzüyor. Ben ister miydim bir ekmek parası için onlarca kişinin peşinde gezmeyi? Yalvaran gözlerle baktığım herkes beni “yok kardeşim” diyerek bir kenara itiyor. 

Bazıları acıyorlar bana, o gözlerinde ki duyguyu hissedebiliyorum, görebiliyorum. İlk başlarda çok utanıyordum.  Ama bu gözler, küçümseyici bakışlara da alıştı. Canım yanmıyor bana acınmasından dolayı… Çoğu kişi arkamdan konuşuyor. “Anaları babaları bunlara bakamıyor sonra sokağa salıyor.” diye. Ama hiç kimse bilmiyor annemin çok hasta olduğunu ve babamın öldüğünü… 

Beni üzen tek şey hiç arkadaşımın olmaması… Mahallemizdeki çocuklar bana yaklaşmıyor bile… Ben de top oynamak istiyorum ama onlar beni hep görmemezlikten geliyor. Bazen ise benimle alay ediyorlar. Okula da gidemiyorum. Herkesin üstündeki o tertemiz formaları görünce, işte tamda o zaman gözyaşlarıma hâkim olamıyorum. Göz pınarlarım; yaşları, dünyanın kirlettiği yeryüzüne damla damla bırakıyor.

Anneme hiçbir şey söylemiyorum. Çünkü onu üzmek istemiyorum. Biliyorum o benden daha çok istiyor okumamı… Ama o hasta bedeni benim için çabalamasına izin vermiyor. Benim onun için gayret etmem gerekiyor. Benim evim var! Ama herkes bana sokak çocuğu diyor. Hiçbir şey bilmeden konuşmak ne de kolay geliyor insanlara… Ama kimsenin ağzı torba değil ki büzüp kapatasın.

Tam10 yaşımdayım. Yaşıtlarım dördüncü sınıfı okuyor. Ben ise sadece ikinci sınıfa kadar okuyabildim. Babam hayatta idi o zamanlar... Benim doktor olmamı isterdi hep... Çat pat öğrendiğim okuma ve yazmayla karalıyorum bunları... Çok seviyorum yazmayı, becerebildiğim tek şey de bu zaten… Çünkü kimse beni dinlemiyor. Belki de bu yüzden seviyorum…

Sokak çocuklarının duyguları yok, onlar sadece istemesini bilir sanıyor insanlar… İstemeyi istemiyoruz biz ama mecburuz… Çünkü biz bütün çocuklardan önce hayatın zorluklarıyla tanışırız. Onlar sıcacık yuvalarında süslü püslü hayallerle geçirir tüm zamanlarını ama biz soğuk sokaklarda “Bugünde evimize bir şey alabilecek miyiz?” diye kafamızda hesap yaparız. 

Hayatların kâğıt parçaları üzerine kurulduğunu, biz çok önceden öğreniriz. Annem her zaman “bu halimize de şükredelim” der. Ben bunu hâlâ anlayamıyorum. Şükürsüzce yaşayan zengin çocuklarıyla doluyken çevre, bizim şükretmemizi söylemek?..  Annem bunları duysa kızar bana… “Hayatın, bizim bir imtihanımız olduğunu ve bunda da bir hayr olduğunu” söylüyor.

Buna ben de inanmaya başladım. Çünkü Peygamberimizin yetim ve mahzun çocukların yanında olduğunu öğrendim annemden… O da hem yetim, hem de öksüzmüş. 

Hep dua ediyorum. “Bir gün bizde mutlu olalım ve bütün sokak çocuklarına yardım edelim” diye. Yalan dünya işte, ona selam vermezdim de yolum üzerinden geçiyor. Ama ben biliyorum başımıza gelen şeylerin, oturup üzülmemiz için değil de; güçlenip, hamd ederek ayağa kalmamız gerektiği için olduğunu… Bu yüzden güçlüyüm. Hayata karşı duruşumu bozmayacağım. Zalimlerin yüreği titresin ve bundan sonra gerisini onlar düşünsün.

Dik dur çocuk, virgülü değilsin kimsenin. Üzülmek utanmaktan iyidir. Ve unutma ki; toprağın bir karış altında hiçbir dünya otoritesinin temin edemeyeceği bir adalet vardır. 

(Hayata dair, bir mektup)