Bilmeyenler ya da olayın büyüsüne kapılanlar için şunu tekrar hatırlatmakta fayda var ki, bu darbe girişimi askerin yönetime el koyması şeklinde gelişmiş bir girişim değil; askeriyenin içine yıllar öncesinde sızmış olan paralelcilerin kendi çıkarları doğrultusunda karar vermediğini gördüğü halk üzerine yapmış olduğu bir darbe girişimidir. 

Yani darbeyi yapan milletin güvence kaynağı, güvenliğin baş aktörü, vatanın bölünmez bütünlüğünün savunucusu olan askerler değildir. Senin benim evladım yapmadı bu girişimi...

1980'li yıllardan bu yana paralelcilerin devletin her kurumuna bir insan vücudunun içine işleyen kanser hücreleri gibi, ur gibi, irin gibi, asalak gibi yerleştiklerini şimdi şimdi anlamaya başlıyoruz. 

Ne yazık ki, bunu anlamaya yeni başlayan sadece sokaktaki vatandaş değil. Hükmetme yetkisini elinde bulunduranlar da bundan 3-4 yıl öncesine kadar paralelcilerin ne mal olduklarını bilmiyorlardı. Daha doğrusu 17-25 Aralık operasyonları yaşanana kadar bunların paralelci oldukları da gün yüzüne çıkmamıştı. 

Devlet içinde devlet kurmak isteyenler, milleti yok sayanlar devletin her kurumuna olduğu gibi askeriyeye de yıllar yıllar öncesinden sızmışlar. 

Öyle ki, bu sızıntıyı gerçekleştirebilmek için 'soyunmak gerekiyorsa soyunun, alkol almak gerekiyorsa alkol alın' talimatları ile içerideki çete üyelerini kamufle etmeyi başarmışlar. 

İşte 15 Temmuz gecesi... 

Gecenin şafak sökmeden biraz önceki hali nasıl karanlığın iyiden iyiye çöktüğü an ise, 15 Temmuz gecesinin karanlığı da aynı öyle...

Yıllar öncesinden yapılan uyarıların 'keşke haklı çıkmasaydık' dedirtircesine vücut bulduğu gece...

Ama aynı gece, uyutulmuş beyin hücrelerinin yeniden uyandığı, hükmedenlerin titreyip halkı da titreterek uyandırdığı gece olarak tarihe geçti. 

O gecenin sabahı Türkiye'nin en karanlık sabahı da olabilecekken, şafağın yeniden söktüğü, güneşin yeniden doğduğu bir gece oldu. 

Vücudumuza nükseden o irin akıtılmaya, kanserli hücreler yok edilmeye, urlara ateş basılmaya başlandı. 

Bu uğurda şayet bedenin tamamının zarar görmesini engellemek için bazı organlardan vazgeçilecekse, hiç gözünün yaşına bakmadan kesilip atılmalı. 

Atılmalı ki, bir daha aynı yerden aynı acıları yaşamayalım. Allah muhafaza aynı kanser tekrar nüksederse, bu kez geri dönüşü olmayan sonuçlar doğurabilir. 

İlk etapta asker ve polis teşkilatındaki kanser hücreleri temizlenmeye başlamıştı. Ancak bu pisliklerin sadece askeriyeye ve polis teşkilatına yerleşmedikleri de biliniyor. 

Şimdilerde temizlik çalışmasının pergeli biraz daha genişletildi. Kademe kademe devam ediyor.

İnsanın bazen aklı almıyor, ağzı açık kalıyor. Sen de mi Brütüs dedirten kişilerin paralel yapı ile bağlantılı olduklarına şahitlik ediyoruz. 

Dahası gelecek bunların, bekleyin. Ben bekliyorum. En yakınımızdaki öyle insanları bu kapsamda gözaltına alacak, yargılayacaklar ki sormayın...

Şimdi Türkiye genelinde darbecileri temizleme komisyonları kuruluyor. Şehir şehir yapılanıyorlar. Nerede ne kadar paralelci varsa, vatana ve millete ihanet eden kim varsa, kimler Amerika'dan emir alıyorsa hepsi tek tek deşifre edilecek, tek tek temizlenecek. 

Artık son oyunlar oynanıyor. Kimsenin kaçacak deliği kalmadı. Geç de olsa adalet tecelli edecek. Brütüs'lerin sayısı belki sandığınızdan daha fazla olacak. 

Ülke genelinde valilikler, kaymakamlıklar ve bazı belediyelerde ufak ufak görmeye başladığımız bu gözaltılar daha tabana yayılacak. 

Paralelci olup da paralelci değilmiş gibi davrananlar var ya, Müslüman gömleği giymiş olan şeytanlar... İşte sıra onlara da gelecek. 

Artık akıl tutulmasının sona erdiğine inandığım için yazıyorum bunları. Belki birçok şey geçmişte yaşanmıştı ama geleceğe daha emin adımlarla ilerlemek için bugün hesaplaşma zamanı. 

Bu samimiyetle devam edilirse kimin ak kimin kara olduğu tez zamanda ortaya çıkacaktır. 

Allah bu samimiyetimizi, birliğimizi, ülkemize olan sevdamızı artırsın.